Türkiye İstatistik Kurumu’na (TUİK) göre temmuz ayında tüketici enflasyonu yüzde 2,37 artışla yüzde 79,60’a yükseldi. Farklı bir açıdan bakınca ise, açıklanan rakam inandırıcı olmayan bir şekilde yüzde 80’in altında kaldı. Yine de bu sonuç son 24 yılın en yüksek enflasyon rakamına ulaşmamızı engelleyemedi. Buna karşın üretici fiyatları hızlı temposunu sürdürerek Temmuz ayında yüzde 5,17’lik bir sıçramayla yıllık artış oranını yüzde 144,71’e yükseltti. Böylelikle ÜFE-TÜFE farkı yüzde 65 gibi bir rekora taşındı.
Sanki görünmez bir el tüketici fiyatlarına fren koyarken, üretici fiyatlarını oluruna bırakıyor… Çok geriye gitmeye gerek yok Mayıs 2020’de belki inanmayacaksınız ama ÜFE yüzde 5,53 imiş. O noktadan itibaren tam 26 aydır yıllık ÜFE ivmelenerek bugünkü düzeye ulaşmış. Üretici fiyatlarındaki bu enflasyonun tam birebir olmasa dahi tüketici fiyatlarına basınç yapıp, onu da yukarı çekmesi beklenir. Haliyle enerji ve hammadde fiyatlarındaki küresel artışlar TL’nin de hızlı değer yitirmesinin etkisiyle üretici fiyatlarına hemencecik yansıyor. Tüketici fiyatları emek maliyetleri ve işyeri kiralarının o oranda artmaması kaynaklı göreceli daha yavaş yükseliyor olabilir. Ayrıca hizmet sektörü dış girdi oranının düşüklüğü nedeniyle eğitim yüzde 26,82, sağlık yüzde 48,44 eğlence ve kültür yüzde 55,27 olmak üzere yüzde 79,60’lık manşet enflasyonun altında artıyor. Tüm bunlar tüketici enflasyonunun üretici enflasyonundan daha düşük gerçekleşebileceğinin ipuçları da olsa aradaki 65 puanlık fark yine de inandırıcı değil. Aynı Merkez Bankası’nın (TCMB) yılsonu yüzde 60,4 enflasyon tahmininin ikna edici olmadığı gibi… Basit bir hesapla, bu amaca ancak önümüzdeki 5 ay aylık ortalama yüzde 1,9 enflasyon ile ulaşılabilir ki, bu da şimdilik imkânsız görünüyor.
Tüketici fiyatlarındaki artışın genele yayılması da önümüzdeki aylarda fiyat artışlarının kolayca hız kesmeyeceğini gösteriyor. TUİK’e göre 144 temel başlıktan 128’inde artış gözlenmesi bunun en açık kanıtı. Gıda ve alkolsüz içeceklerin yaz mevsiminde dahi aylık manşet enflasyon yüzde 2,37’nin üzerinde yüzde 3,15 artması, tarla ürünlerinin bollaştığı yaz döneminde bile bu durumun gözlenmesi ayrıca endişe verici. Hatırlanırsa
TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu bir zamanlar enflasyonda özel kapsamlı B ve C göstergelerine öncelik verdiklerini söylüyordu. Fiyatı en oynak işlenmemiş gıda, enerji, alkollü içkiler gibi kategorileri dışarıda tutan bu göstergeler de yüzde 3,49 ve yüzde 3,45 artarak ortalama enflasyonun üzerinde bir tempo sergiledi. Ekonomi yönetimine küçük bir teselli konusu bile bırakmadı.
GIDA ENFLASYONU DAHA DA ENDİŞE VERİCİ
İnsanlar tüm diğer masraflardan kıssalar bile karınlarını doyurmak zorundalar. Gıda enflasyonunun TUİK’in verilerinde bile yüzde 94,65’i bulması ülkede ciddi bir beslenme sorunu olduğunu gösteriyor. Türkiye’de gıdanın tüketim sepetindeki ağırlığı yüzde 25,32. Bu oran dar gelirli yurttaşlar arasında yüzde 30’un üzerine çıkıyor. Ulaştırmanın yüzde 119, konutun yüzde 70 civarında açıklanması; dar gelirlilerin sınırlı satın alma güçleriyle bu zorunlu üç kaleme sıkıştığını; eğitim, kültür, sağlık, giyim-kuşama ayıracak zerre parasının kalmadığını düşündürtüyor. Bir de kredi kartı ve ihtiyaç kredisi borçlarını ödemek zorunda bulunan yurttaşlarımızın hali hatırlanırsa enflasyonun ağır bir sosyal sorun haline geldiği daha iyi anlaşılır.
