RTÜK’ün son dönemde aldığı kararlar, basın özgürlüğü ve medya üzerindeki denetim tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. Özellikle muhalif yayın yapan kanallara yönelik sıkı yaptırımlar, RTÜK’ün tarafsızlığı ve basın özgürlüğüne olan bağlılığı konusunda ciddi soru işaretleri doğuruyor. Sözcü TV, Halk TV, Tele 1 ve Now TV gibi kanallara üst sınırdan para cezaları verilmesi, RTÜK’ün “denetim” adı altında medya üzerinde baskı kurma çabalarının bir devamı olarak görülüyor.
Halk TV’ye, “Neden Sonuç” programında bir bilirkişinin telefon görüşmesinin rızası dışında yayımlanması gerekçesiyle üst sınırdan para cezası verildi. Ancak, bu tür içeriklerin denetlenmesi ve cezalandırılması sürecinde RTÜK’ün tutarlı ve adil davrandığına dair şüpheler var. Benzer ihlallerin diğer kanallarda da yaşandığı, ancak bu kanallara aynı sertlikte yaptırımların uygulanmadığı iddiaları, RTÜK’ün “seçici” davrandığı eleştirilerini güçlendiriyor.
RTÜK’ün Now TV’ye yönelik isim değişikliği talebi ise tam bir muamma. Türk Patent ve Marka Kurumu’nun “marka benzerliği” gerekçesiyle itirazı kabul etmesi üzerine RTÜK, Now TV’nin ismini değiştirmesi için 30 gün süre tanıdı. Ancak, bu kararın arkasında yatan gerçek nedenler sorgulanıyor. Now TV’nin muhalif yayın çizgisi, bu kararın altında yatan asıl sebep olabilir mi? RTÜK’ün, kanalın yayınlarını 3 ay durdurma ve lisansını iptal etme tehdidi, basın özgürlüğüne yönelik ciddi bir tehdit olarak algılanıyor.
Dijital platform Netflix’e uygulanan üst sınırdan para cezası ve “katalogdan çıkarma” müeyyidesi ise RTÜK’ün denetim alanını genişletme çabalarının bir göstergesi. “Teen Titans Go” adlı çizgi filmin içeriği nedeniyle verilen ceza, RTÜK’ün dijital platformlara yönelik sansür politikalarının bir parçası olarak değerlendiriliyor. Bu tür kararlar, içerik üreticileri ve yayıncılar üzerinde otosansür baskısı yaratırken, izleyicilerin erişim hakkını da kısıtlıyor.
Tele 1’de Musa Özuğurlu’nun sanatçı Ferdi Tayfur’a yönelik eleştirileri nedeniyle kanala verilen üst sınırdan para cezası, sanat eleştirisinin sınırlarının ne kadar daraltıldığını gözler önüne seriyor. Bir sanatçının performansına yönelik eleştirilerin cezalandırılması, ifade özgürlüğünün ne kadar baskı altında olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. TV8’de yayınlanan “Survivor” programına, şiddeti artırdığı gerekçesiyle üst sınırdan para cezası verilmesi ise ironik bir durum.
Türkiye’de yıllardır yayınlanan ve şiddet içeren pek çok program varken, Survivor’a özel olarak bu cezanın verilmesi, RTÜK’ün tutarsız ve keyfi kararlar aldığı yönündeki eleştirileri destekliyor. Kanal Ege’nin halk sağlığını ihlal ettiği gerekçesiyle yayın lisansının iptal edilmesi ise RTÜK’ün gerekçelerinin ne kadar şeffaf olduğu konusunda ciddi sorular doğuruyor. Bu kararın arkasında yatan gerçek nedenlerin açıklanmaması, RTÜK’ün medya üzerindeki baskıcı tutumunu daha da görünür kılıyor.
RTÜK’ün son dönemde aldığı kararlar, basın özgürlüğü ve medya üzerindeki denetim mekanizmalarının ne kadar sıkı ve keyfi hale geldiğini gösteriyor. Özellikle muhalif yayın yapan kanallara yönelik cezalar, RTÜK’ün tarafsızlığını ve adil bir denetim mekanizması olma iddiasını sorgulatıyor. Basın özgürlüğünün demokratik toplumların temel taşı olduğu unutulmadan, RTÜK’ün bu tür kararlarının toplumsal ve hukuki etkileri dikkatle takip edilmeli. Aksi takdirde, medya üzerindeki baskılar, demokrasinin temel değerlerini daha da zayıflatma riski taşıyor.
- Huawei’nin Geri Dönüşü: ABD-Çin Teknoloji Savaşında Yeni Bir Dönem - 7 Şubat 2025
- Ekrem İmamoğlu’ndan Erdoğan’a Sert Yanıt: Gazze Eleştirisi - 7 Şubat 2025
- Gazeteci Öznur Değer’in Tutuklanması ve Medyada Yansımaları - 7 Şubat 2025