Hayvanların Ahlaksal Statüleri Geçmişten günümüze en yaygın kabul gören ahlaksal ayrım, (insan olsun ya da olmasın) insan topluluklarının bir üyesiyle onun dışında kalan varlıklar arasındaki ayrımdır. “Ahlaksal statüsü” olan canlılar, hem görevlere, hem de haklara sahiptirler; dışarıdakiler ise genelde her ikisinden de yoksundur (4).
Yerleşik ahlakî gelenek, tüm insanların, ister köle ister özgür, ister yabancı ister yerli olsun, eşit ahlaksal statüye sahip olduğunu savunan “hümanizm” öğretisinin derin etkisi altındadır. Bu öğretinin temelinde de tüm insanların ve yalnızca insanların doğuştan üstün oldukları inancı yatmaktadır; insanlar “hayvanlardan” çok farklıdır, çünkü Tanrı’nın kutsallığına sadece insanlar eriştirilmişlerdir (13, 15).
Ahlaksal olarak en önemli konunun, insanın etkisi altındaki her varlıkta, acıya karşı hazzın oranını en yüksek düzeye çıkarmaya çalışmak olduğunu savunan faydacı ahlakçılar, hayvanların acılarını da bu hesaba katmışlar ve böylece hayvanların acı bile hissetmediklerini savunan Dekartçı görüşe karşı çıkmışlardır (15).
Buna karşın; insanların, insan olmayanlardan farklı bir tür oldukları şeklindeki eski hümanist inancı yıkabilecek modern düşünürlerin, bunun doğal ahlaksal sonucu olan, başka bir türün üyelerini insandan daha az önemsemenin doğru olmayacağı düşüncesine ulaşmakta son derece yavaş davranmışlardır (16, 17).
Tür farklılıkları “abartılmış” ırksal farklılıklardan başka bir şey değilse ve bu ırksal farklılıkları, tamamen farklı davranmaya gerekçe göstermek açıkça yanlışsa o zaman kabul edilmesi gereken insanlara zarar vermek ne denli yanlışsa, aynı ya da çok benzer bir zararın insan olmayanlara verilmesi de o denli yanlış olmalıdır. “Hayvanların hakları vardır,” sözüyle kastedilen onların insanlarla benzer bir ahlaksal statüye sahip olduklarıdır (16). Yararcı kuramcılar “haklar”dan söz ederken; toplumun geneline kayda değer net bir kazanç getirmesi olasılığının, yalnızca hayvanları değil herhangi bir sayıda insanı öldürmemizi de genel olarak haklı kılacağını kabul ederler. Bu kabul hayvan refahı savunusunun argümanıdır (10).
Yararcı olmayan düşünürlere göre, “haklar”ın temeli, bir “yaşamın öznesi olma”, yani basit bir duygular ve güdüler silsilesinin ötesinde, yaşanacak bir hayatı olan bir varlık olma niteliğidir (14). Bu haklar sırf “ahlaksal statü” ile sınırlı olmayıp daha güçlü hakları da kapsar.
Bu kuramın savunucuları, tek tek tüm insanlarda olan ve bazı insan dışı hayvanlarda olmayan hiçbir belirgin ayırt edici nitelikten söz edilemeyeceğine işaret ederler, dolayısıyla, ona göre, en azından hayvanlar insanların sahip oldukları ahlaksal hakların aynılarına sahip olmaları gerektiğini savunurlar (1).
İnsanlar ve insan dışı hayvanlar arasındaki bariz farklılıklara karşın, acı çekme yetisi açısından onlarla insanlar arasında bir fark yoktur ve bu durum onların da tıpkı bir insan gibi çıkarları olduğu anlamına gelir. Sırf insanla aynı türden olmadıkları gerekçesiyle onların çıkarları göz ardı edilir ya da önemsiz görülürse, kaba ırkçıların ve cinsiyetçilerin mantığı benimsenmiş olur (14).
Irkçılar ve cinsiyetçiler de, kendi ırklarına ve cinsiyetlerine mensup kişilerin, diğer tüm özelliklerinden ve niteliklerinden bağımsız olarak, sırf bu özelliklerinden dolayı daha üstün bir ahlaksal statüye sahip olduklarını düşünürler. Çoğu insan akıl yürütme yetisi ve diğer zihinsel yetiler açısından insan dışı hayvanlardan daha üstün olabilir; ama bu, insanlarla hayvanlar arasında çizdiğimiz çizgiyi haklı çıkarmaya yetmez. Bazı insanların -bebeklerin ve ileri düzeyde zihinsel engellilerin- zihinsel yetileri bazı hayvanlarınkinden de daha geridir; ama biri çıkıp da temizlik malzemelerinin güvenliğinin test edilmesi için zihinsel yetileri gelişmemiş insanlara uzun süreler boyunca büyük acılar çektirecek testler uygulanmasını önerse neler düşünülür (1, 5). Onları küçük kafeslere tıkmayı ve sonra kesip yemeyi de elbette kabul edemeyiz. İnsan dışı hayvanlara bunları yapmakta sakınca görmemek “türcülük”ün sonucudur. Türcülük de egemen grubun -bu kez sadece beyazların ya da erkeklerin değil, tüm insanların- işine geldiği için devam edip giden bir diğer önyargıdır (12).
