Yeni eğitim-öğretim yılına dair rapor açıklayan Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul, velilerin borçlanarak çocuklarını okula göndermek zorunda kaldığını söyledi.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen), yeni eğitim öğretim yılına ilişkin Genel Merkez binalarında basın toplantısı düzenledi. Toplantıda, 2022-2023 yılına dair eğitim durumuna ilişkin sendikanın hazırladığı rapor açıklandı. Toplantıda konuşan Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul, bir yıldır eğitim ve öğretim sorunlarına ilişkin Mili Eğitim Bakanlığı’ndan (MEB) randevu almaya çalıştıklarını ancak görüşme sağlayamadıklarını ifade etti.
TOPLUMSAL STATÜYE GÖRE SINIF
Ankara’nın Gölbaşı ilçesinde Bülent Göçer İlkokulu’nda bir velinin 7 yaşındaki çocuğu için kendilerine e-mail gönderdiğini aktaran Kurul, okulda çocukların statülerine göre sınıfların ayrıldığını ifade etti. Kurul, velinin kendisine anlattıklarını şöyle aktardı: “150 kişi kurayla sınıflara atanıyor. Veli diyor ki, ‘okulda 3 grup oluşturulmuş, birinci grup anne babaların toplumsal statülerine bakılarak oluşturulmuş, sadece öğretmen çocuklarına ayrılmış. Başka bir sınıf yüksek makamlarda bulunan kişilerin çocuklarına ayrılmış, üçüncü grupta normal kurayla atanan öğrenciler oluşturuyor.’ Kura diyorlar ama kura yok. Yüksek gelirli kişilerin okulların sıralarını değiştirdiğini, projeksiyon almışlar böylece ayrıcalıklı sınıflar yaratılıyor.”
ANADİLDE EĞİTİM
Kurul, ardından hazırladıkları raporu paylaştı. Eğitimde yaşanan ve yapısal hale elen sorunların her ne kadar iktidar ve MEB tarafından görmezden gelinmeye çalışılsa da eğitim sorunun ekonomik krizden sonra halkın en önemli ve öncelikli gündemi olmayı sürdürdüğünü belirten Kurul, “Ülkedeki etnik, dilsel, kültürel ve inanç çeşitliliği eğitim programlarında ve ders kitaplarında neredeyse hiç yok. Kendi anadilinde eğitim isteyen veliler var, ancak açıkça talep etmelerine rağmen MEB birkaç seçmeli ders koyuyor. Bu okullara öğretmen atanmayarak, çocukları seçmeli din dersi almaya teşvik ediyorlar. Hatta bu derslere itilerek adete zorla dersleri seçtiriyorlar. Eğitimde erişimde kız çocukları, mülteci çocukları, anadili farklı olan çocuklar, engelli çocuklar, geçici ve koruma altındaki çocukların dezavantajların ortadan kaldıracak adımlar yıllardır atılmıyor. Türkiye’de bulunan okul çağındaki 1 milyonu aşkın Suriyeli mülteci çocukların 640 bini okula kayıtlı ancak MEB’e göre 400 bine aşkın çocuk okula gitmemektedir. Bu durum söz konusu çocukları ayrımcılığa, şiddete ve istismara açık hale getirmektedir” dedi.
VELİLER BORÇLANIYOR
Son yıllarda özellikle bütçe görüşmeleri dönemlerinde iktidarın “eğitime en çok payı biz ayırdık” açıklamalarını hatırlatan Kurul, eğitim bütçesinin sadece sayısal verilerden ibaret görüldüğünü ifade etti. Kurul, “Bütçeden eğitim yatırımlarına ayrılan payı göz ardı ettiğimizde, bütçeden eğitime ayrılan payı ve rakamsal olarak arttığını söylemek mümkündür. Ancak bu durum, eğitim bütçesini nereye harcandığının üstünü örtmektedir. Geçtiğimiz yıllar içerisinde devlet okullarına ihtiyaç kadar ödenek ayrılmaması, kaçınılmaz olarak öğrenci velilerinin eğitimin finansmanına doğrudan katılımını beraberinde getirdi. Başta gönüllü bağış adı altına toplanan kayıt parası olmak üzere hemen her okulda çok sayıda kalemde para toplanarak eğitim harcamaları büyük ölçüde velilerin sırtına yıkılmaktadır. Veliler borçlanarak çocuklarını okula hazırlıyor, kırtasiye masrafları, servis ücretleri iki üç katına çıkmış durumda” diye belirtti.
DİNCİ VAKIFLARLA PROTOKOLLER
Eğitimin dini kural ve referanslara göre biçimlendirme uygulamaları son yıllarda artış gösterdiğine dikkat çeken Kurul, şöyle devam etti: “Eğitim müfredatına bilim dışı müdahaleler, felsefe bilim derslerinin azalması, okulda mescit uygulanması, zihinsel engelli çocuklara zorunlu din dersi getirilmesi, okul öncesi ve ilkokul öğrenciler camiye götürülüyor. Din eğitiminin fiilen okul öncesine hatta kreşlere kadar indi. Buda eğitimin dinselleştirilmesi açısından öne çıkan uygulamalar. Birkaç yıldır karma eğitim açık açık hedef haline getiriliyor, imam hatiplerden başlayarak sınıflara cinsiyete göre ayrılması uygulamaları sorunun boyutunun çok daha büyük olduğunu gösteriyor. Bizzat MEB eliyle dinci vakıf ve derneklerle protokoller imzalayarak çocuklarımızı götürüyorlar. Nereye götürüyorlar, ne yapıyorlar bilmiyoruz. Yaz aylarında okulları alarak orada çocuklarla faaliyetler gerçekleştirdiler. Kız çocukları ataerkil ve egemen bir sistemde toplumsal cinsiyet rollerine hapsediliyorlar. Toplumsal cinsiyet konusu okullarda açılmıyor bile, ataerkil yapıyı güçlendirecek bir sistem önümüze çıkıyor.”
EĞİTİM HARCAMALARI
Kurul, Türkiye’nin eğitim sisteminin çocuklara ve gençlere mutlu ve umutlu eğitim sistemi sunmaktan çok uzak olduğunu belirterek, “Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içerisine çekilen, her adımın paralı hale geldiği bir eğitim sisteminde öğrencilerin, velilerin ve eğitim emekçilerin taleplerinin gerçekleştirmenin tek yolu herkesin eğitim hakkında eşit koşullarda parasız olarak yaralanmasıdır. Bu temel koşulların sağlanması için eğitim harcamaları devlet tarafından karşılanması da yeterli değil, okullarda verilen eğitimin içerik bakımından dini değil, bilimsel esaslara dayalı olması gerekiyor. Eğitim demokratik bir yapıda örgütlenmesiyle gerçek anlamda laik, özgürlükçü ve herkesin kendi anadilinde eğitim görebildiği bir yapıda olması lazım” şeklinde konuştu. (MA)
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024