Hayatin renklerine neden bu kadar kapalı, reddeden gözlerle bakıyoruz… Neden herkesi kendimiz gibi görmek, kendimize benzetmek, kendi doğrularımızla yargılamak ve eleştirmek istiyoruz…
Dünyadaki tüm çiçekler ayni olsaydı, ya da denizin mavi sularındaki tüm canlılar ayni olsaydı nasıl olurdu…
Nedir bu tekdüzelik isteğine insanoğlunu çeken şey…
Zenci diyoruz, eşcinsel diyoruz, Kürt diyoruz, Alevi diyoruz, Ateist diyoruz, sakat diyoruz, fahişse diyoruz, diyoruz da diyoruz…
Bitmiyor sınıflandırmalar, kendimizden uzağa itmeler, farklılaştırmalar…
Ey insanoğlu doğarken sana soruldu mu hangi ten rengine sahip olmak istediğin, ya da hangi topraklar üzerinde hangi dine, hangi ırka ait olarak bu dünyaya gelmek istediğin.
İçinde eşcinsel duyguları hissettiğinde, paylaşmak istedi mi seninle kimse bu duygularını…
Giyip de yürüdüler mi senin ayakkabılarını seni eleştirmeden önce…
Sevgi değilimdir aslolan. Ne fark eder kimin kimi sevdiği…
Fahişeye soruldu mu hangi imkanlar, imkansızlıklar yüzünden böyle bir seçim içinde olduğu? Kim gerçekten kendi özgür iradesiyle seçimlerini yapmıştır?
Kolay mıdır bir bedeni para karşılığında birine vermek? O zoru, o acıyı bilmeden kolay eleştiri, yargılama, aşağılama hakkını kim size veriyor?
Nice kadınlar var sokaklarda üzerinde şık pahalı elbiseler, pahalı çantalar kolunda. Pahalı cep telefonları ile gezen, eğitimli ve de bunu farklı kılıflara sokarak yapan. Hatta bu lükse sahip olmak için evlilik denen kuruma kapağı atan… Peki, bu lükse sahip olmak için yapılan evliliklerin ne olduğu üzerine hiç düşündünüz mü?
Bu da o fahişelik dediğinizin bir başka biçimde yapılması olmuyor mu?
Bu ilişkinin, bu birlikteliğin temelinde para yatıyorsa onu namuslu görmenizi sağlayan şey ne? Sevginin olmadığı, her şeyin para üzerinde, lüks tüketim nesneleri üzerinden kurulmuş bu ilişkiyi namuslu, olması gereken görüp diğerini fahişelik olarak ilan ederken ne kadar çarpık bir anlayışın sahibi olduğunuzu ne zaman göreceksiniz…
Eşcinsellere dil uzatanlar, size ne kimin kimle gece sevişip, sonra da sarılıp uyumak istediğinden…
Size ne?…
Allaha inanırım ya da inanmam, dinim var ya da yoktur… Benim inancım beni bağlar. Sen mi gideceksin benim adıma cehenneme, sen mi yanacaksın benimle…
Sana ne?…
Birde imrenip de yapamayanlar grubu var…
Cesaret edip istedikleri hayati değil, başkalarının, onlara uygun gördüğü, doğru diye önlerine koyduğu…
Sizin yapamadıklarınızı yapan, söyleyemediklerinizi söyleyebilen bu insanlar niye rahatsız eder sizleri bu kadar…
Kedi olup uzanamadığınız her ciğere mundar demek zorunda mısınız siz?
Bırakalım herkes kendi yolunda yürüsün.
Beceriyorsanız kendi yolunuzda yürüyün, kendi yolunuza odaklanın. Siz başkalarının seçtiği yolla bu kadar uğraştıkça hiçbir zaman kendi yolunuzu bulamayacaksınız.
İnsana yüklenen sıfatlara bakarak onu değerlendirmekten uzak durmanın, onu salt insan görmenin bir yolunu mutlaka bulmalısınız
Eleştirme becerisin güzeli, doğruyu bulmak için kullanmak varken ayrıştırmak, uzaklaşmak için kullanmaktan uzak durmalıyız. Doğru ve yanlışın zaman içinde değiştiğini, hiç değişmez sandığımız ahlak kurallarının bile zaman içinde değiştiğini görmüyor musunuz?
Her yaşam tarzı, dünyaya her farklı bakış bu hayatın renkleri, o başkalarının tercihleri sizin de hayatınızın rengi olarak size dönüyor. Onları yok etmek demek kendi hayatınızı da renksiz kılmaktan başka bir anlama gelmiyor.
- Kadın nedir, kimdir… - 29 Mayıs 2019
- Çırılçıplak adamları seviyorum - 26 Mayıs 2019
- Yaşam döngüsü… - 23 Mayıs 2019