Bayramım 125, öğretmenim 104 yaşında…

Birkaç gün önce de yazdım: Bugün benim bayram günüm.

Birkaç gün önce de yazdım: Bayramımı bayram yerinde kutlayacağım.

Birkaç gün önce de yazdım: 1 Mayıs bayramının bayram yeri, İstanbul’da Taksim meydanıdır.

Birkaç gün önce de yazdım: Bugün 1 Mayıs’ın bayram yerinde olacağım.

Hem bayramımı kutlayacağım, hem öğretmenimin doğum gününü…

1 Mayıs biliniyordur, 125 yıl önce, 1889’da, Paris’te toplanan 2. Enternasyonal’in 1. kongresinde bir Fransız işçi delegenin önerisiyle “İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü” olarak kabul edildi. Kestirmeden söylersek emekçi sınıfların bayram günü oldu.

Ülkede demokrasiyi de, bayramı da zehir etmeyi marifet bellemiş AKP elebaşıları 1 Mayıs bayramında Türkiye emekçi sınıflarını, emekçi dostlarını, demokratları gözlerden uzak bir beton düzlüğe sürmekte kararlı. 39 bin kişilik bir polis ordusunu TOMA’larla, gaz tüfekleri ile donatıp bayram yerimize girişi yasakladılar.

Ben yine de Taksim’de 1 Mayıs bayramımı kutlamaya kararlıyım. Ağrıyan belimle uzunca bir yürüyüş yolunu göze alıyorum. Sarı basın kartımın polis barikatlarından sıyrılıp geçmeme yardım edeceğini umuyorum.

Kimi dostlarım, “Saçmalama” diye uyardı ve ekledi, “Oraya kimse ulaşamayacak ki… Tek başına mı kutlayacaksın bayramı?”.

Evet. Tek başıma kalırsam, tek başıma kutlarım. Ne olmuş?

Ben alışkınım.

1 Mayıs bayramlarını Frankfurt’ta 1848 yurttaş ayaklanmasının başladığı Paulsplatz’ta da kutladım; Moskova’da Kızıl Meydan’da da; Askeri hapishanenin dört duvarı arasında da; Berlin’de Marks-Engels anıtının dibinde de…

Ama en çok tek başıma kutladım. Yönetici olduğum gazetelerde erkek ve kadın haberciler, editörler, hatta telefon santrali görevlileri  “Haberin olsun şef, ben 1 Mayıs’ta Taksim’de olacağım. Yani o gün gazetede yokum” dedikleri ve “Kovarım ulan sizi” desem de omuz silkip geçtikleri için o gün gazetede haberci, editör, santral görevlisi ve yayın yönetmeni olarak hemen hemen tek başıma kaldım.

İnanmayacaksınız ama ben 1 Mayıs’ta hiç Taksim Meydanı’nda olamadım.

Ancak bu defa şeytanın bacağını kıracağım.

Kesin…

*    *    *

Üstelik 1 Mayıs benim için ve birkaç kuşağın epey büyücek bir kesimi için sadece bayram günü değil. Öğretmenimizin, Behice Boran’ın doğum günü.

Yani çifte bayram…

Yani bugün hem bayramımı, hem öğretmenimin doğum gününü kutlayacağım.

Öğretmenim dedim ve boş yere, laf olsun diye söylemedim.

Ege’nin derinliklerinden İstanbul’a hukuk okumaya gelen hamhalat bir delikanlı iken, 1961 sonbaharında sosyalizm yolunda gözümü açtığım Türkiye İşçi Partisi’nde öğretmenlerim oldu. Ama sahiden öğretmen bellediğim, çünkü sahiden bana sosyalizmi alfabesinden başlayarak ve sabırla  öğreten iki öğretmenim oldu: Behice Boran ve Cemal Hakkı Selek.

Biri kalksa, çocukça bir soru sorsa, “Hangisi en birinci öğretmenindi peki” dese, gözlerimi kaçırarak Cemal Hakkı Selek’e döner ve “Cemal Hakkı bey, n’olur gönül koymayın ama benim en birinci öğretmenim…” diye başlayan bir cümle kurardım ve eminim, Cemal Hakkı Bey başımı okşayıp “Haklısın evlat” derdi…

*    *    *

Yarın öğretmenimin 104. doğum günü.

Yarın 1 Mayıs’ın 125. yıldönümü…

Bana da, size de, yani hepimize kutlu olsun…

Aydın ENGİN