Anayasa Mahkemesi, bildirim yapılmadan ve idarece belirlenen yerler dışında gerçekleşen bir basın açıklaması nedeniyle verilen idari para cezasının, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğine hükmetti. Yüksek Mahkeme, hafif gibi görünen idari yaptırımların dahi temel haklar üzerinde caydırıcı ve sindirici bir etki yaratabileceğini açıkça belirterek, kamu otoritesine ciddi bir uyarı gönderdi.
Mersin Halkevleri tarafından 25 Ekim 2020 tarihinde, pandemi koşullarına uygun şekilde “Güvenceli çalışmak, insanca yaşamak istiyoruz” sloganıyla yapılan basın açıklamasına katılan Çiğdem Serin’e 392 TL idari para cezası kesilmişti. Serin, bu cezanın hukuksuz olduğunu belirterek yargı yoluna başvurmuş, ancak ilk derece mahkemesi “emre aykırı davranış” gerekçesiyle itirazı reddetmişti.
Kolluk Ortada Yoktu, Tehlike de Yoktu
AYM’nin kararında, eylemin sosyal medya üzerinden öğrenildiği ve kolluk kuvvetlerinin olay yerinde bulunmadığı vurgulandı. Herhangi bir kamu düzeni ihlali ya da ciddi bir tehdit oluşturmayan bu barışçıl etkinliğe verilen cezanın, anayasal bir hakkı orantısız biçimde sınırlandırdığına dikkat çekildi. Üstelik, Serin’in eylemi yönettiğine veya organize ettiğine dair de hiçbir somut delil sunulmamıştı.
Anayasa Mahkemesi kararında şu ifadeler yer aldı:
“Basın açıklamasının barışçıl şekilde tamamlandığı ve bu esnada kolluk güçleri tarafından müdahale edilmesini gerektirecek bir durum yaşanmadığı anlaşılmıştır… İdari para cezasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığına ve yarışan haklar arasında adil bir denge kurulduğuna dair yeterli gerekçe ortaya konulmamıştır.”
Bu nedenle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiğine hükmedildi. Serin’in tazminat talebi reddedilse de karar, Mersin 1. Sulh Ceza Hakimliği’ne gönderilerek ihlalin sonuçlarının giderilmesi istendi.
“Yasa Dışı” Damgasıyla Bastırılan Sokaklar: AYM’nin Kararı Sınırlamaya Karşı Kalkan Olabilir mi?
Bu karar, özellikle son yıllarda emniyet birimlerinin her türlü sokak eylemini “izinsiz yürüyüş” ya da “kanuna aykırı basın açıklaması” olarak damgalayıp gözaltı ve para cezasıyla bastırmasına karşı kritik bir duruş niteliğinde. Sendikaların, öğrenci örgütlerinin, kadın hareketlerinin ve çevre platformlarının karşı karşıya kaldığı bu sistematik baskı, Anayasa Mahkemesi’nin deyimiyle “demokratik toplum düzeni” ile bağdaşmıyor.
Çiğdem Serin örneği, Türkiye’de anayasal haklarını kullanmak isteyen yurttaşların bir tür idari vesayetle sindirilmeye çalışıldığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Mersin’de yapılan bu küçük çaplı, barışçıl açıklamaya verilen cezanın hukuka aykırı olduğu kararı, benzer tüm uygulamalara emsal teşkil edecek önemde.
AYM’nin Kararı: Devletin Değil, Halkın Yolu Açılmalı
Bu kararın sadece bir bireysel başvuruya ilişkin değil, Türkiye’de siyasal ve toplumsal muhalefetin nefes alabileceği kamusal alanın savunusu açısından değerlendirilmesi gerekiyor. Barışçıl gösterilere uygulanan idari yaptırımlar, yalnızca hukukun değil, siyasetin de mesele alanıdır. Çünkü “bildirim yapılmadı” bahanesiyle anayasal hakları bastırmak, devletin hukuku değil, kendi iktidarını korumak adına giriştiği bir meşrulaştırma hamlesidir.
Nokta Haber Yorum olarak soruyoruz: Kolluk kuvvetlerinin bulunmadığı, kamu düzenini tehdit etmeyen, kısa sürede tamamlanan bir eylemi cezalandırmak hukuk mudur, yoksa korkunun iktidarı mı?
Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı, anayasal hakların tırpanlanamayacağının, halkın sokağa çıkmasının meşru bir hak olduğunun ve devletin keyfi müdahalelerinin hukuk önünde geçersiz sayılacağının bir kez daha altını çiziyor.
Bu karar, mücadele eden her bir yurttaş için önemli bir kazanımdır. Yasakların değil, hakların hüküm sürdüğü bir toplum için…
“Yasaklamayla değil, eşitlikle yaşanır özgürlük!”
- Evren Neden Var? Madde ve Antimadde Üzerine Yeni Araştırmalar - 24 Mayıs 2025
- Furkan Karabay’ın Tutukluluğuna Yapılan İtiraz Reddedildi - 24 Mayıs 2025
- Cumartesi Anneleri 1052. Hafta Eyleminde Örhan Ailesi İçin Adalet Talep Etti - 24 Mayıs 2025