Mersin Nükleer Karşıtı Platformdan Kırmızı Alarm!

Mersin Nükleer Karşıtı Platformun 13.10.2017 günlü genel kuruluna ilişkin haberler basından izlendi. Basında yer alan haberlere göre Mersin NKP’nin 9 kişilik Yürütme Kurulu şöyle oluşturulmuş:

1 – Avukat Alpay Antmen Mersin NKP Dönem Sözcüsü
2 – Seyfettin Atar Elektrik Mühendisleri Odası Mersin Şubesi ve TMMOB Mersin İl Koordinasyon Kurulu temsilcisi.
3 – Ful Uğurhan Mersin Tabip Odası temsilcisi
4 – Erkan Demir Jeoloji Mühendisleri Odası Mersin Temsilciliği temsilcisi
5 – R. Serkan Çeki Makine Mühendisleri Odası Mersin Şubesi temsilcisi
6 – Eczacılar Odası temsilcisi
7 – Aktivist Hukukçu Avukat Sevim Küçük
8 – Perihan Saydam Tema Vakfı Mersin İli temsilcisi
9 – Özge Göncü Sağlık Emekçileri Sendikası Mersin Şubesi temsilcisi

Bu dökümden anlaşılan odur ki, Mersin Barosu yönetimini ortak mesleki çıkarlar çerçevesinde birlikte davranamayarak sağ kanata (Başkan Avukat Ali Er) kaptıran Baro’nun “sol” kanadı, Baronun bugünkü iktidarını, Mersin Barosunun Mersin NKP Platformunda temsil edilmesine de ikna edememişler. Baronun kurum olarak temsil edilmemesi ile ortaya çıktığını hissettikleri boşluğu biri eski baro başkanı iki avukat ile fazlası ile doldurmaya çalışmışlar. Kim bilir belki de serbest meslek dayanışmasının bir biçimidir.

Böylece iki istisna (istisna durumundakilerin mesleklerini bilmiyoruz) dışında Mersin Nükleer Karşıtı Platform Yürütmesi ağırlıklı, yoğunluklu ve oturaklı olarak serbest meslek erbaplarından oluşmuş.

Mersin NKP dönem sözcülüğüne de bir avukat getirilmiş. Neden? Bu yerleştirmenin nedeni olarak önceki “uzun dönem sözcüsü” Erkan Demir, önümüzdeki üç ay içerisinde Akkuyu Nükleer Santrali’nin yapımına karşı açılan davaların yoğunlaşacak olmasını göstermiş.

Bu davalar ne zaman yoğun değildi? Dünyanın bütün ülkelerinde yargıya intikal eden davalara ilişkin olarak kitlesel eylem ve etkinlikler örgütlenir, hazırlanır ve yapılır. Açık, kapalı dar alanlarda kısa basın açıklamaları değil.

Kaç yıldır basın açıklamalarından başka ne yapıldı? OHAL’in başlamasından itibaren de OHAL’e büyük bir başarı ile uyum sağlanarak, OHAL de bile yapılabilecek olan, örnekleri de bulunan kitlesel etkinliklerden kaçıldı.

Türkiye’nin özellikle 2010, 12 Eylül Anayasa Referandumundan sonra geçirdiği aşamalarda (12 Eylül Referandumu, Cumhurbaşkanlığı seçimi, 17-25 Aralık süreci, 7 Haziran seçimleri, 1 Kasım seçimleri, 15 Temmuz – 20 Temmuz darbe süreci, 16 Nisan Referandumu ve de OHAL ve KHK’ları) kurulu burjuva, kapitalist düzenin kendi hukukunun bile kalmadığını anlamak için IQ’nun 80 üstü bile olması gerekmiyor. Darbe ile, darbe teşebbüsü ile, terörizm ile hiçbir ilgisi ve ilişkisi olmayan konuya ve/veya kişiye özel/spesifik konularda bir gece yarısı Resmi Gazetede bir KHK ilan ediliveriyor. Şu günde Akkuyu Nükleer Santral yapımı, NGS’nin % 49 hissesini kimin alacağı, Mehmet Cengiz gibi konuları da kapsayan bir KHK’nın ilan edilmemesi için bir “hukuki” engel mi var?

