301…?

301, artık tarihimizde karanlık bir olayı temsil edecektir. Soma faciası 301 cana mal oldu. 301 işçi ekmeğini kömürden çıkarabilmek uğruna canlarından oldular. Hem de hiç bir suçları olmadan. İhmaller zinciri onları analarından, babalarından, eşlerinden ve çocuklarından ayırdı…

301 ölümden bahsediyoruz. Ancak 301 ölüm demek, 301 ocağa ateş düşmesi demek…

Bilanço ağır…301 “resmi” şehit…77 Milyon yaralı yürek…

Peki şimdi ne olacak?

Kuru bir hiç birşey…

Önce “tatlı ölümdür” dendi…

Ardından “Kader” ve “Mesleki Risk”…

Ölümün tatlısını, ardında kalanlara sormak gerekir. Acaba bu cevaplar tatmin ediyor mu?

Tabii ki de inançlara göre kaderci olanlarda vardır. Dini inançlara saygım sonsuz. Ancak bunu “kader” diyerek ne kadar hafifletiriz ki?

Araç kullanıyorsanız, kaza riskini hatta ölümcül kaza riskini de üstlenmiş olursunuz. Ancak yola çıkarken, size freni patlak ve lastikleri kabak bir araba verirlir ve sizde bu araçla kaza yaparsanız, bunu “risk” olasılığı ile açıklaya bilirmiyiz?

Tutuklanmalar başladı. Umarım geçmişte gördüğümüz örneklerde olduğu gibi, soğuma evresinden sonra yine serbest kalmazlar…

Soğuma evresi ile kastettiğim de, halkın unutma olasılığı…

Kimi işçi, lösemi hastası oğlunun sigorta güvencesi uğruna öldü…

Kimi işçi, bankanın kredi borcu sebebiyle…

Kimi işçide çocuklarını okutabilemek için can verdi…

Geriye yürek karası baretler ve çizmeler kaldı. Hatıra yazmaya kalemim varmıyor…

Geriye kalan çok ağır bir bilanço. Olayın psikolojik boyutu işin görünmeyen kısmı. Mezar başında ağlayan çocuklarımızın feryatları asla kulaklarımızdan silinmemeli…Unutulmamalı bu acı…

Hani umudum yok ama yinede bu olayların tüm kademelerde ki sorumluları cezalandırılırlar…

Başlığımda ki 301 rakamının ardında ki soru işaretini açıklamak isterim; 301 resmi şehit sayısı…Ancak bu sayının gerçeği yansıtıp yansıtmadığını asla öğrenemeyeceğiz…Bugün apar topar 2 giriş tuğlayla örüldü…

301 artık kapkaranlık bir rakam olarak anılacak…

301 Somalı…301 Yiğit…301 Ölümsüz…

Tüm bu olumsuzluklar içerisinde bembeyaz bir Devlet sevgisi gördüm…Nerede mi? Yok yok ne Başbakan…Ne de Enerji Bakanı…

Sadece bir kaç dakika önce sağ kurtulduğuna sevineceğine, Devlet malına zarar gelebileceğine endişe eden koca yürekli bir Adamda gördüm…

Faciadan sağ kurtularak “Çizmelerimi çıkarayım mı? Sedye kirlenmesin.” diyen işçinin yüreği beni geleceğimize dair umutlandırdı…Umarım birileri bu Adamı örnek alırlar…Alın teriyle kazanabilmek varken, çalıp çırpıp, pişkin pişkin sırıtanlaradır benim sözüm…

 

Arkın GELİŞİN