Bundan beş yıl önce 33 insan, düşlerinin peşinden ellerinde oyuncaklarla gittikleri çocuklara ulaşamadan öldürüldü Suruç’ta. Bugün beş gündür gülüşünün güzelleştirdiği bir fotoğrafla aranan bir genç kadın ölü bulundu. Yine korkunç şekilde öldürülmüş olduğunu gördük. Suruç’tan sağ çıkanlar yol arkadaşlarının ve ördeğin ölümünü anlatırken dinlemeye gücümüzün yetmediği anları, onca zaman içinde yaşanan pek çok patlamayı, KHK ile işinden, yaşamdan edilenleri, bir komşu ihbarıyla yıllarca hapis yatanları, barış ve demokrasi dedikleri için meclisten hapse döşenen siyaset çabasını, adalet için ölüme yatan avukatları, daha sayamadığım onca acıyı anlatıveriyorlardı titreyen seslerinde. Son birkaç senede zehirli bir sarmaşık gibi giderek ülkeyi, sağı solu, herkesi, her toprak parçasını, her inancı ve fikri neredeyse boğarak kurutmak üzere yaşayan iktidar ortada duran.
Bir kadın öldürüldü, kendi kendine ölmüş gibi veya bir felakete uğramış değil, öldürüldü. Bir erkek daha kendisini reddeden kadını, öldürdü. Sosyal medyada cevap vermediğiniz adamların küfretmesi, her renkte düşman bayrağı görmesinden ne farkı var. İktidarın ve iktidarın varlığıyla güç kazananların her ölçekte saldırganlığına ve hadsizce yaşam tarzını dayatmasına dayanak olan iktidar, yönettiği sınırlar içindeki herkese eşit, adil ve toplumsal mutabakat olan anayasaya göre davranacağı beklentisini (burjuva hukuku varsayımını) bile yerle bir ederek insanların yaşama hakkını kendine çalışmasına bağlıyor bir süredir. İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik saldırılar tam olarak, bu düzenin sürdürülmesi için gül bahçesi vaat ediyor iktidarını dayandırdığı eril muhafazakar ittifaka.
Şimdi kalkıp erkekleri kategorize etmeyin demeyin bize! Kadınlar erkekler tarafından öldürülüyor ve eğer sosyal medya baskısı olmazsa ceza almıyorlar bile. Hukukçular, medya, bürokratlar bile kadının itibarını öldürüyor, ölümünden sonra. Kadınları yaşatmayan sistemi görün! Şule Çet ve Ceren Damar cinayetlerindeki savunma hattı o kadar netti ki bu ittifakı anlatmakta. Her kadın cinayetinde idam veya hadım diye ortaya çıkanların, sığınma evlerini kapatması, şiddet için şikayet edenleri cinayet mahalline dönüşecek evlerine göndermeleri, boşanma oranları artıyor diye veryansın edip, eşcinselliğe özendiriyor diye para ödenerek abone olunan bir film kanalını kapatmaları, çocuk istismarı failleriyle beraber İstanbul Sözleşmesi’nden çekilinmesini tartışmaları, ölmemek için direnen ve kendini savunan kadınların hapse atılması gerçek niyetlerini göstermiyor mu?
Şiddeti tanıyın!
Tanımadığınız adamlar katil ve tecavüzcü çıkınca, “kadınlar yanlış seçimler yapıyor”; tanıdığınız adamlar çıkınca “yapmaz öyle şey, iyi çocuktur”…
Son dönemlerde her istatistiki ve argümantatif değerlendirmeyi, “ben öyle yaşamadım, görmedim, bence öyle değil”, diyerek tartışmaları ve bilimi boşa düşüren bir eğilim var ve çok tehlikeli. Çünkü, her şeyi kendi deneyiminden anlamak, bir sistemin nasıl kurulduğunu da, iktidarın mekanizmalarının nasıl işbirlikçiler yarattığını da anlamaktan uzaklaştırır. Bu bir sistem. Adına ataerki diyoruz, herkesi eşitsiz bir şekilde dahil ediyor ve suç ortağı yapıyor. Orada ne işi varmış, ben emin değilim kadın beyanının doğruluğuna, dediğiniz anda katilleri güçlendiriyorsunuz!