Israrla ve inatla kitlesel eylemleri örgütlemekten kaçan “çok uzun dönem NKP Yürütmesi” (Çünkü çok uzun dönemdir ne kadar genel kurul yapılırsa yapılsın, ne kadar yeni NKP yürütmesi oluşturulursa oluşturulsun, onlar sabitler, değişmiyorlar.) kitlesel eylem örgütleyicilerin de önünü bazen fazlaca demokratik yöntemlerle, bazen de kulaklarının üzerine yatarak kesiyorlar.

Şimdi de “Toplumsal Farkındalık Yaratma” çalışmalarına ağırlık verecekler.

Ne yapacaklar?

Nükleer enerji santrallerinin doğa, insanlar ve hayvanlar üzerinde oluşturacağı zararlı etkilerin anlatılacağı bir etkinlik organize edecekler. Kendileri halka gitmek yerine halkı salonlara çağıracaklar. Bir, iki salon etkinliği ile baştan savacaklar. İçinden çıktığı kendi halkının içine girmeye zaman ayırmayan, emek harcamayan, o halkın dilinden konuşamayanların, korkanların, çekinenlerin bu halkla birlikte Akkuyu Nükleer Santral yapımına karşı, bu santral projesinden kar üstüne kar bekleyen sermayenin ve iktidarının kararını değiştirici kitlesel eylemlerin bir adım önünde yürümeleri beklenebilir mi?

Öncelikle kendilerinde kendilerine ait bir farkındalık yaratmaları gerekmiyor mu?

Nükleer Santral karşıtı eylem ve etkinliklerde bu işin sorumlularının sermaye sahipleri (Örnek: Mehmet Cengiz, Limak, Kalyon, Ulu Şirketler Grubu) ve onların siyasi iktidarları olduğunu dile getirmekten ısrar ve inatla kaçınan, şovenizmi kaşıyan (Ruslar, Kürtler v.b.) söylemlere başvuranlar, bu şovenizmle kitlesel tepki örgütlemeye çalışanlar; nükleer santral karşıtlığını doğa, hayvan, insan fiziki etkilenmesi ile sınırlayarak; bu 22 Milyar $’lık projenin, yarısının (Yaklaşık 11 Milyar $) taş, toprak, beton işi olduğunu, bu işleri NGS’nin Türkiyeli taşeronlarının (Mehmet Cengiz gibi) yapacaklarını, bu işlerin bedelini NGS’nin yani Rusya Federasyonu’nun ödeyeceğini, santralin çalışmaya başlaması ile birlikte 15 yıl süre ile Türkiye Cumhuriyeti Devletinin işçilerden, emekçilerden topladığı vergilerden kullanılsın kullanılmasın KWH’i 12.35 Centten garanti verdiği elektriğe (NGS’ye, Rusya Federasyonuna) 75 Milyar $ ödeyeceğini anlatmıyorlar. Yani NGS’nin Türkiye’de yerleşik taşeronlarına ödeyeceği yaklaşık 11 Milyar $’ı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin geriye 37,5 Milyar $ olarak ödeyeceğini anlatmıyorlar. Tabii Akkuyu Nükleer Santrali Projesi ile ilgili diğer bir Rusya Federasyonu şirketi olan Atomstroyexport AŞ’nin taşeronu Ulu Şirketler Grubunun 20 Milyon $’lık lojman inşaatı alacağını ödemediği için dava açıldığını da.