Hayvanların ahlaksal statüleri üzerine yapılan tartışmaları değerlendirebilmek için iki temel soru arasında ayrım yapılmalıdır: 1) Türcülük -sırf Homo sapiens türünün üyeleri olmalarının bazı varlıkların ayrıcalıklı olduklarını öne sürmek için haklı bir gerekçe olduğu düşüncesi- savunulabilir bir düşünce midir? 2) Türcülük savunulabilir değilse, insanların, onlara yapılanları ahlaksal açıdan insan dışı hayvanlara yapılanlardan çok daha önemli kılacak başka özellikleri var mıdır? Mensup oldukları türün bazı varlıkları ahlaksal açıdan daha önemli varlıklar olarak görmek için başlı başına bir neden oluşturduğu, çoğu zaman doğruluğu varsayılan, ama nadiren açıkça savunulan bir görüştür. Türcülüğü savunuyor gibi görünenlerin bir kısmı aslında ikinci soruya olumlu yanıt vermek gerektiğini savunmaktadırlar, yani insanlarla diğer hayvanlar arasında, insanların çıkarlarına daha fazla ağırlık verilmesini haklı çıkaracak, ahlaksal açıdan önemli farklılıklar bulunduğunu öne sürmektedirler. Doğrudan türcülüğün savunusu gibi görünen tek bir argüman, nasıl anne babaların kendi çocuklarını yabancıların çocuklarından daha fazla önemsemek şeklinde özel bir yükümlülükleri varsa, insanların da kendi türünün üyelerini diğer türlerin üyelerinden daha fazla önemseme şeklinde özel bir yükümlülük altında olunduğu iddiasıdır (1, 5, 14).
Lewis Petrinovich, insanın biyolojik yapısının bazı sınırları ahlaksal zorunluluklara dönüştürdüğünü belirterek bunları “çocuklarımız, akrabalarımız, komşularımız ve türümüzün bireyleri” şeklinde sıralıyor. Bu argüman hem aile ve arkadaşlardan oluşan en küçük grup, hem de türün bireylerinden oluşan en büyük grup için geçerliyse, bunların ortasında yer alan grup, yani ırk için de geçerli olmalıdır! Felsefecilerin tür mensubiyetinin ahlaksal önemi konusunda hâlâ ikna edici bir teori geliştirememiş olmaları, böyle bir teori geliştirmenin mümkün olmadığı olasılığını giderek güçlendiriyor (14).
Peter Carruthers, bu özelliğin hayvanların karşılık verme yetisine sahip olmamaları olduğunu ileri sürüyor. Ona göre etik, ben sana zarar vermeyeyim, sen de bana zarar verme, tarzı bir sözleşmeden kaynaklanıyor. Hayvanlar bu toplumsal sözleşmenin tarafı olamayacakları için onlara karşı doğrudan görevlerimiz yoktur. Bu etik anlayışının yarattığı güçlük, küçük çocuklara ve henüz doğmamış gelecek nesillere karşı da doğrudan görevlerimiz olmadığı anlamına gelmesidir (1, 16). İnsanların ahlaksal açıdan özel bir öneme sahip olduğunu göstermek için; akıl yürütme yeteneği, kendi varlığının farkında olma, adalet duygusuna sahip olma, dil, özerklik gibi birçok başka özellik ortaya atılmıştır. Ayırt edici olduğu iddia edilen tüm bu özelliklerin yarattığı sorunların başlıcası, bazı insanların bunlara hiçbir şekilde sahip olmamaları ve hemen hemen hiç kimsenin bu insanları insan dışı hayvanlarla aynı ahlaksal kategoriye sokmak istememesidir (4, 9, 12).
