‘Ezilenler’e dost: Dostoyevski

“Sen ilkin evrensel sevginin adamı olduğunu göster. Kinci ve mağrur olma. Sanma ki hayat sana karşılıksız verilmiş bir armağandır. Gerçek dışarıda değil sendedir. Kendini kolla, kendini bul… İnsanın kendisinden yüz çevirmeye, dünyada olup bitenleri görmezlikten gelmeye hakkı yoktur. İnsan, özgür bir varlık olarak kötüden sorumludur. Kötü olan her şeyle mücadele edilmelidir.”


Bu sözler; bugünlerde 136. ölüm yıldönümü vesilesiyle her yıl olduğu gibi dünyanın birçok ülkesinde günlerce çeşitli etkinliklerle anılan, dünya edebiyatını en çok etkileyen ve en çok okunan yazarlardan biri olan Dostoyevski’ye ait.

Evet. Kimi yazar ve sanatçılar böyledir; üstünden yıllar geçse de defalarca okunmayı, üstüne konuşmayı hakederler. Dostoyevski bu yazarların başında gelir.

Rus Edebiyatı, kuşkusuz dünyanın en önemli ülke edebiyatlarının başında yer almaktadır. Rus Edebiyatı denince akla gelen ilk isimlerin başında da kuşkusuz Fyodor Mihayloviç Dostoyevski gelmektedir. Dostoyevski, gerek yaşadığı devrin Rusya’sını anlatma yeteneği, gerek insan psikolojisinin derinlerine inebilme becerisi, gerekse çağları aşan diliyle günümüzde hâlâ bir edebiyat dâhisi olarak adlandırılmaktadır.


Yaşamı başlıbaşına bir dram, bir roman gibidir zaten. Sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçen bir çocukluk ve gençlik yılları… Asteğmen rütbesiyle Petersburg’daki görevi bir yıl sürdürebilmiş. Askerlikten nefret ettiği için istifa ederek yazarlığa başlamış.

Kaynaklarda yer alan yaşam öyküsünün her cümlesi sarsıcı bir hayatın izlerini taşır: 1849 yılında toprak köleliğinin yürürlükte olduğu sosyal yapıya karşı çıktığı için ve devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiası ile tutuklandı. On ay hapisanede kalan Dostoyevski, kurşuna dizilmek üzereyken diğer sekiz tutuklu arkadaşı ile affedildi. Cezası dört yıl kürek, dört yıl da adî hapse dönüştürüldü. 1859 yılında özgür bırakıldı ve Petersburg’a yerleşti

Ezilenler ve Ölüler Evinden Anılar adlı eserlerini bu dönemde yazdı. Dergiler çıkardı. Çok arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar bağımlılığı yüzünden maddi açıdan darlığa düştü. Bu dönemde Yeraltından Notlar, Suç ve Ceza , Kumarbaz, Budala, Ebedi Koca ve Ecinniler gibi eserleri yazdı. Eşinin ölümünden sonra sekreteriyle evlendi. Yeniden borçlandı ve kumaranelerde gezmeye başladı. Kızının ölümünün ardından büyük bir sarsıntı geçirdi. Delikanlı, Bir Yazarın Günlüğü ve Karamazov Kardeşler adlı eserlerinde yazarlık hayatı boyunca konu edindiği temaları yeniden ele aldı. Karamazov Kardeşler adlı yapıtını üç yılda bitiren Dostoyevski, bir ciğer kanamasıyla yatağa düştü bir süre sonra da öldü. Yapılan cenaze töreninde onbinlerce kişi tabutunun arkasında yürüdü.


Borges, Dostoyevski’yi şöyle tanımlar; “Aşkı ilk defa yaşamak gibi, denizi ilk defa görmek gibi, Dostoyevski’yi keşfetmek de insanın hayatında önemli bir tarihtir.”

Cemal Süreya da bu görüşü pekiştirir gibidir. Cemal Süreya daha ortaokulun ilk yılında Dostoyevski’yle tanışır. Karamazov Kardeşler romanı, üzerinde öyle bir etki bırakır ki onu bir söyleşide şöyle anlatır: “Aslında ikinci bir doğum tarihim de var benim: 1943. Dostoyevski’yi okudum, ondan sonra hiç huzur kalmadı bende. Beni edebiyata, şiire iten şeylerde tuhaf bir şekilde en çok bir romancının, Dostoyevski’nin etkisini buluyorum.”

Edebiyat otoriteleri onu bir dönüm noktası olarak kendisinden önce gelen roman sanatını allak bullak eden bir yazar olarak değerlendirir.

Sıradan insanlardan ölümsüz kahramanlar yaratan Dostoyevski, dünya edebiyatına en az kendi kadar şöhretli bir çok karakter kazandırdı. Yüzyıllar geçse de okunacak, yazılacak ve anılacak.