Grev Haktır Yasaklanamaz…

DİSK/Birleşik Metal-İş Sendikası’nın toplu iş sözleşmesinde yaşanan çözümsüzlüğün ardından fabrikalardaki oylamalarda çıkan grev kararıyla birlikte MESS’e karşı başlattığı grev daha birinci günündeyken Bakanlar Kurulu kararıyla yasaklandı.

Konuya ilişkin olarak, 2 Şubat 2015 Pazartesi günü saat 11:00’da DİSK Genel Başkanı Kani Beko, KESK Eş Genel Başkanı Lami Özgen, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, TTB Merkez Konsey BaşkanıBayazıt İlhan ve Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu’nun katılımıyla, Genel-İş Sendikası Genel Merkezi’nde yapıldı.

Kani Beko’nun okuduğu ortak açıklama şöyle:

 

30 Ocak günü Resmi Gazete’de yayımlanan, Bakanlar Kurulu kararı ile metal grevinin yasaklandığı Türkiye’de demokrasinin olmadığı bir kez daha ilan edilmiştir. DİSK/Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi metal işçilerinin grev oylama sandıklarında, grev meydanlarında ortaya çıkan iradesine karşı Bakanlar Kurulu’nun aldığı yasaklama kararının adı darbedir. Daha grevin ilk günü, hükümetin çokça başvurduğu ifadelerle “sandıkta ortaya çıkan iradeye karşı darbe yapılmıştır”. Fabrikalarda yapılan oylamalarda yüzde 100’leri aşan “greve evet”oyları, sendikalı olmayan çalışanların, beyaz yakalıların da grev iradesini ortaya koyması karşısında patronların örgütü MESS ve sarı sendikalar paniğe kapılmış, hükümeti göreve çağırmış, Bakanlar Kurulu kararı bu çağrılar üzerine gelmiştir.

Yaşananlar sadece metal işçilerine değil tüm işçi sınıfına karşı bir darbedir! Bakanlar Kurulu kararında adına erteleme dense de fiilen yasaklama anlamına gelen bu hak gaspı ile bir kere daha görülmüştür ki, bu ülkede işçilerin grev hakkı bulunmamaktadır.

Grev hakkı ILO Sözleşmeleri dahil olmak üzere pek çok uluslararası sözleşmenin güvencesi altındadır. ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi’nin 1996 tarihli raporuna göre içinde metal sektörünün de bulunduğu çok sayıda sektör grev yasağı kapsamına alınamaz.

Birleşmiş Milletler’e üye pek çok ülke grev hakkını tanımaktadır. 90 ülke grev hakkına anayasasında yer vermiştir. Grevin yasak olduğu ülkelere baktığımızda Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar gibi, işçilerin hiçbir yasal hakkının olmadığı ülkeleri görüyoruz. Bu ülkelerde işçiler köle veya mahkûm gibi çalışıyor. Yoksulluk ve açlık içinde yaşıyor, iş kazalarında ölüyorlar veya sakat kalıyorlar. Grevi yasaklayan AKP ve patronların hayal ettiği çalışma yaşamı işte budur!

12 Eylül darbecilerinin hukuku, grev hakkını sadece toplu sözleşme görüşmelerinde uyuşmazlık olması halinde tanımakta ve bunun dışındaki tüm grev türlerini yasaklamaktaydı. AKP döneminde ise durum daha da kötüye gitmiş, toplu sözleşme uyuşmazlıklarında bile grev hakkının kullanılması engellenmiştir. YÖK’ten seçim barajlarına kadar tüm 12 Eylül kurumlarını ayakta tutan AKP iktidarı, grev hakkına karşı darbecileri aşan bir performans göstermektedir.

Örgütlenmenin önündeki engeller, iş kolu barajları ve hükümetin kontrolündeki yetki sistemi nedeniyle Türkiye’de kayıtlı işçilerin sadece yüzde 5’i toplu sözleşme hakkından faydalanabilmektedir. Bu yüzde 5’lik kesimin de grev hakkını kullanabilmesi, giderek zorlaştırılan ciddi bürokratik engellerle karşılaşmaktadır. Tüm bu engelleri aşıp “grev kararı” alan işçilerin bu iradeleri ise bu kez Bakanlar Kurulu kararları ile gasp edilmiştir. 2003’de lastik ve cam, 2004’de yine lastik ve cam, 2005’te maden, 2014’te cam ve maden, bugün de metal grevlerini engellemeye yönelik kararlara imza atan AKP iktidarı, işçi sınıfının bu hakkına tahammülü olmadığını açıkça göstermektedir.

MESS grevini yasaklarken de “milli güvenlik” gerekçesini öne süren AKP iktidarı için işçilerin kitlesel ölümü değil kitlesel grevi, kitlesel olarak hakkını araması “güvenlik” sorunudur. Kendi iktidarı döneminde 15 bin işçi ölürken “fıtrat”/”kader” söylemiyle sorunu geçiştirenler, konu işverenlerin çıkarları olunca Bakanlar Kurulu’nun toplandığı Pazartesi gününü bile bekleyememiş, grevin başladığı gün alelacele Bakanlar’a bu kararları imzalatmıştır.

DİSK/Birleşik Metal-İş Sendikası’nın bu konudaki tespitlerinin altını emek ve meslek örgütleri olarak biz de çiziyoruz: “Bakanlar Kurulu’nun bu kararı ‘milli güvenlik’ denilen şeyin gerçekte sermayenin güvenliğinden başka bir şey olmadığını ve Bakanlar Kurulu’nun gerçekte sermayenin bir kurulu olarak hizmet verdiğini açıkça kanıtlamıştır.”

AKP iktidarının dert ettiği tek güvenlik, sermayenin, MESS’in, servetlerinin, hanlarının, hamamlarının, saraylarının, sarı/yandaş sendikalarının güvenliğidir! İşçilerin “insan onuruna yakışır bir ücret, insan onuruna yakışır çalışma koşulları” için mücadele vermesi, güvenliğe yönelik bir “tehdit” olarak görülmüştür. Önümüzdeki günlerde çıkarılması planlanan “iç güvenlik yasası” da bu tehdit algısına uygun olarak hazırlanmaktadır.

Hükümet, MESS ve sarı sendikalar, DİSK/Birleşik Metal-İş üyesi metal işçisinden korkmakta haksız değildir. Metal grevleri başladığı anda 5 işletmenin 8 fabrikası MESS’ten kopmuştur. Sarı sendikaların esaretindeki işçiler için umut verici gelişmeler yaşanmıştır. Grev sürseydi bunun devamı gelecekti. Yani AKP iktidarı bu darbe ile MESS’i ve sarı sendikaları kurtarmayı hedeflemiştir.

Siyasi iktidar 1970’lerde MESS’i dize getiren, sınıf kardeşleriyle beraber DGM’leri ezen metal işçilerinin mücadele tarihinden korkmaktadır. Ancak AKP hükümeti unutmasın ki, tarihin çöp tenekesi, kendi işçisini, kendi halkını düşman olarak gören iktidarlarla doludur.

Bir kere daha burada ilan ediyoruz: Grev haktır, engellenemez ve yasaklanamaz! Metal işçilerinin grev hakları derhal iade edilmelidir.

Bizler emek ve meslek örgütleri olarak metal işçilerinin işyerlerinde ve sokakta yürüteceği meşru mücadeleyi, kendi mücadelemiz olarak görüyoruz. İşçi sınıfına yapılan bu darbeye karşı gün birlik, mücadele ve dayanışma günüdür! DİSK/Birleşik Metal-İş üyesi metal işçileri asla yalnız yürümeyecek!