PTT Emekçileri Promosyon Mücadelesinde Seslerini Yükseltiyor

ANKARA – Türkiye’de kamu çalışanlarının giderek ağırlaşan ekonomik koşullar altında ayakta kalma mücadelesi sürerken, PTT emekçileri de hak arayışının ön saflarında yer alıyor. Basın Yayın ve Posta Çalışanları Platformu’nun çağrısıyla PTT Genel Müdürlüğü önünde bir araya gelen emekçiler, yaklaşan banka promosyon anlaşması öncesi taleplerini kamuoyuna duyurdu. “PTT emekçisi hak ettiğini alsın” ve “Bankalar değil emekçiler kazansın” pankartlarının yer aldığı açıklamada, promosyon sürecindeki usulsüzlük ve eşitsizliklere dikkat çekildi.

Açıklamayı yapan Haber-Sen Genel Başkanı Mesut Balcan, yıllardır süregelen promosyon anlaşmalarında PTT çalışanlarının sistematik biçimde mağdur edildiğini söyledi. Balcan, Haziran 2025’te sona erecek mevcut protokolün ardından yapılacak yeni anlaşmanın, yaklaşık 20 bin PTT çalışanının emeğinin karşılığını alması için dönüm noktası olduğunu vurguladı.

Sessizliği Bozanlar

Balcan’ın açıklamasında en dikkat çekici nokta, promosyon sürecindeki “şeffaflık” eksikliğine dair eleştirilerdi. İhalelerin hangi bankalarla, hangi koşullarda yürütüldüğüne dair bilgiye sadece yetkili sendikanın ulaşabilmesi, sürecin demokratik ve adil bir şekilde yürütülmediğine işaret ediyor. Bu nedenle platformun ilk talebi net: Üye sayısına bakılmaksızın tüm sendikalar masada yer almalı.

Öne çıkan diğer talepler ise, promosyon bedelinin çalışanların maaş ortalamasının en az üç katı olması, özel bankaların da sürece dâhil edilmesi, enflasyona göre 6 ayda bir ara ödeme yapılması ve çalışanlara dayatılan kart, hesap ve işlem ücretlerinin tamamen kaldırılması.

Promosyon Değil, Mülk Dağılımı

PTT emekçilerinin talepleri yalnızca ücretlerin iyileştirilmesiyle sınırlı değil; aynı zamanda bir adalet çağrısı da içeriyor. Maaşın yatırıldığı bankadan havale ücreti alınmasının, ATM’den yüksek tutarlı para çekmenin ücretli olmasının, kart ücretlerinin hâlâ emekçinin sırtına yüklenmesinin, ekonomik olarak zaten kırılgan bir kesimi daha da yoksullaştırdığı açık. Oysa promosyon, adı üstünde bir teşvik primi; çalışanın emeğini daha cazip hale getirmek için yapılan ödeme. Ne var ki yıllardır bu uygulama, banka kârlarını ve kurumlar arası siyasi dengeleri gözeten bir araca dönüşmüş durumda.

Bugün PTT’de çalışan biri, örneğin adliyede ya da bir başka kamu kurumunda çalışan bir memurun aldığı promosyonun yarısından daha azına razı olmak zorunda kalabiliyor. Aynı devletin maaş ödediği kurumlar arasında bu kadar uçurumun olması, sadece iktisadi değil, aynı zamanda idari bir eşitsizliktir.

Direnişin Sessiz Gücü

PTT emekçileri bu taleplerini dile getirirken ne yolları kapattılar ne kamu hizmetini durdurdular. Ama sessizliklerini bozdular. Türkiye’de giderek yaygınlaşan bir eğilim bu: Her geçen gün biraz daha derinleşen yoksulluğa karşı çıkan emekçiler, giderek daha örgütlü ve bilinçli biçimde seslerini yükseltiyor.

PTT önünde yapılan bu açıklama da bunun bir parçası. Açlık sınırının altında maaşlarla çalışan, yılda bir kez verilen promosyonla yaşamını bir nebze olsun rahatlatmak isteyen kamu emekçileri, artık bu sürecin arkada dönen kapalı kapılarla değil, açık, şeffaf ve hakkaniyetli biçimde yürütülmesini talep ediyor.

Sorulması Gereken Soru

Bu noktada sorulması gereken esas soru şu: Devletin işlettiği bir kurumda çalışanlar, devletin bankasından neden hak ettikleri promosyonu alamaz? Ya da kamu adına hizmet veren PTT emekçileri, neden yıllardır emsallerine göre daha düşük promosyonlarla yetinmeye zorlanır?

Cevabı, yalnızca ihalelerde, protokollerde ya da banka yönetim kurullarında değil; bu ülkenin çalışma hayatında emeğe biçilen değerde, kurum içi temsilde ve kamunun kaynakları kime nasıl tahsis ettiğine dair tercihlerde aramak gerekiyor.


  • NHY / MA, Haber-Sen Basın Açıklaması