Clinton’un poposu…

Güne sonbaharın hafif esen rüzgarlarıyla başladım. Dokundukça uyandırdı, güne hazır hale getirdi. Bu mevsim için beklenenden daha sıcak bir hava var dışarıda. Meteoroloji dilinde mevsim normalinin üzerinde sayılır.

Kahvaltı, keyif kahvesi, küçük bir haber turu yapıyorum. Dünyada ve memlekete neler oluş bakalım. Tabi iç açan bir şeyle karşılaşmak mümkün değil. Her an Suriye’den acı bir haber bekleme telaşıyla, bildik kalıp cümlelerle yazılmış haberler. “Yurt savunması, terörle mücadele… Akdeniz’e uzanacak Kürt kolu… pardon pardon koridoru.” milliyetçi damarımıza basa basa susun diyorlar. Arada Melih Gökçek gitti gidiyor haberleri.

Emine Erdoğan ABD’den Zarrab’ı istemiş. Yanlış okumadınız, öyle diyor haber. Hangi sıfatla, hangi kanaldan istemiş haberin eksiği. Her halde muhalefet soracaktır bunu. Benim bildiğim kadarıyla dışişlerinde bir görevi yok, henüz Başkan Yardımcılığına falanda getirilmedi. Ne adına, hangi kanaldan böyle bir talepte bulundu bilmek hakkımız.

Yemekte, ayak üstü sohbette, “Ebrucum çok mağdur, bir çocukla garip başına kaldı” falan demişe o başka. İşin şakası bir yana, bu her şeyin ayarının kaçtığını gösteriyor. Başıma iş alacağımdan korkmasam “çadır devletlerinde bile bu kadarı olmaz” diyeceğim…

Ve dün Fatih Altaylı Haber Türk’te köşesinde; eski Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül beyefendinin 18 makam aracı var demiş.

Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürlüğü açıklama yaparak Fatih Altaylı’ya cevap yetiştirmiş, düzeltme yapmış. “Hayır efendim 18 değil, 17” demiş. Neden gerekli gördüyse, araya eski eski Cumhurbaşkanı Sezer’in 9 makam aracını da sıkıştırmayı ihmal etmemiş.”

Aman ne güzel…

Açıklama devam ediyor. Sayın Gül, emekli falan olmuş, ama son derece aktifmiş. Bu yüzden, bu kadar araç bile bazen yetmiyormuş.

Ne diyelim; yiyin efendiler yiyin… devletin malı deniz…

Bu arada, Ecevit’in el pençe duruşu, Clinton’un poposu tartışması hala sürüyor. Kör ölür, ahu gözlü olur misali, Ecevit’in esaslı “yerli ve milli” olduğu, yerli makam aracı kullandığından söz edilerek, lafı Sarayın garajında sıra sıra duran makam araçlarına getirmiş Yılmaz Özdil. Dudak uçuklatan rakamlar, ikisi limuzin, 28’i jip, 268 araç, en pahalılarından. Bütçede cari açık denen kara delik büyürken milyonlarca lira Saray’ın garajında yatıyor. Ayrıca en lüksünden özel yaptırılmış 5 uçak da var…

Kimseye nasip olmaz bir debdebe…

Şaşırmıyorsunuz değil mi?

Şaşırmayın, çünkü “yerli ve milli” olduğunu söyleyen kim geldiyse böyle oldu. Hepsi kuru sıkı bir emperyalizm karşıtı söylemle “yerli ve milli” olduğu savını ileri sürdü. Özünde hepsi, beynelmilel* (uluslararası) sermayenin uşaklığını yaptı. Seçim öncesi, bazen sıkıştıklarında “yerli, milli” oldular. Bu son 15 yılda, Erdoğan ve AKP bu, “yerli milli” olmayı İslamcı bir sosla önümüze getirmeye başladı.

Hepsi bu.

Şimdi sıkı durun!

Bu ülkede, gerçek “yerli ve milli” olanlar hep solcular oldu. “Hadi canım, olur mu öyle şey” demeyin biraz düşünün. Dikkat ederseniz, araştırın falan demiyorum, çünkü biraz düşünmek, hafızayı dürtmek yeterli olacak.

Tabi bu övünülecek bir şey değil. Bilakis Türkiye solunun en hastalıklı yanı. Belki bu yüzden gerçek anlamda bir sol olmadığının da asıl sebebi.

 

*O çok yerli milli olan Demirel bu sözcüğü çok severdi… 

Hasan KAYA
Latest posts by Hasan KAYA (see all)