Bu argümana “marjinal vakalar argümanı” adı verilmiştir. İngiliz felsefeci Scruton’un Animal Rights and Wrongs adlı kitapta, bu argümana yanıt verme girişimi, argümanın hem güçlü hem de zayıf yanlarını açıkça ortaya koymuştur. Scruton, zihinsel yetenek düzeylerinden bağımsız olarak tüm insanların aynı temel haklara sahip olduğunu öne süren hâkim ahlaksal retoriğin kabul edilmesi halinde, bazı insan dışı hayvanların bazı insanlarla en azından aynı düzeyde rasyonel, kendinin farkında ve özerk olmalarının tüm hayvanların bu temel haklara sahip olduklarını öne sürmek için sağlam bir zemin oluşturuyor gibi göründüğünü ifade etmiştir. Bu nedenle, bu hâkim ahlaksal retoriğin insanın gerçek tutumlarıyla uyumlu olmadığına, “bitkisel hayattaki bir insanı öldürme”nin çoğu zaman normal karşılandığına dikkat çekmiştir. Marjinal vakalar argümanının, insanın hangi canlıları öldürme hakkı olduğu meselesiyle sınırlı olmadığı ifade edilmiştir. (14, 17).
Scruton aslında “bitkisel hayat”taki insanlara diğer insanlardan farklı bir muamele gösterilebileceğini kabul etmeye de tam yanaşmıyor. “İnsan hayatının kutsallığını kabul etmek, insani erdemin bir parçasıdır,” diyerek argümanını bulandırıyor. Ayrıca, insanlar normal koşullarda haklarla korunan ahlaksal bir topluluğun bireyleri oldukları için, çok ileri derecedeki anomalilerin bile bu topluluğun üyeliğini geçersiz kılmayacağını iddia ediyor. Dolayısıyla, ileri derecede zihinsel engelli insanlar aslında normal insanlarla aynı düzeyde haklara sahip olmasalar da, onlara sanki öylelermiş gibi muamele etsek iyi olur. Peki ama bu görüşü savunmak için elimizde bir argüman var mı? Şüphesiz, insan olsun ya da olmasın, hissetme yetisine sahip bir varlık fiziksel ya da ruhsal acı hissedebiliyorsa ya da hayattan zevk alabiliyorsa, o varlığın çıkarlarına normal zihinsel yetilere sahip insanların benzer çıkarlarına verdiğimiz önemi vermeliyiz. Gelgelelim, tür mensubiyetinin başlı başına ahlaksal topluluğumuzun üyesi olmak ve bu topluluğun tüm üyelerine tanınan temel haklara sahip olmak için gerekli ve yeterli koşul olduğunu öne sürebilmek için bazı haklı gerekçeler göstermek gerekir (1).
Temel sorumuza geri dönüyoruz: Bazı hayvanların bazı insanlardan daha gelişmiş zihinsel yetileri ve daha zengin duygusal yaşamları olduğu halde, bütün insanlar ve sadece insanlar mı haklarla korunmalı (7)?
Öyle olması gerektiğini düşünenlerin çok sık kullandıkları argümanlardan biri de, ahlaksal topluluğumuzun etrafına çok net bir sınır çizmediğimiz takdirde olabilecekleri kontrol etmemizin çok güç olacağı iddiası. Başka bir deyişle, bu kişilere göre, Scruton’un “bitkisel hayattaki hasta”sının, yani bilincini yeniden kazanmasının mümkün olmadığı ispatlanan bir kişinin hakları olmadığını iddia ederek başlayabiliriz, sonra bu kategoriyi yavaş yavaş başkalarını da, örneğin zihinsel engellileri, demanslıları, giderek bakımı aileye ve topluma yük oluşturan tüm insanları da içine alacak şekilde genişletebiliriz, ve nihayet başlangıçta buraya varacağını bilseydik hiçbirimizin kabul etmeyeceği bir noktaya ulaşabiliriz. İtalyan hayvan aktivisti Paola Cavalieri, “The Animal Question: Why Nonhuman Animals Deserve Human Rights” adlı kitabında pek çok başka argümanın yanı sıra bu argümanı da ayrıntılı bir biçimde ele alıyor. Bunu yaparken köleliğin yaygın olduğu toplumların, hakları olan insanlar ile hakları olmayan insanlar arasındaki sınırı ne kadar kolaylıkla çizdiklerine işaret ediyor. Amacı, haklar alanının sınırlarının tüm insanları ve sadece insanları içine alacak şekilde çizilmesi gerektiği argümanını çürütmek (13, 14).
Hayvan Hakları Hayvan hakları yaklaşımına dayanan kuramlarda, hayvanların da tıpkı insanlar gibi başkalarının lehine feda edilemeyecek çıkarlara sahip olduğu savunulur. Hayvan haklarını savunan insanlar, hayvanları yiyecek ya da giyim malzemesi, eğlence ya da deney aracı olarak kullanmanın yanlış olduğuna inanırlar (1).