Çıkış ülkesi neresi olursa olsun sermayenin dünya ölçüsünde ne kadar iç içe geçtiğini de: Bir nükleer santralin nükleer tepkimenin oluşturulduğu kalbinin/çekirdeğinin dışında en önemli parçalarından biri de türbinleridir. Nükleer tepkimenin yarattığı ısı ile oluşturulan basınçlı buharın çevirdiği türbinler. Türbinler de jeneratörleri döndürerek elektrik üretimini sağlarlar. Akkuyu Nükleer Santralindeki türbinleri kim yapıyor? ABD’de yerleşik General Electric Grubunun bünyesindeki Fransa’da yerleşik Alsthom Power Systems bu işi 553 Milyon Euro’ya (652 Milyon $) kapmış durumda. Yani sermayenin Rus’u, Kürt’ü, Türk’ü, Amerikalısı, Fransızı olmuyor. Sermayenin milliyeti, dini, imanı olmaz. Mevzubahis olan kar üstüne kar etmek; işçileri, emekçileri, halkı sömürmek, soymak ise hepsi anında bir araya toplaşıverirler.

Mersin Nükleer Karşıtı Platformu 13.10.2017 günlü genel kurulu bir kırmızı alarm durumu tespiti yapmış. Çünkü önümüzdeki üç aylık dönemde hukuki süreçlerin sonuna (!) geliniyormuş. Bizce de bir kırmızı alarm durumu var ama hukuki sürecin sonuma gelinmesi ile ilgili değil. O hukuki süreç zaten çok daha öncelerden nihayete ermişti.

Bugünkü kırmızı alarm Mersin Nükleer Platformu’nun kendisine ilişkin kırmızı alarmdır.

Daha önceki dönemlerde platform bileşenlerinin aktivist yani eylemci nitelik taşıyanları tarafından çok sayıda sarı alarm verilmişti. Ama dikkate alan olmamıştı. Çünkü bu eylemciler hem sermaye sahibi değillerdi, serbest meslek erbabı da değillerdi, küçük burjuva da pek sayılmazlardı. Bir çeşit ayak takımı yani. Herkes parası kadar konuşmalı, kararlara parası kadar katılmalı idi. Bazen medyada sansasyon yaratmak için, basın açıklamalarını okuyan dönem sözcülerinin ulusal ve yerel medyada öne çıkmaları için işe yarıyorlardı, ama tehlikeli de olabilirlerdi. Tehlikeli günler geliyordu. Ayaklarının kesilmesi gerekliydi.

Çok ilginçtir, basına telefonla verilmiş bilgiler ışığında yapılmış haberlerden yansıdığı kadarı ile son Yürütme Kurulu listesinde sadece bir üye için ayırıcı bir nitelik olarak “aktivist” yani eylemci sıfatı kullanılmış. Diğer üyeler için bu sıfat neden kullanılmamış olabilir?

Demek ki onlar aktivist değillerdir. Aktivistliğinden hiçbir nükleer karşıtının kuşku duymadığı Avukat Sevim Küçük dışında. Peki eylemden yana olmayanlar için uygun niteleme ne olabilir? Pasif, yani edilgen. Yiğidi öldür ama hakkını teslim et: Yaşanan gerçekliği tam olarak da ifade etmişler. Mersin Nükleer Karşıtı Platform ağırlıklı ve yoğunluklu olarak oturaklı serbest meslek erbaplarından oluşan, sermaye çevreleri ile de irtibatını gözden kaybetmeyen, kendileri de günün birinde belki de bir patron olma hayali taşıyabilen (Her yiğidin gönlünde bir aslan yatar) “çok uzun dönem yürütme kurulları” ve “uzun dönem sözcüleri” önderliğinde pasifliğe mahkum edilmiştir.

Mersin Nükleer Karşıtı Platform, en yeni yürütme kurulu listesinde de görüleceği üzere bir “Mersin Nükleer Karşıtı Olduğu Sanısında Olan Serbest Meslek Erbapları Kulübü” ne dönüşmüştür. Duyurulur:

Alarm, alarm! Kırmızı alarm!

Osman Koçak / Atra Aktu