Ne zamandır ana akım medya kavramının tartışmalı olduğu, artık kalmadığı dillendirilmekteydi. Ana akım denilen medya en genel tabirle yaptığı haberlerle geniş bir kitleyi etkileyebilme gücüne sahip gazeteleri, televizyonları işaret eder. Ülkenin en büyük, sahiplik yapısı itibariyle en eski medya grubu olan Doğan Grubu’nun nicedir hükümetin suyuna giden yayıncılık anlayışıyla ana akım olma özelliğini yitirdiği, iktidar medyasından bir farkı kalmadığı eleştirilerin odağıydı. Haksız bir çıkarım değil elbette, yayın çizgisinin özellikle Deniz Feneri yolsuzluğuna ilişkin haberlerin ardından gelen vergi cezalarından sonra nasıl değiştiği, zaman zaman ekranlarda programcıların ağzından kaçan otosansürün yaygınlığı ve içselleştirilmesi, her kriz sonrası Aydın Doğan’ın adeta özür dileyen mektupları bunların işaretiydi. Ancak her durumda Doğan Grubu’nun varlığı hükümetin tamamen kontrolündeki medyanın karşısında bir denge unsuruydu. Diğerlerinde mümkün olmasa bile Doğan Grubu gazetelerinde “kaçaklar” yani iyi habercilik, eleştirel duruş gözlenebiliyordu. Ayrıca Hürriyet gazetesi örneğin, okur temsilciliği kurumu ve onu yürüten Faruk Bildirici’nin olağanüstü çabalarıyla iç özdenetim mekanizmasını işletebiliyordu. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü ve Bianet’in ortak projesi olan Medya Sahipliği Gözlem Raporu’nun Türkiye ayağında en çok okunan 10 gazetenin, en çok izlenen 10 televizyonun yedisi hükümetle doğrudan ilişki içinde olan sahiplere ait tespiti yapılırken Doğan Grubu bunun dışında bırakılmıştı.
Bir başka deyişle hükümete karşı bir nebze de olsa mesafesini korumuştu. Doğan Grubu’nun Demirören Grubu’na satışı işte bu mesafenin tamamen ortadan kalkması anlamına geliyor. Demirören Grubu medyada tecrübeli bir grup değil, Vatan ve Milliyet gazetelerinin kontrolüne tamamen sahip oldukları 2012’den bu yana gazetecilik anlamında iyi bir sınav vermediler. Grup belki bu sayede inşaat, enerji alanlarında yeni ihaleler aldı, nasıl satıldığı hala belirsiz Zeytinburnu limanıyla büyüdü ama gazeteler değer kaybetti. Okuyucuları ve reklam gelirleri azaldı. Pek çok gazeteci işsiz kaldı. Patron Erdoğan Demirören’i hepimiz en iyi “İmralı Zabıtları” haberi sonrası Erdoğan’dan fırça yerken ağlamaklı “üzdük mü seni patron!” cümlesiyle ve Derya Sazak’ın Batsın Sizin Gazeteciliğiniz adlı kitabındaki tanıklığıyla gazeteyi satın aldıktan sonra Erdoğan’ı arayıp “Beyefendi ben gazeteyi satın aldım. Bir talimatınız olur mu, gazetenin başına kimi getirelim” sorusuyla hatırlıyoruz. Özetle ifade edecek olursak Demirören Grubu’nun medya sahibi olma gerekçeleri arasında iyi gazetecilik yapmak ve medyadan kâr etmek yok. Peki bu durumda ne olacak? Hürriyet halen daha kâr edebilen az sayıda gazeteden biri. Demirören’in Hürriyet’e sahip olması demek zarar eden gazeteleri gözden çıkarmasına yol açabilir. Milliyet’in hala belki bir marka değeri var ama Vatan en zayıf halka. Bu zamana dek ettiği zararı biraz olsun azaltmak için maliyeti düşürme yolunu seçmesi olası. Bu da maalesef çok sayıda gazetecinin işini kaybetmesi anlamına gelebilir.
Öncelikle muhalif olarak etiketlenen gazetecilerden, yazarlardan başlanacaktır. Malum Doğan Grubu zaman zaman “Patron”u üzmüştü, ne kadar eleştirsek de, çok göze batanlar dışında hedef haline gelen gazetecileri, yazarları belirli dönemlerde geriye çekerek onları korudu. İyi gazetecileri, yazarları elinde tutmayı tercih etti. Demirören’in böyle bir kaygısı olacağı kuşkulu. Demirören Grubu bu satıştan kısa vadeli kazanç sağlayabilir. Daha fazla ihale alabilir, dediğimiz gibi medya zararını azaltabilir. Ancak Türkiye’de medya sahipliği aynı zamanda çok riskli bir alan. İktidarın bir gecede verdiğini bir gecede alabilmesi mümkün. Erdoğan Demirören’e bundan sonra uyku yok, her daim diken üstünde olacaktır. Bu satışı hükümet ya da Erdoğan desteklediyse (ki onların izni olmadan kuş uçmayacağı biliniyor) medya politikaları açısından çok yanlış bir adım.
Hürriyet’in Sabah ya da Milliyet gazetesine dönüşmesinin ya da CNN Türk’ü A Haber’e çevirmenin bir faydası yok. Aksine bu haliyle değerliydi hükümet için, çünkü hem onlara oy vermeyen yüzde 50’ye erişebiliyor, hem de kontrolü altında tutabiliyordu. Yayın politikasında ciddi bir değişiklik ve büyük bir tenkisat olursa bunun faturası illa ki hükümete kesilecektir. Bu duruma gelinmesinin sebebi medyaya uygulanan yoğun baskılar çünkü. Bu satış Türkiye medya tarihi açısından büyük bir kırılmanın işareti, hatta 1980’lerdeki medya sahipliği değişimi ile dahi kıyaslanabilir, bunu başka satışlar izleyebilir. Okuyucu açısından ise artık daha kısır bir medya iklimi söz konusu, bu durumda daha muhalif görünen yayınlara yani Sözcü, Cumhuriyet, Evrensel, BirgGün gibi gazetelere, internet medyasına ilgi artacaktır. Buna hazırlıklı olmaları gerek.
Doç. Dr. Ceren Sözeri
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024