Türkiye’de ekmek, pirinç, un, bulgur, makarna gibi yoksulların temel mutfak girdisini oluşturan besinlerin fiyatlarının sırf 2022 içinde yüzde 100’e yakın artması durumu daha da vahim hale getiriyor. Bu fahiş artışların bir nedeni dünyada hububat fiyatlarının yükselmesi, döviz kuru etkisiyle bizim tüketiciye enflasyonun katlamalı yansıması. Diğer bir nedeni de, Türkiye’nin işlenmiş gıda ihracatçısı olmasının olumsuz yan etkisi. Buğday, ham ayçiçek yağı ithal ederken, makarna, un, işlenmiş ayçiçek yağı ihraç ediyoruz. Haliyle üretici kur etkisini de koyarak dünya fiyatlarını bizim tüketiciye yansıtıyor. Gıda ürünlerinde KDV’nin yüzde 8’den yüzde 1’e çekilmesinin olumlu etkisi de zamanla görünmez hale geliyor.
YEM İTHALATI 2,6 MİLYAR DOLARA ULAŞTI
Hatırlanırsa haziran ayı tarım ürünleri fiyat endeksi yıllık yüzde 149 artış göstermişti. Çünkü mazot, tarım ilacı, gübre, tohum, yem gibi tarımdaki temel girdiler hep ithal ağırlıklı. Türkiye kâğıt üzerinde tarımda ihracatçı görünse de, bu girdiler katılırsa tablo değişiyor. Dolar cinsinden dünya fiyatlarının yükselmesinin etkisi döviz kuru faktörüyle birleşince, maliyetler tüketicinin iflahını kesiyor. Yılın ilk 5 aylık döneminde sırf hayvan yemi ithalatının 2,6 milyar dolara ulaştığı görülüyor. Bunun sonucunda haliyle süt, yoğurt, et fiyatları yurttaşın cebini yakıyor.
Dünya Bankası’nın “yapısal reform” adı altında tarım desteklerini iyice budayarak sektörü büyük darbe vuran politikaları 2002’den beri AKP aracılığıyla hayata geçirildi. Bir de üzerine Erdoğan’ın inşaata dayalı büyüme modelinin tarım alanlarını ranta açma iştahı da eklenince tarım üretimi baltalanmış oldu. Bugün başta döviz kuru ekonomik göstergelerin de çok bozulmasının etkisiyle bunun ceremesini tüm ülke olarak çekiyoruz.
DURGUNLUK ALAMETLERİ ARTIYOR
Bilindiği gibi tüm dünyada enflasyon endişesi yaşanıyor. Merkez bankaları faiz artırımıyla talebi zayıflatmayı, kapitalizmin korkulu rüyası ücret artışlarının önünü kesmeyi amaçlıyor. İşsizliği artırmak göze alınarak enflasyon düşürülmeye çalışılıyor. Türkiye hem enflasyonun kontrolden çıktığı, hem de işsizlik oranının bir türlü tek hanelilere düşürülemediği başarısız bir ülke örneği olarak dikkat çekiyor. Üstelik enflasyonu düşürmek için hiçbir önlem almadan, kaderini beklediği için Brezilya, Meksika, Güney Afrika gibi benzer ülkelerden olumsuz ayrışıyor.
Ekonomik aktivitede dolu dizgin enflasyona karşın soğuma belirtileri gözlenmeye başlandı. Elektrik üretimi son 3 ayda yavaşladı. Beyaz eşya üretiminde keskin düşüşler söz konusu. İstanbul Sanayi Odası Satın Alma Yöneticileri Endeksi PMI Temmuz’da 46,9’a kadar geriledi. Firmaların yeni siparişlerindeki yavaşlamaya bağlı olarak konum aldıkları görülüyor. Tüm bunlar ülkenin durgunluk içinde enflasyon, “stagflasyon” senaryosuna doğru sürüklenmesinin ön belirtileri kabul edilebilir. Seçimler yaklaşırken böyle bir durumu engellemek için Erdoğan’ın her türlü bedeli göze alacağı düşünülürse, atılacak adımların enflasyonu daha da yukarı platolara taşıma riskinin yüksek olduğu tahmin edilebilir.
