Kılıçdaroğlu Tartışmayı Bitirmeyi Değil Sürdürmeyi Seçti 

CHP’de olağanüstü kurultay öncesi gözler yeniden Kemal Kılıçdaroğlu’na çevrilmişti. Partiyi 13 yıl boyunca yöneten ve son genel seçimlerden sonra koltuğunu devreden eski Genel Başkan, uzun süren sessizliğini bozarak aday olmayacağını açıkladı. Ancak bu açıklama, tartışmaları sonlandırmaktan çok, yeni bir tartışmanın kapısını araladı.

Kılıçdaroğlu’nun sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada kullandığı dil, doğrudan bir çekilme ilanından çok, içeride ve dışarıda birikmiş öfkenin dışavurumu gibiydi. Kendisine yönelik tehditlerden, linç kampanyalarından, iftiralardan söz ederken, adeta kurultaya katılmıyor oluşunu bir zafer gibi sunuyordu. Ancak ton sert, üslup meydan okuyucuydu. Ve bu ton, “parti içi çekişmelere mahal vermemek” gibi bir gerekçeyle örtüşmekten çok uzaktı.

Bu çelişki, açıklamanın samimiyetini tartışmalı hale getiriyor. Çünkü birleştirici bir liderin vedası bu kadar kırgın, bu kadar yüklü, bu kadar çatışmacı olmamalıydı. Kılıçdaroğlu’nun açıklaması, kurultay öncesinde tansiyonu düşürmek bir yana, içerideki fay hatlarını daha da belirginleştirdi.

Asıl Gerekçe: Kaybedeceğini Biliyordu

Kılıçdaroğlu’nun aday olmama kararının ardında yatan temel gerçeklik ise çok daha basit: Kaybedeceğini biliyordu. Parti tabanında, delegeler nezdinde desteğini büyük ölçüde yitirmişti. Kulislerde konuşulanlara göre, adaylığını koyabilmek için gerekli olan 120 imzayı dahi toplayamadı. Bu, yalnızca bireysel bir geri çekiliş değil, aynı zamanda CHP içindeki dengelerin tamamen değiştiğinin somut bir göstergesiydi.

Oysa siyasette çekilmenin bile onurlusu vardır. Katılıp kaybetmek, hem siyasi mirasını temize çeker, hem de kurultay sonrası CHP’deki yeni döneme net bir başlangıç sağlar, tartışmaları sonlandırabilirdi. Ancak Kılıçdaroğlu bunun yerine, süreci geride bırakmak yerine gölge gibi içinde kalmayı tercih etti. Bu da tartışmaları bitirmek değil, devam ettirmek anlamına geliyor.

Vedayla Değil, İma ve Serzenişle Gitti

Açıklamasında “yüzüne tükürülür” diyenleri, “taşlarlar” tehdidinde bulunanları, “müesses nizamın askerleri” ve “paranın tetikçileri” gibi ifadelerle medya mensuplarını hedef aldı. Bu, ne siyasi nezakete ne de demokratik olgunluğa sığar. Kendi siyasi geçmişine ihanet etmese de, bu sözlerle partiyi ve toplumu daha büyük bir kutuplaşmaya itiyor.

Parti içi meseleleri kişiselleştiren, eleştirileri düşmanlıkla karıştıran bir üslup, ancak tartışmayı büyütür. “Aday olmayacağım” diyen bir liderin bu kadar çok düşman sayması ve bu kadar sert konuşması, açıkçası gidişi değil, kalma niyetinin başka bir versiyonu gibi duruyor.

Vedalar, bilgece yapılmadığında geride sadece boşluk değil, kaos da bırakır. Kılıçdaroğlu tartışmayı bitirebilirdi. Ancak sürdürmeyi seçti.