Türkiye’de gazeteciliğin sınırları bir kez daha tartışmaya açıldı. Halk TV programcısı gazeteci Seda Selek, “bilirkişi soruşturması” kapsamında gözaltına alınmasının ardından adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliği tarafından yurt dışı çıkış yasağı ve haftada bir gün imza atma zorunluluğu getirilen Selek, yaklaşık 21 saat süren gözaltı işlemlerinin ardından özgürlüğüne kavuştu. Ancak Selek’in adliye önünde yaptığı açıklamalar, Türkiye’de basın özgürlüğü mücadelesinin hâlâ ne kadar zor bir zeminde yürütüldüğünü gözler önüne serdi.
“Sormak ve Sorgulamak Suç Değildir”
Adliye önünde meslektaşları ve sevdikleriyle buluşan Seda Selek, yaşadıklarını buruk bir sevinçle dile getirdi. “Yaptığımız iş gazetecilikti, habercilikti” diyen Selek, basının temel işlevinin sormak, sorgulamak ve adaletsizliklerin üzerine gitmek olduğunu vurguladı. Ancak bu görevlerini yerine getirdikleri için suçlandıklarını belirten Selek, gazetecilerin yaşadığı baskılara dikkat çekti.
“İşimizi yaptığımız için suçlandık, suçlanıyoruz” diyen Selek, yaşadığı bu süreci bireysel bir mesele olarak görmediğini ifade etti. Türkiye’de gazetecilik yaptığı için yıllarca cezaevinde kalan meslektaşlarının varlığını hatırlatan Selek, “Bu ülkede, sadece hak ve adalet aradığı için ağır bedeller ödeyen insanlar varken, yaşadığım bu son 24 saati ön plana koymak istemiyorum. Ancak özgür basın talebi tüm Türkiye’nin ortak talebi olmalıdır” diyerek gazetecilik pratiğini savundu.
Buruk Bir Özgürlük
Selek, özgürlüğüne kavuşmasına rağmen adliye önünde sevinemediğini ifade etti. Çünkü hâlâ gazeteci arkadaşlarının tutuklu bulunduğunu ve sürecin devam ettiğini belirtti. Özellikle Halk TV’ye yönelik baskıların arttığı bir dönemde, gazetecilere ve medya kuruluşlarına yönelik bu müdahalelerin yalnızca bireysel bir sorun olmadığını, aksine toplumsal bir hak ihlali anlamına geldiğini vurguladı.
Türkiye’de Basın Özgürlüğü Tartışmaları
Seda Selek’in serbest bırakılması, yalnızca bir gazetecinin gözaltından çıkışı olarak değil, Türkiye’de basın özgürlüğüne yönelik baskıların bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Halk TV gibi eleştirel medya kuruluşlarının, kamuoyunu bilgilendirme çabası nedeniyle hedef alınması, halkın haber alma hakkını doğrudan tehdit ediyor.
Türkiye’de basın özgürlüğü üzerindeki baskılar, yalnızca gazetecilerle sınırlı kalmıyor; aynı zamanda demokratik bir toplumun işleyişini de zayıflatıyor. Bu tür müdahaleler, halkın bilinçli bir şekilde bilgiye erişme hakkını kısıtlayarak, özgür bir toplumu susturma çabası olarak yorumlanıyor.
Seda Selek’in adliye önünde vurguladığı gibi, “Gazetecilik suç değildir.” Bu mesaj, yalnızca medya çalışanları için değil, demokratik haklarına sahip çıkmak isteyen herkes için bir çağrıdır. Bu ortak talep doğrultusunda, daha güçlü bir dayanışma ve daha yüksek bir ses çıkarmak gerekliliği ortadadır.