EN YOKSULUN GIDA ENFLASYONU YÜZDE 140
TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranlarının gerçekten uzak olduğunu belirten DİSK-AR, dar gelirlinin enflasyonunun 139,7 olarak hesapladı. DİSK-AR tarafından yayımlanan araştırmada TÜİK’in açıkladığı resmi enflasyon oranlarının farklı gelir gruplarını yansıtmadığı belirtildi. “Resmi enflasyon oranları düşük gelirlilerin, emekçilerin günlük yaşamda karşılaştığı ve hissettiği oranlar değildir” denilen açıklamada, “Bu nedenle DİSK-AR olarak TÜİK’in ham verilerinden yararlanarak emeklilerin, dar gelirlilerin, düşük gelirlilerin hissettiği enflasyonu yeniden hesaplıyoruz” ifadelerine yer verildi. DİSK-AR’ın araştırması enflasyonun gelir gruplarına göre önemli ölçüde farklı hissedildiğini ortaya koydu.
VERGİ VE HARÇLARA REKOR ZAM GELİYOR
Üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) temmuzda bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 144,61, on iki aylık ortalamalara göre yüzde 97,30 artarken, Yİ-ÜFE’ye endeksli vergi, harç ve cezalara da yeni yılda tarihi zammın önü açıldı. Vergi Uzmanı Dr. Ozan Bingöl, önümüzdeki üç ayda enflasyon ‘sıfır’ bile olsa 2023 vergi ve ceza artışlarına esas teşkil edecek 2022 yılı yeniden değerleme oranı yüzde 117,33 olacağını hesapladı. Bingöl, Vergiyedair.com’da yer alan analizinde “Bu haliyle 2022 yılı yeniden değerleme oranı, 1984 yılından bu yana en yüksek yeniden değerleme oranı olarak tarihe geçecek” ifadelerine yer verdi. Vergi ve vergi ile ilgili cezalarda Cumhurbaşkanına genelde geniş yetkiler verildiğini, maktu vergi tutarları konusunda örneğin Motorlu Taşıtlar Vergisi, Damga Vergisi, Harçlar, Emlak Vergisi, Çevre Temizlik Vergisi gibi alanlarda Cumhurbaşkanının geniş yetkileri olduğunu hatırlatan Bingöl, “Bu yetkiler kullanıldığı takdirde yüksek orandaki 2022 yılı yeniden değerleme oranı nedeniyle 2023 yılı vergi ve vergi kanunlarında yer alan cezaların artış oranı düşürülebilir” dedi.
Araç muayene ücretleri, trafik para cezaları ve daha pek çok idari para cezasında Cumhurbaşkanına verilmiş artırma veya eksiltme yetkisi bulunmadığını, bu nedenle, araç muayene ücreti ve para cezalarında muazzam artışlar söz konusu olacağını belirten Bingöl, “Bunu önlemenin tek yolu, konuya ilişkin olarak yaşanan olağanüstü ekonomik durumu dikkate alan bir kanuni düzenleme yapılmasıdır” dedi.
TÜİK BAŞKA HAVADA
TÜİK, TÜFE’deki aylık artışı yüzde 2,37 olarak açıklasa da bağımsız akademisyenlerin oluşturduğu Enflasyon Araştırma Grubu (ENAGrup) tüketici enflasyonunun temmuzda aylık yüzde 5,03, yıllık yüzde 176,04 olarak hesapladı. ENAG’a göre E-TÜFE’nin yılın başından itibaren artışı yüzde 80,35 olarak gerçekleşti. İstanbul Ticaret Odası (İTO) ise İstanbul’un enflasyonunu yüzde 99,1 olarak açıkladı. Böylece TÜİK’in tüketici enflasyonu, İTO’nunkinin 19.5 puan, ENAG’ın e-TÜFE’sinin ise 96.4 puan altında geldi. TÜİK’in gıda enflasyonu ise, Türk-İş’in yüzde 128,44 olarak hesapladığının tam 33,8 puan altında kaldı.
- TÜİK’in verileri pazara uymuyor - 4 Nisan 2023
- Emeğin değeri eriyor - 25 Aralık 2022
- Emek egemen ekonomi - 11 Aralık 2022