Tozlu Fabrikaların Önünde Büyüyen Direniş: Erlau Metal İşçilerinin Mücadelesi

Bir fabrikanın önünde başlayan direniş, yalnızca o işyerinin değil, bir ülkenin içler acısı çalışma rejimini ifşa ediyor. Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde, Alman sermayeli Erlau Metal fabrikasında sendikalaştıkları için işten atılan işçilerin mücadelesi, Türkiye’nin iş hukukunun değil, patron keyfiyetinin geçerli olduğu bir düzende yaşadığımızın somut kanıtı.

Anayasa mı, Patron Yasası mı?

Birleşik Metal-İş Sendikasında örgütlenen işçilere yapılan muamele, bu ülkede Anayasa’nın kağıt üstünde kaldığını bir kez daha gösteriyor. 1982 Anayasası’nda bile teminat altına alınmış olan sendikal haklar, bugün bir fabrika yöneticisinin iki dudağı arasında. Çalışma Bakanlığı’nın verdiği yetkiyi tanımayan bir Alman şirketi, sendikalaşan tüm işçileri kapının önüne koyuyor. Yetkisini ayaklar altına alan bir patrona karşı, ülkeyi yönetenler tek kelime etmiyor. Çünkü bu düzende “yerli ve milli” söylemleri, işçinin değil, emperyalist sermayenin çıkarlarını korumak için var.

Direnişin İsmi: Toz, Yaralar ve Sessizlik

Fabrika içinden gelen haberler yalnızca hak gasplarıyla sınırlı değil. İşçiler, sağlıksız koşullarda, havalandırmasız ortamlarda, toz içinde çalıştırılıyor. Birçok işçinin ciğerlerinde lekeler var. Alüminyum tozlarının solunduğu, filtre sistemlerinin yetersiz olduğu bu ortamda sendikalaşmak yalnızca bir hak değil, yaşama tutunmanın da bir biçimi.

Ancak bu cesur girişime verilen cevap, bir gece yarısı topluca işten çıkarma oluyor. Tüm işçiler sendikalı oldukları için kapının önüne konuyor. Üstüne üstlük, mobbing, hakaret, sıfır zam dayatması ve baskılar, bu “iş ilişkisi”nin normali haline getirilmiş. Erlau işçilerinin anlattığına göre, fazla mesai yaptırılıp kapılar üzerlerine kilitlenmiş, içerideki kadın işçilere dahi hakaret edilmiş.

Bu Bir Sınıf Mücadelesidir

İşçilere terör bağlantısı iftirası atmak, bu ülkede her hak arayışına verilen klasik cevaptır. Bir fabrikada, e-devlet üzerinden yasal biçimde sendikaya üye olan bir işçi, bir anda “terörle iltisaklı” ilan ediliyorsa, burada yalnızca iş hukuku değil, anayasal düzen çürümüş demektir.

EMEP Milletvekili İskender Bayhan’ın “Bu patron suç işliyor” sözleri boşuna değil. Almanya’da haklarını koruyan bir şirket, Türkiye’de yasaları çiğneyerek işçileri kapının önüne koyabiliyorsa, bu yalnızca sermayenin değil, devletin de suça ortak olmasıdır.

Barajsız Sendika, Yasaksız Grev, Güvenceli İş Mümkün mü?

Birleşik Metal-İş’in öncülüğünde yürütülen “barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş” kampanyası, yalnızca Erlau işçilerinin değil, tüm Türkiye işçi sınıfının temel bir talebidir. Barajlarla etkisizleştirilen sendikalar, yasaklanan grevler, taşeron cenderesinde yok edilen iş güvencesi… Tüm bunlar sistematik biçimde sermaye lehine inşa edilmiştir.

Bugün Erlau’nun önünde biriken öfke, yalnızca bir fabrikanın sorunu değildir. Bu öfke, 1 Mayıs’a giderken yedi kıtada yükselen emekçi sesinin bir parçasıdır. Türkiye’nin her sanayi bölgesinde, her atölyesinde yankılanan bir çağrıdır bu: Ya bu düzen değişecek ya da biz onu değiştireceğiz.

  • NHY / Evrensel, Anayasa, İLO