Bakırhan’dan Uçum’a Sert Yanıt: Barış Süreci ve Siyasi Tutsaklar

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un siyasi tutsaklarla ilgili açıklamalarına Diyarbakır’dan sert yanıt verdi.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Diyarbakır’da gerçekleştirilen Demokratik Yerel Yönetimler Konferansı’nda yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un “Türkiye’de siyasi tutsak yoktur” sözlerine isim vermeden sert tepki gösterdi. Bakırhan, “Bu küçük karakterli insanlarla Türkiye’nin 100 yıllık toplumsal barışı konuşulur mu?” sözleriyle hem sert bir siyasi eleştiri getirdi hem de barış sürecinde kullanılan dilin önemine dikkat çekti.

Uçum: “Türkiye’de Siyasi Tutsak Yoktur”

Tartışmanın fitilini ateşleyen isim, Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili ve Başdanışmanı Mehmet Uçum oldu. Uçum, sosyal medya platformu X’te yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

“Tasfiye edilmekte olan terör vesayeti sadece terör örgütleriyle ilişkili siyasi mecralar, partiler üzerinde değil, bunların dilinde de var. Somut bir örnek olarak siyasi tutsak ifadesi verilebilir. Siyasi tutsak ibaresinin anlamı hangi bağlamda kullanılacağı bir yana kesin olan şu ki Türkiye’de siyasi tutsak yoktur. Ceza mevzuatında tanımlanmış şüpheli, sanık, tutuklu, hükümlü, terör suçlusu gibi statüler vardır. Bunlar hukuki statülerdir.”

Uçum’un açıklamaları özellikle muhalif kamuoyunda tepkiyle karşılandı. DEM Parti ise bu açıklamayı yalnızca teknik bir hukuk yorumu değil, doğrudan muhalefetin diline yönelik ideolojik bir müdahale olarak değerlendirdi.

Bakırhan: “Eşya Adıyla Çağrılır”

Bakırhan, Diyarbakır’daki konuşmasında isim vermeden Uçum’a şu sözlerle karşılık verdi:

“Demokratik toplum ancak demokratik bir dil üzerinden inşa edilebilir. Barış süreci dille şekillendirilir. İktidarın medyasında kullanılan dil ve söylemler çok rahatsız edicidir.”

“Siz de izliyorsunuz, karaktersiz, karakteri küçük kimi insanlar yüzeysel, irrite edici, rahatsız edici bir dil kullanıyor. Biz bu dili reddediyoruz. Bu küçük karakterli insanlarla Türkiye’nin 100 yıllık toplumsal barışı konuşulur, tartışılır mı?”

“Neymiş, siyasi tutsak demeyecekmişiz… Ne diyeceğiz? Eşya adıyla çağırılır. Danışmana danışman diyoruz. Selahattin Demirtaş’a, Figen Yüksekdağ’a da siyasi tutsak diyoruz.”

“Sanki hukuk var, sanki insanlar düşüncelerinden, inançlarından dolayı içerde değil, sanki demokrasi var. Siyasi tutsak demeyecekmişiz. Bir taraftan da haklı aslında. Siyasi rehine mi diyelim o zaman?”

“Bu dilden bir an önce vazgeçilmelidir.”

Dil, Hukuk ve Rehin Tutulan Gerçeklik

Uçum’un çıkışı, yalnızca bir dil tartışması değil, aynı zamanda Türkiye’de hukuk-devlet ilişkilerinin hangi düzeyde olduğuna ilişkin geniş bir eleştiriyi de tetikledi. Bakırhan’ın konuşmasında sıkça vurguladığı “barışın dili” vurgusu, yalnızca bir siyasi nezaket çağrısı değil, aynı zamanda demokratikleşme taleplerinin temelini oluşturuyor.

Siyasi tutsakların inkârı, hukuk sistemine olan güveni zedeliyor; bu inkâr, düşünce suçlularını görünmez kılmaya çalışırken, Türkiye’nin çok daha büyük bir meselesi olan toplumsal barışın imkânını da ortadan kaldırıyor.

Bakırhan’ın çıkışı bu anlamda sadece kişisel bir yanıt değil, rejimin diline ve temsil ettiği siyasal kodlara yönelik kolektif bir reddiyeyi temsil ediyor.