Halbuki dilimize, aklımıza, gündelik hayatımıza ve seçimlerimize yansıyan, cinsiyetli ve ırklı olarak kurulmuş bir sistemin içine doğduk biz. Güç ilişkilerinin eşitsizliği, fail sorumluluğumuzu ve tanıklığımızı belirliyor. Dönüştürme gücümüzü, bu sistemi kabul ettiğimiz ve kendimizi mağduriyetlerden oluşan yarışma ve ödüllendirme sistemlerinde bulduğumuz sürece yok ediyor.
Anlatılan bizim hikayemiz
Bu sürecin diğer yüzüne bakalım. Her kadın cinayetinde canımız yanıyor, yok olan hayatlar için değil sadece, kendimiz için. Çünkü her anlatılan hikaye bizim hikayemiz. Erkeklerin her cümlelerinde masanın keyfini kaçırmamak, toplantının akışını bozmamak, ana fikri kaçırmamak, iyi adamları kırmamak için, bizlere yönelik şiddetini görmezden gelmemizi bekliyorsunuz. Her sinirlendiğinizde ağzınıza ilk gelen kelimeye bakın, küfrederken kullandığınız ifadelere bakın, beğenirken veya eleştirirken kullandığınız ölçütlerin cinsiyetine bakın! Her kızgınlığında kadın bedeninin bir parçasına yöneliyor şiddet veya kadının yarattığı bir işe… her düzgün işte erkek referansları var, her yarım, eksik işte kadın. Adam gibi konuş derken bile bu cinayet sistemine ortak oluyorsunuz. Adam insan demek değil, erkek demek. Kar eden kurumun sahibi sosyalist diye emek sömürüsü yapmamış olmuyorsa; erkek iyi diye imtiyazlarından vazgeçmiş de olmuyor. Bunları bile sorgulamazken, kadınlara akıl öğretmeye yeltenmek, ahhh!
Bu cinayetler en mikro ölçekte kendimizi sorgulamadan bitmeyecek! İktidar #istanbulsözleşmesi gibi sembolik bir hukuki dayanağa bile tahammül edemezken, bugün en önemli şey erkeklerin bu cinayet düzeninin yok olması için önce kendilerinden başlaması müdahaleye, kadınların birbirine dayanması ve güçlenmesi… Yüzyıllardır kadınların bağımsız olmasına tahammül edemeyen, birkaç yüzyıl önce kadınları cadı olarak yaftalayıp yakan sistem; şimdi başka ayrımlar üretiyor öldürmek için, hapsetmek veya yıkıma uğratmak için. Zira kadınların yıkımı, erkeklerin refahı, sermayenin kârının bekası, toplumsal mutabakata uymayan devletin meşruiyeti demektir. Tam da burada Suruç, Ankara patlamaları ile kadına yönelik cinayet düzeni kesişiyor işte. Demokratikleşme sadece meclisin matematiği ile ilgili değil, sokaktaki siyasetin nasıl oluştuğu ve kamusal alanın nasıl dönüştürüldüğü ile ilgili. Adalet sadece kanunun uygulanması değil, kanunun uygulanması ihtimalinin bile suçtan caydırıcı olması demek. Barış sadece ülke sınırlarına dair bir tehdidin olmaması değil, ülke içinde bile sınırların olması, yani kadınların/transların girmesinin tehlikeli olabileceği hiçbir yer kalmaması demek. Sokakta güvenle dolaşmak ve kamusal alanda korkmadan kendini ifade etmek demek.
Politik olmak zorundayız, eğlencelerinizi ve şakalarınızı bozacaksak, can güvenliğimizden kıymetli olmadığı için sizin neşeniz!
Yeter!
- Dış güçlerin seçimi - 25 Nisan 2023
- Yastayız, isyandayız, meydanlardayız - 10 Mart 2023
- Çoklu krizler dönemi - 19 Ocak 2023