Geçtiğimiz günlerde Türkiye, sekiz yaşındaki Narin’in köyünde vahşice öldürülmesiyle sarsıldı. Narin’in cinayeti, yalnızca küçük bir çocuğun yaşamdan koparılması değil, aynı zamanda ülkede giderek artan toplumsal çözülmenin, yozlaşmanın ve derinleşen karanlığın işareti olarak değerlendiriliyor. Güray Öz’ün Bir Gün Pazar’daki köşe yazısında belirttiği gibi, bu cinayet yalnızca failin cezalandırılmasıyla çözülmeyecek; ardındaki toplumsal ve siyasal yapıyı da sorgulamamız gerekiyor.
Olayla ilgili medyada yer alan bilgiler, cinayetin aydınlatılmasına dair pek çok soru işareti bırakıyor. Öz’ün yazısında vurguladığı üzere, Narin’in öldürüldüğü köyde neredeyse herkesin olayı ve failleri bildiği, fakat sessiz kaldığı iddia ediliyor. Olayın failleriyle ilgili şüpheler ve köydeki sessizlik, Türkiye’nin geçmişten bu yana yaşadığı toplumsal çürümenin bir yansıması olarak görülüyor. Güray Öz’ün de belirttiği gibi, bu sessizlik, Türkiye’nin faili meçhul cinayetler tarihinde gördüğü karanlık bir geleneğin devamı niteliğinde olabilir.
Köydeki Sessizlik ve Fail-i Meçhul Cinayetler
Türkiye’de faili meçhul cinayetler, özellikle toplumsal olaylarda görülen bir olgudur. Güray Öz’ün yazısında ifade ettiği gibi, bu tür olaylar karşısında toplumun sessiz kalması, yalnızca suçluların gizlenmesini değil, aynı zamanda toplumsal yapının çözülmesine de katkı sağlıyor. Faili bilinen ama gizlenen bu tür cinayetler, ülkedeki güç yapılarının derinleşmiş ilişkilerine işaret ederken, toplumsal korkunun boyutlarını da gözler önüne seriyor.
Cinayetin ardından köye giden siyasilerin ve yetkililerin olayla ilgili söyledikleri de Öz tarafından eleştiriliyor. Özellikle siyasilerin olaya mesafeli yaklaşımı ve failin tanıdık biri olduğu imalarının yapılması, cinayetin arkasında yatan daha derin bir sosyo-politik yapının sorgulanmasını gerekli kılıyor.
Sosyal ve Ekonomik Çöküşün Bir Sonucu mu?
Güray Öz’ün yazısında dile getirdiği gibi, Narin’in öldürülmesi yalnızca bireysel bir trajedi değil; Türkiye’de derinleşen ekonomik ve sosyal çöküşün de bir yansımasıdır. Öz, kaybolan çocukların sayısındaki artışı, kadına yönelik şiddetin sokaklarda artmasını ve dini tarikatların etkinliğini bu toplumsal çürümenin ana göstergeleri olarak ele alıyor. TÜİK’in 2016’dan bu yana açıklamadığı verilere göre, her gün ortalama 32 çocuğun kaybolduğu ya da kaybettirildiği belirtiliyor, fakat 2016’dan sonrası bilinmezlik içinde.
Narin’in yaşadığı köydeki ekonomik ve toplumsal koşullar, Güray Öz’ün de altını çizdiği gibi, bu trajediyi besleyen karanlık bir arka plan sunuyor. Köydeki zenginlik ve nüfuz sahibi kişilerin olayla bağlantılı olduğu iddiaları, bu kişilerin dini tarikatlar ve siyasi güçlerle olan yakın ilişkilerinin olayın aydınlatılmasındaki en büyük engellerden biri olduğu düşüncesini doğuruyor. Öz, bu güç ilişkilerini sorgulamanın, cinayetin nedeninin anlaşılmasında önemli bir adım olacağını belirtiyor.
Yozlaşan Erkek Dünyası ve Tarikatlar
Güray Öz’ün köşe yazısında dile getirdiği bir diğer önemli nokta ise Türkiye’de erkek egemen bir dünyanın kadınlar ve çocuklar üzerinde kurduğu baskı. Özellikle tarikatların etkisindeki köylerde ve kentlerde kadınların ve çocukların kurban edilmesi, bu karanlık yapının bir parçası. Tarikatlar, eğitimsizliği ve cehaleti yayarak toplumu karanlık bir girdaba sürüklüyor. Öz’ün belirttiği gibi, bu yozlaşmanın en büyük bedelini ise toplumun en savunmasızları ödüyor.
Narin’in köyü, Öz’ün ifade ettiği gibi, zenginliğin cehaleti gizlediği bir yer. Tarikat şeyhleri, köylerdeki yoksul kesimler üzerinde dini baskı kurarak, kadın ve çocukları sistemin kurbanları haline getiriyor. Güray Öz, tarikatların bu tür toplumsal çözülmelere katkıda bulunduğunu ve bu çürümenin arkasındaki temel dinamiklerden biri olduğunu vurguluyor.
Narin’in Kurban Edilişi ve Toplumsal İsyan
Güray Öz, yazısında Narin’in öldürülmesinin, toplumda derin bir çözülmenin işareti olduğunu ifade ediyor. Eğer “neden?” sorusuna doğru bir yanıt veremezsek, Öz’ün de belirttiği gibi, Narin gibi yüzlerce çocuk bu karanlık düzenin kurbanı olmaya devam edecek. Bu düzenin nedenlerini doğru analiz etmek, toplumsal yapının düzelmesi için bir zorunluluk.
Sonuç olarak, Güray Öz’ün yazısında belirttiği gibi, Narin’in katledilişi, Türkiye’de gittikçe derinleşen toplumsal, ekonomik ve dini yozlaşmanın bir sonucu. Eğer bu karanlık tabloyu değiştirmezsek, Narin gibi daha pek çok çocuk bu çözülmenin kurbanı olacak ve Türkiye’nin ufku kararmaya devam edecek.