Avrupa’nın göbeğinde kapitalizme meydan okuyorlar

Avrupa’nın başkenti Brüksel’in tam merkezinde, ıstakoz ve balık restoranlarının bulunduğu turistik sokakların hemen arkasında “La Pudrier toplumu” (La Poudrière) olarak bilinen ve 1958 yılından bu yana zamanla aynı mahallede satın alınan birçok eve yerleşilmesi ile birlikte oluşturulan “köyde” çok özel insanlar yaşıyor.

Brüksel’de sayıları 20’yi bulan grupla akşam yemeğini birlikte yiyoruz. Menüde bahçeden gelen haşlanmış taze patates, fasulye, ev yapımı sucuk ve su var. Birçok Belçikalının, Fransızın, İtalyanın ayrıca Faslı kadınların, Ruandalı erkeklerin bulunduğunu görüyoruz.

60 yıldır Kapitalizme alternatif arıyorlar

Eski bir Komünist ve bu grubun koordinatörü olan İtalyan asıllı Giovanni 49 yıldır eşi ile birlikte bu toplumda yaşıyor, özgürlüğe ve paylaşıma dayalı hayatın kendilerini mutlu ettiğini belirtiyor. Giovanni burada yaşayanların özel mülkiyet hakları olmadığını, hiç bir şeyin kendilerine ait olmadığını belirterek, bir dernek çatısı altında ellerindeki mal varlıklarını iyi yönetmeye çalıştıklarını ve bundan sonraki insanlara devretmeyi planladıklarını ifade ediyor. La Pudrier toplumu aynı bölgede bulunan ve zamanla satın alınan 12 binayı kapsıyor. 1958 yılında rahipler ile evsizler arasında oluşan arkadaşlık sonucu bu grubun kurulduğu belirtiliyor.

Maaşlar ortak havuzda toplanıyor; ihtiyaçlara göre dağıtılıyor

Bu insanların çoğu toplumdan soyutlanmış bir şekilde yaşıyor zira özel mülkiyet hakları bulunmuyor. Maaşlar ve gelirlerin tamamı ise ortak bir havuzda toplanarak ihtiyaçlara göre paylaştırılıyor. 22 yıldır bu ortamda yaşayan 2 çocuk annesi 46 yaşındaki Sylvie dayanışma ve paylaşım çerçevesinde hayatın anlam kazandığını, kapitalist toplumun kendisine verecek fazla bir şey olmadığını ifade ediyor.

Özel ihtiyaçlar için haftada 30 Euro harçlık

Hemşire olan Sylvie gençlik yıllarında staj yaparken tesadüfen bu grupla karşılaştığını ve bir daha ayrılamadığını söylüyor. Sylvie hemşire olarak sadece iki yıl çalıştığını daha sonra ise halkın kendilerine getirdiği ikinci el eşyaları satışa sunarak geçimlerini sağladığını belirtiyor. Burada yaşayan herkesin belli görevleri olduğunu, maaşlarının ve gelirlerin ortak havuza aktarıldığını ifade ediyor. Günde 3 defa birlikte yemek yenildiğini ifade eden Sylvie herkesin ihtiyaçlarına kulak verildiğini, doktor, toplu taşıma, okul gibi ihtiyaçların doğrudan havuzdan karşılandığını ifade ediyor. Özel ihtiyaçlar için ise herkese haftada 30 Euro verildiğini söylüyor.

“Önemli olan kardeşlik ve dayanışma”

Sylvie’nin eşi Eric “kardeşlik” ve “dayanışma” adına burada bulunduğunu ve bundan hiç bir şekilde vazgeçemeyeceklerini ifade ediyor. Eric bu köyün hiç bir şekilde tarikat olmadığını, Komünist ve Kapitalist sistemde yapılan yanlışlıkları tekrarlamak istemediklerini bu yüzden yeni bir alternatif arayışında olduklarını ve bunu yaymayı planladıklarını söylüyor.

Eric “Bizler güvenliğimiz için kurduğumuz ilişkilere ve birlikte yaşama güveniyoruz. İleride devletin emeklilik maaşlarını ödeyip ödeyemeyeceği bilinmiyor. Burada herkes özgür, ayrılmak isteyenlere destek oluyoruz. Burada doğup büyüyen çocukların çoğu dışarıdaki toplumu tercih etti ancak burada öğrendiklerini dışarıda uyguluyorlar.” dedi.

Belçika’nın başkenti Brüksel’de, Peruwelz ve Rummen şehirlerinde buna benzer binalar bulunuyor ve birlikte yaşam kurallarına uyan herkes kolaylıkla gruba dahil olabiliyor. Brüksel’deki grubun başkanı Giovanni bir gün bu görevi gençlere devretmeyi hedeflediğini söylüyor.