Türkiye’de Din ve İnanç Temelli Nefret Suçları: Artan Tehditler ve Yetersiz Önlemler

2023 yılında Türkiye’de din, inanç veya inançsızlık temelli nefret suçlarında artış gözlemlendi. İnanç Özgürlüğü Girişimi tarafından hazırlanan raporda, Hristiyan ve Yahudilere yönelik nefret suçlarının belirgin bir şekilde arttığı vurgulandı. Rapora göre, 2023 yılında en çok nefret suçunun 18 vakayla İstanbul’da işlendiği, bunu 4 vakayla Şanlıurfa’nın takip ettiği belirtiliyor. Toplamda 47 nefret suçu kaydedilmiş olsa da uzmanlar, bu sayının gerçekte daha yüksek olabileceğini ve nefret suçlarının diğer suçlara göre daha az ihbar edildiğini vurguluyor.

Nefret Suçlarının İhbar Edilmemesi: Yaygın Bir Sorun

DW’nin yayımladığı habere göre, nefret suçlarının yeterince ihbar edilmemesi, Türkiye ile sınırlı kalmayan küresel bir problem olarak görülüyor. Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı’nın “Nefret Suçlarının Bildirilmesini Teşvik Etmek: Kolluk Kuvvetlerinin ve Diğer Yetkililerin Rolü” başlıklı raporuna göre, nefret suçuna maruz kalan her 10 kişiden 9’u yaşadığı olayı bildirmiyor. Raporda, birçok kişinin ihbarının sonuçsuz kalacağına inandığı, sürecin zorlayıcı olacağını düşündüğü ve polise güven duymadığı ifade ediliyor.

İnanç Özgürlüğü Girişimi’nin raporunun yazarı Funda Tekin, bu eğilime dikkat çekerek, mağdurların nefret suçlarını kanıksamış olabileceğini veya yaşanan olayları suç olarak görmeyebileceklerini ifade ediyor. Tekin, mağdurların bazen dışlanma korkusuyla ya da adli süreçlerde ikinci kez mağduriyet yaşama endişesiyle ihbarda bulunmaktan kaçındığını belirtiyor.

Türkiye’de Nefret Suçları Yasası Eksikliği

Türkiye’de nefret suçlarına özel bir yasal düzenleme bulunmuyor. Bu eksiklik, nefret suçlarının diğer suçlar gibi ele alınmasına ve cezalandırılmasına yol açıyor. Özyeğin Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Dr. Aras Türay, nefret suçlarının tespit edilmesini zorlaştıran bu durumun, Türkiye’deki adli mercilerin bu tür suçlara özel bir hassasiyet göstermemesiyle daha da karmaşık hale geldiğini vurguluyor. Türay, bir suçun nefret suçu olarak kabul edilmesi için mağdurun dini inancı gibi karakteristik özellikleri nedeniyle hedef alındığının kanıtlanması gerektiğini, ancak Türkiye’de bu konuda bir düzenleme olmadığı için adli mercilerin bu tür olaylara gereken dikkati göstermediğini belirtiyor.

Ayrıca, Türay’a göre, devlet organlarının sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapmaması, nefret suçlarıyla ilgili veri toplanmasını ve bu suçlarla mücadeleyi zorlaştırıyor. Türay, devlet mekanizmasında çoğulculuğa dayalı demokratik bir anlayışın yeterince yerleşmemiş olmasının da azınlık mensubu mağdurların adli mercilere başvurmaktan kaçınmasına ve dolayısıyla gerçek suç sayılarının ortaya çıkmamasına yol açtığını ifade ediyor.

Nefret Suçlarıyla Mücadelede Hukuki Süreç ve Cezasızlık

Nefret suçlarıyla mücadelede hukuki süreçler genellikle mağdurların şikayetine bağlı olarak başlatılıyor. Bazı suçlar için şikayet şartı aranmıyor ve bu suçlar re’sen soruşturulabiliyor. Türay, nefret suçlarında cezasızlık sorununun yaygın olduğunu, bu durumun da mağdurların adalet arayışını zorlaştırdığını ifade ediyor. Ayrıca, kapsamlı bir nefret suçu düzenlemesi yapılmasının ve veri toplama mekanizmalarının oluşturulmasının önemini vurgulayan Türay, etkili bir mücadelenin yalnızca hukuki yollarla değil, aynı zamanda toplumsal kampanyalar, kamu spotları ve eğitim programları gibi faaliyetlerle desteklenmesi gerektiğini belirtiyor.

Hristiyanlara Yönelik Nefret Suçlarında Artış

Son üç yılda en çok nefret suçu Hristiyanlara yönelik olarak işlendi. İnanç Özgürlüğü Girişimi’nin raporuna göre, 2023 yılında din temelli 26 tehdit veya tehdit edici davranış, 11 şiddet içeren saldırı, 9 ibadet yeri veya mezarlıklara zarar verme olayı yaşandı. 2020’den bu yana en çok 52 olayla Hristiyanlar, 42 olayla Aleviler ve 23 olayla Yahudiler nefret suçuna hedef oldu. Bu veriler, Türkiye’de bu gruplara yönelik önyargıların ve düşmanca tutumların sürdüğünü gösteriyor.

Rapora göre, Türkiye tarihi boyunca birçok kez hedef alınmış olan bu gruplara karşı kemikleşmiş önyargıların ve düşmanca tutumların devam ettiği ifade ediliyor. Çalışmanın medya izleme, din ve inanç topluluklarının bildirimleri ve ilgili kurum ve kişilerle yapılan iletişimlerle topladığı veriler üzerinden yapıldığı belirtiliyor.

Bu haber ve analiz, DW’nin yayınladığı orijinal makaleden derlenmiştir .