‘Afrika’nın Che Guevarası’: Lumumba

Belçika hükümeti ve CIA işbirliği sonucunda 55 yıl önce bugün öldürülen Patrice Lumumba, bağımsız Kongo’nun ilk başbakanıydı.

Başkent Kinşasa’ya gelen herkes, Patrice Lumumba’nın heykelinin önünden muhakkak geçer. Sağ eli havada, üzerinde bir takım elbise ve kemik çerçeveli gözlükleriyle, havalimanına giden bulvarın önünde bir uyarı levhası gibi dikilir.

Lumumba, Kongo’nun seçimle işbaşına gelen ilk hükümetinin başkanıydı. Ancak sadece 1960 haziranından eylül ayına kadar görevde kalabildi. İzlediği siyasetten ziyade ölümüyle tüm dünyada tanındı. Lumumba cinayeti, postkolonyal Afrika’nın cezalandırılmamış en büyük suçlarından biri olmayı sürdürüyor.

Genç hükümet başkanı için belki de sonun başlangıcı 30 Haziran 1960 tarihidir. O gün Belçika Kralı, Kongo’nun bağımsızlığını ilan eder. Resmi kutlamalar düzenlenir, törende konuşan Lumumba sömürgeci efendilerin ırkçı uygulamalarını yerden yere vurur. Konuşmayı evlerinde radyoları başında dinleyen Kongolular sevinçlidir. Belçika Kralı ve yabancı diplomatlar ise dehşet içindedir.

Genç siyasetçinin hedefleri Batılı güçlerin planlarına uymaz. Lumumba, Kongo’nun sömürgeci geçmişin zincirlerinden tümüyle kurtulmasını ister. Birçok etnik gruptan müteşekkil devasa ülkeyi birleştirme niyetindedir. Rağbet gören hammadde kaynaklarını yabancı firmalara devretmek istemez. Herkesten çok Belçika ve ABD, onun siyasi etkisini kendilerine bir tehdit olarak algılar.

Belçikalı sosyolog Ludo de Witte “Bu yüzden yeni hükümeti ve Lumumba’dan kurtulmak istediler” diyor. Yaklaşık 20 yıldır Kongo üzerine çalışmalar yapan Belçikalı sosyolog “Hükümet Talimatıyla Cinayet” adlı kitabında Lumumba’nın görevden uzaklaştırılmasını dakikası dakikasına anlatıyor.

Yakalanması ve öldürülmesi

Genç cumhuriyet kısa sürede kaosa sürüklenir. Kongo ordusu kendisine komuta eden Belçikalı subaylara isyan ederken Belçika ülkeye askeri müdahalede bulunur ve güneydeki hammadde kaynakları açısından zengin Katanga bölgesini ülkenin geri kalanından ayırır. İç savaşın patlak vermesi üzerine Lumumba kendi birlikleriyle Katanga ve Kasai’ye müdahale eder. Hem Birleşmiş Milletler’den hem de Sovyetler Birliği’nden yardım talebinde bulunur. Kongo’nun sosyalist cepheye kaydığını ve Moskova’nın bu sayede tüm Afrika kıtasında etki sahibi olacağını gören ABD endişelidir. Belçikalılar ve Amerikalılar, güvenilir bir figür olarak ordu komutanı Joseph-Désiré Mobutu’yu gözlerine kestirir. Lumumba’nın eski dostu Mobutu 1965’ten itibaren ülkeyi 30 yıl boyunca demir yumruğuyla yönetecektir.

 

Lumumba eylül ayında Kongo Devlet Başkanı tarafından başbakanlıktan azledilir. Ev hapsine konur, bir ay sonra kaçar ancak Mobutu’nun birlikleri tarafından yakalanır, vahşi bir biçimde dövülür ve işkence görür. Belçikalı sosyolog Ludo de Witte bu dönemi şöyle anlatıyor: “Lumumba halk tarafından seviliyordu, taraftarları onu kurtarmak istedi. Belçika ve ABD açısındansa bu bir felaket anlamına geliyordu. Dolayısıyla onu Batı’nın elindeki tek sağlam bölgeye getirdiler: Belçika ordusunun kontrolünde olan Katanga bölgesine.” Lumumba 17 Ocak 1961’de burada Belçikalı subayların komuta ettiği bir birlik tarafından kurşuna dizilir. Resmi olarak Lumumba’nın kaçtığı ve öfkeli köylüler tarafından öldürüldüğü açıklanır.

