Hiçbir sergiden çarpılarak çıktınız mı? Çarpılarak ve değişerek. Evet, her sergi çıkışı insan bir şeyler öğrenir, bazı farkındalıkları gelişir; dolasıyla değişir. Zaten sanatsal faaliyetlerin amacı da budur. Ancak dün gezdiğim sergi bunun daha ötesiydi. İnsanı çarparak değiştiren. Çıkışta düşünceleriniz duygularınız lime lime olmuş ve o şaşkınlık ve çarpılmayla hemen bir yerlerde oturup kendinize format atmak ihtiyacını duyuyorsunuz. Arapsaçı olmuş duygularınızı taramak. Ayrıca bu izlediğiniz evrensel sanatçıyı son iki güne kadar duymadığınız için de cehaletinize şaşırıyorsunuz. Gerçekten olamaz böyle şey.
Serginin adı: Gavur Mahallesi. Sanatçı: Ahmet Güneştekin. Konusu göç ve mübadele.
Arkadaşım sergiye girerken dış cephede mermer kütüklerine sıkıştırılmış bavulları işaret ederek hüzünlü bir yüzle göç ve mübadelenin sanat için çok mümbit bir konu olduğunu söyledi. Tabii ki çok haklı. Evrensel ve hep süregelen bir felaket. İnsanlığın kara lekesi. Ölümden beter bir şey.
Şimdi size sergiyi özetliyeyim: şaşkınlık, yüzleşme, kaos, hayranlık ve utanç. İnsanlığınızdan utanmak. Bütün bu geçmişin sorumluluğunu hissetmek.
Bir tekne ve içi valizlerle dolu. Tıka basa eskimiş, çilekeş, özlem dolu valizler. Öyle üst üste rasgele atılmış. Tekne kalkmak üzere veya yolda. Derinlerden gelen bir yerlerde sıkışıp kalmış bir kedi çığlığı kulaklarınızda. Bir felaket. Bir utanç gemisi. Bizler karadan bakakalıyoruz bir şeyler yapamamanın utancı ile. Seyredenlerin yüzündeki o hüzün.
Cadde ve sokak isimleriyle dolu bir duvar var. Yolunuzu şaşıracağınız. Yüzlerce isim. Hepsi başka bir yönü başka bir yeri gösteriyor. Bu dünya karmaşasında telef olanlar, faili meçhuller, kaybolanlar, terör kurbanları… Hepsinin bir hikayesi vardır, bilmediğimiz ve bilemeyeceğimiz. İçinizde böyle bir dünyada yaşıyor olmanın sıkıntısı.
Sıkıntı, utanç ve hüzünle dolaşırken aynen içinde bulunduğunuz ruh hali gibi iç içe geçmiş çemberler, şehirler ve ayna geliyor önünüze. Bu kaosun bu felaketin içinde kendinizi aynada görmek. Yüzleşmek. İnanılmaz bir enstalasyon.
Çıkışta bir de video gösterisi var: 20 kilo 20 dolar…1964’te uygulanan bir Rum tehcirinin dramatik öyküsü. İstanbul’dan sorgusuz sualsiz sadece siyasi nedenlerle ve sadece Rum olmaktan başka bir günahları olmayan binlerce Türkiyeli Rum’un yanlarında 20 dolar ve 20 kilo eşya olması şartıyla ülkeden sürülmesi. Yine valizler ve yine insanlar. Çok üzücü ve utanç verici.
Ayrıca renklerin muhteşem uyumu ile oluşmuş soyut büyük boy resimler. Patchwork çalışmaları, seramikle yapılmış mükemmel mitolojik figürler, heykeller, ahşaba ve taşa işlenmiş sanat.
Sanatçı, geçmiş ve ne yazık ki devam eden bu insanlık eziyetini anlatırken bir yandan da renklerin inanılmaz uyumuyla yaptığı büyük boy soyut tablolarda çemberlerini kapatmamış. Umut var yani. Kapatılmayan çemberler ve tablolarının sağ üst köşesinde bir güneş figürü. Yüzünüze bir sevinç dalgası geliyor bu kasvet fırtınası içinde.
Tek kelime ile insana insan olduğunu bir tokat atarcasına hatırlatan bir sergi. Ne çekmiş bu insanlar ya? Ne çekmiş bu insanlık diyorsunuz ta içinizden koparak gelen bir sesle. Bu sergiyi kaçırmayın derim.
Gavur Mahallesi. Ahmet Gültekin. Yer: Atlas Pavyonu. İzmir /Kültürpark. Sergi 5 Mart’a kadar açık olacak.
- Failler Güçlü Olunca… - 11 Eylül 2024
- SMA’lı Çocuklar ve Arkasındaki Trajedi - 22 Mayıs 2024
- Ben fesat mıyım? - 13 Mayıs 2024