Katledilişinin 25. Yılında Metin Göktepe ve Gazetecilik

Gazeteci Metin Göktepe’nin gözaltındayken ölümü sonrası devlet görevlilerinin tutumu ve kamuoyu baskısı sonucu başlatılan yargı süreci, Türkiye’deki cezasızlık politikasına dair önemli bir örnek oluşturuyor.

Gözaltında işkence edilerek öldürülen Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe’nin katledilişinin üzerinden 25 yıl geçti.
8 Ocak 1996 tarihinde Ümraniye Cezaevi’nde öldürülen tutukluların cenazesini haberleştirmek için Alibeyköy’e giden Metin Göktepe, ‘Sarı Basın Kartı’ olmadığı gerekçesiyle yüzlerce kişiyle birlikte gözaltına alındı ve götürüldüğü Eyüp Kapalı Spor Salonu’nda polisler tarafından dövülerek öldürüldü.

Metin Göktepe, gözaltında öldürülmüş gazeteciler içinde katilleri yargılanmış ilk gazeteci. Ancak Göktepe’yi öldüren polislerin ceza alması yaklaşık beş yıl sürdü.

Göktepe’nin ölümünün ardından kamu görevlilerine cezasızlık politikası devreye girerken gazetecilerin dayanışmasıyla yaratılan yoğun kamuoyu baskısı sonucu gözaltında öldürüldüğü kabul edilmek zorunda kalındı, işkenceci polisler yargılandı ve ceza aldı.

Göktepe’nin ölümünün ardından dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, Metin Göktepe’nin gözaltına alınmadığını iddia etti. Eyüp Cumhuriyet Savcısı Erol Canözkan gözaltına alındığını ancak sonra çay bahçesinde otururken fenalaşarak sandalyeden düştüğünü öne sürdü. Dönemin İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan ise 11 Ocak 1996’da 32. Gün programında, “Konuyla ilgili tam bilgim yok. Ancak son gelen bilgiler Metin Göktepe’nin duvardan düşerek öldüğü şeklindedir” diye bir açıklama yaptı.

Ancak Metin Göktepe ile birlikte gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakılanlar Göktepe’nin gözaltında polis tarafından öldürüldüğünü ve cansız bedeninin gözaltında tutulan diğer kişilerin yanından alınarak götürüldüğünü söylüyordu. Tanıklar Evrensel Gazetesi’ne giderek gördüklerini anlattı. Adli Tıp Raporu da Göktepe’nin dövülerek öldürüldüğünü kanıtladı. Gazeteci Göktepe’nin katillerinin bulunması için ailesi, gazeteciler ve sivil toplum kuruluşları seferber oldu.

16 Ocak 1996’da İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanlığı tarafından açıklanan raporda, “Metin Göktepe gözaltına alınmış, gözaltında polis tarafından öldürülmüştür” denildi.

Ardından bir grup gazeteciyi Çankaya Köşkü’nde kabul eden Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, “Cinayeti polis işlemiştir tabirini beğenmiyorum. Hadiseleri kendi sınırları içinde mütalaa etmeliyiz. Münferit hadiselerden netice çıkarırken, devleti yargılamayalım. Yargılanacak olan suçu kim işlemişse odur. Polis teşkilatını yargılamamız yanlıştır. Ama üstünde polis üniforması olan A veya B şahsı işlemişse, yakasına yapışırız. Cinayet örtbas edilemez” dedi.

22 Ocak 1996 tarihinde ise dönemin başbakanı Tansu Çiller, Göktepe’nin duvardan düşmediğini, gözaltına alındığını açıklamak zorunda kaldı.

İstanbul Adliyesi’nde Ağustos 1996’da başlaması beklenen dava, Aydın’a nakledildi.  İlden ile sürülen davayı Metin’in meslektaşları başta olmak üzere çok geniş bir kesim izledi. Ve 28 Eylül 2000’de beş polis memuruna “kastı aşarak insan öldürmek” ve “faili belli olmayacak şekilde insan öldürmek” suçlarından verilen yedişer yıl altışar ay hapis cezası onandı. Sanıklar bir buçuk sene kadar hapishanede kaldıktan sonra cezaları tamamlanmadan “Rahşan Affı” denilen erteleme yasası ile tahliye oldular.

Metin Göktepe’nin öldürülmesi sonrası ilk kez polislerin yargılandığını gördük. Ancak Türkiye’de gazetecilere baskılar devam ediyor. Göktepe’den bu yana gözaltında, işkence ile öldürülmüş bir gazeteci yok, ama içeriye girmemiş neredeyse gazeteci kalmadı. Gazeteciler yaptıkları haberler, sosyal medya paylaşımları bahane edilerek sürekli hakim önüne çıkarılmakta. Özelikle toplumsal olayları izleyen gazeteciler sıklıkla polis şiddetinin hedefinde oluyorlar. Bu bu yaşananlar soruşturma konusu dahi olmuyor…