Kanal İstanbul projesi yalnızca çevresel yıkım tehdidiyle değil, aynı zamanda yarattığı rant ağlarıyla da kamuoyunun dikkatini çekmeye devam ediyor. Bilim insanlarının “ekolojik felaket” olarak nitelendirdiği bu mega proje, iktidar çevresindeki sermaye grupları için devasa bir kaynak aktarım mekanizmasına dönüşmüş durumda. Son gelişmelere göre, AKP Konya İl Yöneticisi ve 2023 yılı milletvekili aday adayı Yusuf Ziya Kıymet’in ağabeyi Nimetullah Habil Kıymet’in sahibi olduğu Temelkon İnşaat, Kanal İstanbul güzergâhındaki iki büyük ihaleyi yaklaşık 3 milyar TL bedelle kazandı.
Temelkon’un bu ihalelerin ardından yalnızca üç ay içinde beş yeni kamu ihalesi daha alması, kamu kaynaklarının hangi ellerde toplandığını bir kez daha gözler önüne serdi. Şirketin bir yıllık toplam ihale hacmi yaklaşık 7,5 milyar TL’yi buldu. Bu büyüklükteki kamusal kaynak aktarımı, ülkenin inşaat-sermaye-iktidar üçgeninde şekillenen yeni siyasal ekonomisinin çarpıcı bir göstergesi olarak öne çıkıyor.
Kanal İstanbul’dan Arnavutköy’e, Çorum’dan Pendik’e: Tek Bir Şirket, 9 Dev Proje
Sözcü Gazetesi’nden Deniz Ayhan’ın haberine göre, Temelkon İnşaat’ın devletten aldığı işler, yalnızca Kanal İstanbul’la sınırlı değil. Şirket, 2025 yılı içinde İstanbul’dan Muş’a, Çorum’dan Denizli’ye uzanan geniş bir coğrafyada toplam 9 farklı kamu ihalesini üstlenmiş durumda. Bu ihalelerin neredeyse tamamı TOKİ, üniversiteler, bakanlıklar ve askeri kurumlar gibi merkezi iktidara bağlı idareler üzerinden yürütüldü.
Şirket, Şubat 2025’te İstanbul Başakşehir’deki 729 konutluk projeyi 1 milyar 648 milyon TL bedelle kazandı. Aynı ay Malatya’daki İnönü Üniversitesi’nin deprem sonrası güçlendirme ihalesi de Temelkon’un oldu; bu işin bedeli ise 127 milyon 741 bin TL olarak açıklandı. Nisan ayında ise Arnavutköy Sazlıbosna’da biri 750 konut ve 15 dükkan, diğeri 567 konut ve 16 dükkan olmak üzere iki ayrı ihaleyi toplamda yaklaşık 2,9 milyar TL’ye alan Temelkon’un yükselişi dikkat çekici.
Üç Ayda Beş Yeni İhale: Rantın Hızla El Değiştirmesi
Kanal İstanbul projesinden elde edilen ivme, Temelkon’un kamu kaynaklarından daha fazla pay almasını kolaylaştırmış gibi görünüyor. Şirket yalnızca üç ay içerisinde beş yeni kamu ihalesine daha imza attı. Bunlar arasında 30 Mayıs’ta Denizli’deki 248 konutluk proje (493 milyon TL), 10 Haziran’da Çorum Osmancık’taki 236 konutluk proje (459 milyon TL) ve 16 Haziran’da Edirne Selimiye Külliyesi yerleşkesinde yapılacak Sağlık Bilimleri Fakültesi İdari Binası (268 milyon TL) öne çıkan kalemler.
Temelkon’un son bombası ise Temmuz ayında geldi. 16 Temmuz’da Muş Merkez Hükümet Konağı ihalesini 406 milyon TL’ye, 17 Temmuz’da ise İstanbul Pendik’teki Sahil Güvenlik İkmal Merkezi Komutanlığı inşaatını 1 milyar 71 milyon TL bedelle üstlendi. Bu gelişmeler, kamu yatırımlarının liyakatten çok siyasal yakınlığa göre dağıtıldığını düşündüren örneklerin başında geliyor.
Kamu Yararı mı, Siyasal Sermaye Birikimi mi?
İnşaat sektörü, Türkiye’de uzun süredir iktidarın siyasal dayanaklarını tahkim ettiği en önemli araçlardan biri haline geldi. Özelleştirme dalgaları, TOKİ eliyle yeniden yapılandırılan kentler ve sürekli büyüyen altyapı projeleri, yalnızca beton ekonomisini değil, aynı zamanda sınıfsal ayrıcalıkları da derinleştiriyor. Temelkon örneği, bu işleyişin açık bir tezahürüdür: AKP’ye yakınlık, ekonomik ayrıcalıklara kapı açmakta; bu da sınıfsal adaletsizliği daha da kurumsallaştırmaktadır.
Kanal İstanbul gibi projeler, yalnızca doğayı değil, aynı zamanda kamu yönetimini de tahrip eden yapılar haline geliyor. Bilimsel uyarıların dikkate alınmadığı, halkın karar süreçlerinden dışlandığı bu tür uygulamalar; rantın sermaye birikimi lehine, kamu yararının ise yalnızca söylem düzeyinde tutulduğu bir siyasi düzenin ürünüdür. Temelkon örneği, bu düzenin nasıl işlediğini göstermesi bakımından ibretlik bir örnek olarak kayda geçmelidir.
Siyasal Bağlantılarla Örülmüş Bir İhale Düzeni
Temelkon İnşaat’ın Kanal İstanbul güzergâhından başlayarak ülkenin dört bir yanına yayılan bu ihaleleri kazanma serüveni, Türkiye’de siyasal ve ekonomik iktidarların nasıl iç içe geçtiğini bir kez daha göstermektedir. İktidar partisi yöneticilerinin yakın çevresine ait şirketlerin bu denli hızlı ve yüksek tutarlı kamu ihalelerine erişebilmesi, sistematik bir rant aktarımı modeline işaret etmektedir.
Bu model yalnızca bugünün kaynaklarını değil, gelecek kuşakların çevresel ve mali haklarını da ipotek altına alıyor. Temelkon’un örneğinde olduğu gibi, sermaye birikiminin siyasal sadakatle doğrudan ilişkilendiği bir düzende, kamu yararı kavramı yalnızca bir vitrin olarak kalmaya devam edecek gibi görünüyor.