Satranç tahtasında hamle yapmak…

Dünyanın ilk büyük alçağı nasıl ki burası benimdir diyerek özel mülkiyete giden yolda ilk adımı atan kişi ise ilk kahramanı da buna karşı çıkan, HAYIR hepimizindir diyen insandır. Sonucu ne olursa olsun insan yaşamında ilkler hep unutulmaz ve hep önemlidir.

Çocuğunun ilk attığı adımı, ilk çıkardığı sesi hangi anne-baba unutula bilir. Mağaradan dışarıya insanın attığı ilk adımın önemi nasıl anlatıla bilinir. En uzun maratonlar bile küçük bir adımla başlamaz mı. İlk adımlar cesaretin adıdır. Okyanuslara açılmak için limandan ayrılmayı göze almaktır. Ya başaramazsam, ya kötü olursa, ya hayal kırıklığı yaşarsam korkularına gerek yoktur. Yeter ki atılan adımlar insanlığa, sevgiye, barışa doğru atılsın ama. Zira bir uçuruma da atılan ilk adım önemlidir fakat ölümcül bir sona doğrudur. Tıpkı satranç tahtasında doğru hamleyi, doğru taş ile ve doğru zamanda yapmak gibi. İstediği kadar biriler satranç hakkında fetvalar versin dursun.
Yaşamımızın bir oyun olarak önümüze konulmuş halidir SATRANÇ. Her ikisinde de doğru veya yanlış hamle yapmak bir sonraki, daha sonraki hamleler için yaşamsal önemdedir. Her ikisinde de hamleyi geri alma şansı yoktur. Her ikisinde de yanlışların telafisi çok zordur. Her ikisinde de kuralına göre, dürüst ve hilesiz oynamak esastır. Satrançta bir kötü veya yanlış hamlenin belki de 30-40 hamleyi işlevsiz kılabildiği gibi yaşamımız boyunca da atacağımız bir yanlış veya doğru adım musibetlere veya güzelliklere yol açacaktır. Ne var ki bizim ya da bizim adımıza birilerin yaptığı ardı arkası kesilmeyen yanlış hamleler her günümüz de bir önceki günü arar hale getiriyor.
Üstelik bir değil, iki değil. Her hamle bir öncekinden yanlış, daha kötü. Sonra ki hamle diye bir şey kalmıyor. Atılacak bir hamle bile yok neredeyse. Ve susuyoruz ancak. Çaresizliklerle kuşatılmışız çünkü. 90 yıl önce bazı muktedirlerin boynumuza taktığı “Ancak susma ve köle olma hakları vardır.” Prangası kırılamıyor bir türlü. Oysa PLATON “Bilirken susmak, bilmezken söylemek kadar kötüdür.”. derken ne kadar da haklıdır. “Bir musibet bin nasihatten iyidir.” demişler ama yaşamlarımızda musibetler gün geçtikçe o kadar çoğalıyor ki nasihatlerin adı bile okunmuyor.

Öyle ki nasihat etmenin, başında tek saç olmayan birisine saç dökülmesine karşı ilaç önerilmesinden farkı yok Atılan nutuklar, verilen sözler, hiç bitmeyen hamasetler sinek vızıltısı bile değil artık. Diğer yandan her şeye rağmen yaşam yarınlarımız için her gün bir ilk adım fırsatı bırakıyor önümüze. Yeter ki atılan adım ve adımlar namuslu olsun, dürüst olsun, SATRANÇ gibi kuralına uygun ve geleceğimiz için HAYIRLI OLSUN. Tek değil tüm dillerden de tüm namuslu insan yüreklere SELAM OLSUN…

Kadir DAĞHAN