İsrail ve İran: Enerji Altyapısının Hedefte Olması ve Global Etkileri

Ortadoğu’da gerilim tırmanırken, İsrail ile İran arasında yaşanan çatışmalarda yeni ve tehlikeli bir aşamaya geçildi. Almanya’nın önde gelen haber kanallarından ntv.de’nin 16 Haziran tarihli haberine göre, İsrail yalnızca İran’ın nükleer programını hedef almıyor; ülkenin hayati öneme sahip enerji altyapısı da artık doğrudan hedefte. Son hava saldırılarında İran’ın başkenti Tahran’a yakın akaryakıt depoları, güneydeki rafineriler ve dünyanın en büyük doğalgaz sahası olan South Pars bölgesi vuruldu. Bu gelişmeler, yalnızca bölgesel değil, küresel enerji güvenliği açısından da ciddi tehditler barındırıyor.

Tahran’da Dumanlar Yükseliyor

Habere göre, Pazar gecesinden bu yana Tahran’ın lüks semtlerinden Şehren’de bulunan İran’ın en büyük akaryakıt deposu yanıyor. Aynı zamanda Tahran’ın 15 kilometre güneyinde yer alan büyük bir rafineride de yangın çıktı. İran’ın güneyinde, Basra Körfezi kıyısındaki Buşehr eyaletinde ise İsrail’e ait insansız hava araçları (İHA) South Pars doğalgaz sahasını hedef aldı. Burada da çıkan yangınlar halen sürüyor. South Pars, dünya doğalgaz rezervlerinin en büyüğü olarak kabul ediliyor ve İran’ın enerji arzı için kritik öneme sahip.

Bu saldırılar, İsrail’in İran’a yönelik hava harekâtında stratejik bir değişikliğe işaret ediyor. Artık yalnızca nükleer tesisler değil; hava savunma sistemleri, füze rampaları ve Devrim Muhafızları’nın karargâhlarının yanı sıra ülkenin enerji altyapısı da hedefleniyor.

Hedef: İran Rejimini Zayıflatmak

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun “Fox News” televizyonuna verdiği röportajda dile getirdiği gibi, bu operasyonların nihai hedeflerinden biri bir rejim değişikliğini tetiklemek. Netanyahu, savaşın sonucunda “Tahran’da bir rejim değişikliği mümkün olabilir” diyerek hedefin yalnızca nükleer tehditleri ortadan kaldırmakla sınırlı olmadığını açıkça ortaya koydu.

İsrail’in bu enerji merkezli saldırılarla Tahran’daki akaryakıt arzını sekteye uğratmayı ve halkı rejime karşı kışkırtmayı amaçladığı belirtiliyor. Bu yönüyle enerji sektörü, artık yalnızca ekonomik değil aynı zamanda siyasal bir savaş cephesi haline gelmiş durumda.

Küresel Enerji Piyasaları Alarmda

İsrail’in saldırıları, küresel petrol piyasalarını da sarstı. Brent tipi petrolün varil fiyatı Pazartesi günü 78 doları aştı. Saldırılardan önce ise fiyatlar 70 dolar seviyelerindeydi. Bu artış, Ortadoğu’da çatışmaların yayılabileceği korkusuyla birleşince küresel ekonomik belirsizlikler daha da derinleşiyor.

İran, Suudi Arabistan ve Irak’tan sonra Ortadoğu’nun üçüncü büyük petrol üreticisi. Eğer İran, ihracat yapamaz hale gelirse, dünya genelinde petrol fiyatlarının daha da yükselmesi kaçınılmaz olacak. Ntv.de’ye konuşan Londra merkezli düşünce kuruluşu IISS’ten John Raine, İsrail’in enerji altyapısına yönelik saldırılarının “artık hiçbir şeyin imkânsız olmadığını” gösterdiğini söyledi. Ancak yine de, şu ana kadar İran’ın en kritik petrol ihracat altyapısının doğrudan hedef alınmamış olması, piyasaların daha fazla çalkalanmasının önüne geçmiş durumda.

İran’ın “Can Damarı” Hedef Olabilir mi?

İran’ın ihracatının %90’ından fazlası, Basra Körfezi’ndeki Kharg Adası üzerinden gerçekleşiyor. 1980’lerdeki İran-Irak savaşında da İsrail ve Irak’ın saldırılarına uğrayan bu terminal, şimdi de yeniden potansiyel hedef haline gelmiş durumda. Bu terminalin tahrip edilmesi, İran’ın enerji ihracatını durma noktasına getirebilir.

İran petrolünün önemli bir kısmı, Hürmüz Boğazı’ndan geçerek dünya pazarlarına ulaşıyor. Bu boğaz, ABD Enerji Ajansı tarafından “dünyanın en önemli enerji geçiş noktası” olarak tanımlanıyor. İran’ın boğazı kapatma tehdidi ise geçmişte defalarca gündeme geldi. Devrim Muhafızları komutanları, yine bu ihtimali dillendirmeye başladı.

Ancak İran’ın bu adımı atması, kendi ekonomisini de vurur. İran’ın en büyük müşterisi olan Çin’in bu tür bir krizden zarar göreceği açık. Chatham House uzmanı Sanam Vakil, ntv.de’ye yaptığı açıklamada, “İran kendi kendini baltalamış olur” dedi. Ancak aynı zamanda uyardı: “Eğer Tahran kendisini gerçekten çaresiz hissederse, bu strateji değişebilir.”

Tarihten Dersler: “Tanker Savaşları” ve 2019 Krizi

1980’lerdeki İran-Irak Savaşı sırasında yaşanan “Tanker Savaşları”, iki tarafın da birbirinin enerji ihracatını hedef aldığı bir dönemdi. 1987 yılında ABD’ye ait “USS Stark” firkateyni, Irak’a ait iki anti-gemi füzesiyle vurulmuştu. 2019’da ise ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’a yönelik yaptırımları ağırlaştırması sonrası, İran Hürmüz Boğazı’nda petrol tankerlerine saldırılar düzenlemiş ve Yemen’deki Husiler aracılığıyla Suudi Arabistan’ın Aramco tesislerine yönelik büyük bir drone saldırısı gerçekleştirmişti. O saldırı, dünya petrol arzının %5’inin geçici olarak kesilmesine yol açmış ve petrol fiyatlarında son 30 yılın en büyük sıçramasına neden olmuştu.

İsrail’in İran’ın enerji altyapısına yönelik bu saldırıları, yalnızca iki ülke arasındaki bir çatışma değil; aynı zamanda küresel enerji güvenliği, ekonomik istikrar ve jeopolitik denge açısından da son derece kritik bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor. Enerji artık yalnızca bir kaynak değil, savaşın bizzat kendisi.

Kaynak: ntv.de, “Wehe, wenn Teheran verzweifelt”, 16.06.2025.