Anayasa Mahkemesi’nin Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği ve uzun süredir Meclis’te okutulmayan karar, TBMM Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca tarafından sürpriz bir hamleyle okundu. Ancak bu adım, iktidar cephesinde yeni bir krizi tetiklerken, hukuk devleti ilkelerinin yeniden tartışmaya açılmasına neden oldu.
Söz konusu gelişmeler, T24 yazarı Çiğdem Toker’in 18 Nisan 2025 tarihli köşe yazısında detaylarıyla ele alındı. Toker, “adaletsizlik istiap haddini doldururken” başlığıyla kaleme aldığı yazısında hem TBMM içindeki son krizi hem de daha geniş çapta Türkiye’de hukuk ve adalet sorunlarını mercek altına aldı.
AYM Kararı Okundu, Tutanaktan Çıkarıldı
TBMM Başkanvekili Biçer Karaca, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay lehine verdiği kararı, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un yokluğunda Meclis Genel Kurulu’nda okuttu. AYM’nin bireysel başvuru sonucunda aldığı bu karar, Atalay’ın 2023 seçimlerinde milletvekili seçilmiş olmasına rağmen cezaevinde tutulmasını hukuka aykırı buluyordu.
Ancak Biçer’in bu işlemi sonrasında Kurtulmuş’tan hızlı bir yanıt geldi. TBMM Başkanı, okutulan metnin teamüllere ve içtüzüğe aykırı olduğunu savunarak, ilgili kısmın tutanaktan çıkarılacağını açıkladı. Nitekim, Genel Kurul tutanaklarının dijital kopyasında söz konusu karar yer aldıktan sonra silindi ve yerine “içtüzüğe aykırı şekilde okunduğu” yönünde bir dipnot düşüldü.
Hukuken ‘Okutulduğu’ Kabul Ediliyor
Toker’in analizine göre, hukuki açıdan metnin tutanaktan çıkarılması aslında onun okunmadığını değil, aksine okunduğunu teyit eden bir işlem. Video kayıtları ve tutanakların ilk versiyonları, Anayasa Mahkemesi kararının Meclis kürsüsünden sesli olarak dile getirildiğini açıkça ortaya koyuyor. Bu da hukuken işlemin tamamlandığı, kararın Meclis nezdinde okunmuş sayıldığı anlamına geliyor.
Buradaki temel mesele ise Anayasa’ya göre bağlayıcılığı açık olan AYM kararının aylar boyunca bilinçli şekilde Meclis’e taşınmaması. Hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde değerlendirildiğinde, bu durum ciddi bir anayasal krize işaret ediyor.
Yargıtay Direnişi ve 2023’te Başlayan Hukuk Krizi
Bu krizin kökleri ise 2023 yılı sonuna uzanıyor. O dönemde Yargıtay 3. Ceza Dairesi, AYM kararını tanımayacağını açıkça belirten bir açıklama yapmış ve ardından Can Atalay’ın milletvekilliği, bu dairenin kararının Meclis’te okutulmasıyla düşürülmüştü. Bu gelişme, yüksek yargı organları arasında açık bir çatışma olarak kayıtlara geçmişti.
Oysa teamüllere uygun olan uygulama, AYM kararının derhal uygulanması ve Atalay’ın seçildiği gün tahliye edilmesiydi. Ancak bu yapılmadığı gibi, iktidarın hukuk yorumlarıyla şekillendirdiği bir süreç yaşandı. Toker, bu tabloyu “hukuksuzluğun hukuk, hukuka uygunluğun da hukuka aykırılık gibi gösterildiği” bir sistem olarak tanımlıyor.
Adalet, Ekonomi ve Erken Seçim Düğümü
Toker, adalet sistemindeki bu yapısal krizlerin ekonomik koşullarla da doğrudan ilişkili olduğunu vurguluyor. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un son açıklamaları, CHP’ye kayyım atanacağı yönündeki spekülasyonların ardından yaşanan gözaltılar ve Selçuk Kozağaçlı’nın tahliyesinin ardından tekrar tutuklanması gibi olaylar, iktidar bloğu içinde yaşanan çelişkileri görünür kılıyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 23 Mart’tan bu yana tutuklu bulunan Ekrem İmamoğlu hakkında yaptığı çıkış, bu çelişkileri daha da pekiştiriyor. Artık, “monoblok” gibi görünen iktidar yapısında ciddi çatlaklar olduğu anlaşılıyor.
Bu çatlakların ne yönde derinleşeceği ise 19 Mart sonrası ağırlaşan ekonomik göstergelerle birlikte şekillenecek. Zira Türkiye’de sadece yargı değil, yaşamın her alanına sirayet eden bir adaletsizlik ortamı mevcut. Toker’in deyimiyle, bu adaletsizlik artık “istiap haddini doldurmuş” durumda.
Erken Seçim: Mecburi İstikamet
Yazının en kritik sonucu ise şurada düğümleniyor: “Hukuksuzluk ve adaletsizliği bir kader gibi yaşamamak” için erken seçim, meşru ve zaruri bir seçenek olarak önümüzde duruyor. Ana muhalefet partisinin son dönemdeki aktif tutumu ve halkın temel hak taleplerine sahip çıkma iradesi, bu sürecin siyasi dinamiklerini besliyor. Ancak ekonomik yıkımın derinliği, bu siyasi çözüm arayışının ne kadar geniş tabanlı bir destekle karşılık bulacağını da belirleyecek.
Kaynak: Çiğdem Toker, “Adaletsizlik istiap haddini doldururken”, T24, 18 Nisan 2025.