Bütün hayvanların çıkarlarının en üst düzeyde gözetilmesi gerektiğini ve bir hayvanın çıkarlarının gözetilmesi için mutlaka şirin, insanlara yararlı ya da soyu tükenme tehlikesi içinde olmasının ya da herhangi bir insanın onları sevmesinin gerekmediğini savunurlar. Hayvan hakları hareketi, hakların mutlak olduğunu iddia etmez: Bir hayvanın hakları, tıpkı bir insanınki gibi, sınırlıdır ve kuşkusuz başkalarının çıkarlarıyla çatışabilir (9). Hayvanlar çıkarlarının eşit şekilde gözetilmesi hakkına sahip olmalı. Acıya maruz kalmamak, bir köpeğin ilk akla gelen çıkarıdır. Bu nedenle bu çıkarı dikkate almamız ve köpeğin gereksiz acı çekmeme hakkına saygı göstermemiz gerekir. Şüphesiz, hayvanların haklarıyla insanlarınki her durumda örtüşmez: “Eşit gözetilme” hakkı, farklılıkların inkârı anlamına gelmez (8, 9). Hayvan hakları hareketi, hayvanlara kendi hayatları açısından hiçbir anlam taşımayacak hakların tanınmasını savunmaz, sadece çıkarlarının gözetilmesini savunur (12).
*Yrd. Doç. Dr., Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Veteriner Hekimliği Tarihi ve Deontoloji AD, 06110, Dışkapı – Ankara
Kayanakça:
- Anonim (2008): Do animals have rights? Erişim: http://www.the-aps.org/pa/animals/quest2.html , Erişim Tarihi: 05.10.2008
- Appleby MC, Hughes BO (1997): Introduction. In: Animal Welfare. Eds.
- Burtek Z (2006): Hakların İadesi. Cogito, 46: 8–10
- Clark SRL (2006): Hayvanlar ve Statülerine Dair. Erişim: http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale. aspx?mid=100, Erişim Tarihi: 22.07.2008
- Çetin M (2008): Hükümran İnsan Türcüdür, Irkçıdır, Cinsiyetçidir! Erişim: http://www.mehmetcetin.info/index. php?option=com_content&task=view&id=92&Itemid=61 Erişim Tarihi: 04.8.2008
- DeGrazia D (2006): Hayvan Hakları. (Çev: Hakan Gür). Dost Kitabevi Yayınları, Kültür Kitaplığı: 51, Ankara.
- Demirağ D (2008): Hayvanlar İçin Ne Kadar Hukuk? Erişim: http://www.radikal.com.tr/ek_haber. php?ek=ktp&haberno=7492 , Erişim Tarihi: 05.08.2008
- Francione GL (2008): Hayvan Haklarına Giriş. Çocuğunuz mu? Köpeğiniz mi? (Çev: Renan Akman, Elçin Gen). İletişim Yayınları, Hayvan Hakları Dizisi: 2, İstanbul
- Francione GL (2005): Hayvan Hakları Üzerine… Birgün Pazar/ Dünya Yalnız Bizim Değil. (Çev: Elçin Gen). Erişim : http://www.birgun.net/ourworld_index.php?news_ code= 1125191686&year=2005&month=08&day=28, Erişim Tarihi: 05.08.2008
- Francione GL (2008): Postmodern Feminizm ve Hayvan Refahı: Kusursuz Birlik. Erişim: http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=397, Erişim Tarihi: 29.07.2008
- Heller A (2006): Modern Etiğin İki Temel Direği. Cogito, 46: 91–102. Journal of Medical Ethics, 32: 84–89, Erişim: http://jme.bmj.com/cgi/content/full/32/2/84, Erişim Tarihi: 22.07.2008
- Lin D (2008): Animal Rights v. Animal Welfare. Erişim: http://animalrights.about.com/od/animalrights101/a/ RightsvWelfare.htm, Erişim Tarihi: 30.05.2008
- Mameli M, Bortolotti L: Animal rights, animal minds, and human mindreading. (MC ApplebyBarry, O Hughes Ed). University Press, Cambridge, UK. 11–12
- Redfearn S, Benton T (1996): “The Politics of Animal Rights – Where is Left?”. (Çev: Ertuğrul Başer). Erişim: http://www.birikimdergisi.com/birikim/dergiyazi.aspx? did=1&dsid=80&dyid=1960 , Erişim Tarihi: 20.07.2008
- Rifkin J (2008): İnsanlar ve Diğer Hayvanlar: Diğer Hayvanların da Duyguları Var – Dolayısıyla Hakları da Olmalı. Birgün Kitap, 55, Erişim: http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=416, Erişim Tarihi: 22.04.2008 16. Singer P (2005): Hayvan Özgürleşmesi. (Çev: Hayrullah Doğan). Ayrıntı Yayınları, İstanbul
- Singer P (2008): Hayvan Özgürleşmesinin 30. Yılı. Erişim: http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale. aspx?mid=100, Erişim Tarihi: 20.07.2008
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024