Kamuoyunun Batılı güçlerin rolünü ve korkunç detayları öğrenmesi ise daha sonradır. Belçika’da 2000 yılında parlamentoda Lumumba cinayetini araştırmak üzere bir araştırma komisyonu kurulur. 2002 yılında dönemin Dışişleri Bakanı Louis Michel, Brüksel’in oynadığı rol nedeniyle Lumumba’nın yakınlarından ve Kongo halkından özür diler.

‘Kongo’nun Che Guevarası’ mı?

Ludo de Witte bu özre rağmen olayın aydınlığa kavuşmadığını belirtiyor: “Komisyon her ne kadar Belçika’nın ahlaki sorumluluğunu tespit etmiş olsa da bu çok belirsiz, toptan inkar ile tüm gerçekliği kabullenme arasında bir tutuma tekabül ediyor.” De Witte meclis araştırma komisyonunun Demokratik Kongo Cumhuriyeti tarafından kullanılmak üzere Lumumba adına bir fon oluşturma önerisinin ise kabul edilmediğine dikkat çekiyor. Ayrıca Belçikalı sosyolog, cinayet nedeniyle kimsenin ceza almadığını vurguluyor.

Lumumba’nın ABD ve Belçika’ya karşı koyması ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutması Kongo’da onun bir halk kahramanı olarak görülmesini beraberinde getiriyor. “Kongo’nun Che Guevarası” olarak görülmesinin sebebi de bu.

Lumumba’nın sevgilisine yazdığı son mektup…

“Sevgilim,
Bunları yazarken sana ulaşıp ulaşmayacağını, ya da ulaştığında hala hayatta mı olacağımı bilmiyorum.

Ülkemin bağımsızlığı için verdiğim savaşım boyunca, ben ve arkadaşlarımın uğrunda hayatlarımızı verdiğimiz kutsal davanın zafere ulaşacağına kuşku duymadım. Bizim ülkemiz için istediklerimiz; onurlu bir yaşam, parlak bir saygınlık, kısıtlanmamış bir özgürlüktü ve bu BM’deki -önemli- görevliler tarafından asla istenmedi. Çünkü onlar, doğrudan veya dolaylı olarak Belçika ve Batılı dostlarının sömürgeciliğini destekliyorlardı.

Yalnız değiliz; Afrika’da, Asya’da ve tüm Dünyadaki özgür insanlar, bu topraklarda bir tek sömürgeci ve paralı asker kalmayana kadar savaşacak olan milyonlarca Kongolu’nun hep arkasındalar. Bir daha asla göremeyeceğim çocuklarıma anlatılmasını istiyorum ki; Kongo’nun mükemmel bir geleceği olacak; bağımsızlık ve egemenliğimizi tekrar kazanmak görevi, kendilerinin ve tüm Kongolular’ın olacaktır.

Saygınlık olmayan yerde, özgürlük yoktur ve adalet olmayan yerde saygınlık yoktur ve bağımsızlık olmayan yerde ise tek bir özgür kişi yoktur.

Hiçbir barbarlık, hiçbir acı, hiçbir işkence beni merhamet dilemeye zorlamadı. Başım dik olarak, sarsılmamış bir inanç ve ülkemin kaderine dair derin bir güvenle ölmeyi, kutsal ilkelerimizin küçümsenmesini izleyerek yaşamaya tercih ederim. Tarih bir gün sözünü söyleyecek. Brüksel, Paris, Washington veya BM’nin öğrettiği tarih değil; bizim sömürgecilik ve kukla hükümdarlarından kurtulmuş, özgürleşmiş ülkelerimizde öğretilecek tarih, Afrika’nın kendi tarihini yazacak. Sahara’nın kuzeyinde ve güneyinde; bu, zafer ve saygınlığın tarihi olacak.

Ağlama sevgilim; biliyorum ki benim çok acı çekmiş ülkem, kendi bağımsızlık ve özgürlüğünü savunacaktır…”