Deve Güreşleri ve Türkiye’de Hayvan Hakları İhlalleri

İnsan haklarının henüz istenildiği ölçüde yerleşmediği ülkemizde hayvan haklarından söz edilmesi pek te gerçekçi olamaz. Ülkemizdeki hayvan hakları ihlallerinin başlıcalarını şu şekilde sıralamak mümkündür.

a) Yaşama mekânlarının daraltılması

Tarım alanı kazanmak için geçmişte ve günümüzde bilinçsiz bir şekilde çok değerli sulak alanlar kurutularak ortadan kaldırılmıştır. Örneğin bu tür bir olumsuzluğa maruz kalmış olan ekosistemlerinden biri Amik Gölü’dür (T. Ç. V. Yayını, s.464). Göllerin kenarlarında kurulmuş sanayi tesisleri ve yerleşmeler buralardaki yaşam alanlarını olumsuz etkilemektedir (Sapanca, Hazar, Eber v.b.). Birçok sulak alanda, tarım alanlarının sulanması amacıyla çekilen aşırı sudan dolayı biyolojik çeşitlilik büyük ölçüde olumsuz etkilenmiştir. Nehir ve çaylar üzerine kurulan barajlarda bazı türlerin azalmasına sebep olmuş (larvası akarsulara bağlı olanlar), bunun yanı sıra larvası durgun sularda yaşayanların artmasını sağlamıştır. Bu tür bir etkiye bırakılmaya çalışılan bir başka alan ise Munzur’dur. Munzur Projesi kapsamınca 59 km boyunca uzanan toplam 8 baraj ve hidroelektrik santrali yapımı gündemdedir. Bu alan (Düzgün Baba, Munzur Baba) çok çeşitli floraya (227 endemik olmak üzere toplam 1518 tür envantere kayıtlı) ve faunaya (Yaban Keçesi, Boz Ayı, Vaşak, Kurt, Tilki, Çil Keklik, Kaya Kartalı, Kırmızı Pullu Alabalık) ev sahipliği yapmaktadır. Ekonomik kalkınma için düşünülen bu barajlar türlerin evlerini yıkacaktır. Yöre halkı da buna karşıdır. Bu amaçla basın açıklamaları yapılıp UNESCO’yu göreve davet etmişlerdir (Anonim 5).

b) Beşeri üst yapı unsurlarının yaygınlaşması

İnsanoğlunun ayak bastığı her yerde canlılık olumsuz etkilenmiştir. Karayolu şebekeleri, enerji nakil hatları, hava alanları, demir yolları gibi tesisler tüm faunayı olumsuz etkilemektedir. Eğer Koru dağı’ndan karayolu geçmeseydi Karaca neslinin daha az etkileneceği bir gerçektir.

c) Kirlilik

Ötrofikasyon, tarımsal girdiler ve çıktılar, biyolojik ve kimyasal mücadele, gürültü kirliliği, endüstriyel emisyonlar, madencilik işlemleri ve yanmadan kaynaklanan kirleticilerin troposferde belirli bir düzeyde bulunmasından sonra, bunlar kuru yaş depolama şeklinde yeryüzüne dönmektedir. Araştırma sonuçları kurşun, kadmiyum, bakır, nikel gibi ağır metaller, radyoaktif maddeler, evlerden çıkan zararlı maddeler,

madencilik atıkları, petrol ve gaz çıkarma atıkları, çimento fırın tozları, belediye fırın külleri ve çok sayıda küçük işyeri ile fabrikadan çıkan atıklar, katı atıklar içinde bulunan zararlı kimyasal maddeler parçalanmadan uzun süre kalabilen naylon, pet şişe vb. ambalaj maddeleri, tarım ilaçlarının su ile karıştırılarak eriyik hale getirilmesi ve püskürtme (pulverisation) yöntemi ile bitkilere verilmesi ya da yapay gübrelerin doğrudan serpme, su ile eriyik hale getirilmesi sonucu savunmasız hayvanların yaşamı tehdit altına girmektedir.

d) Ülkemizde ticari amaçlı kullanım

Doğal ortamından kopartılıp kafeslere konulan hayvanlar bulunmaktadır. Nesli tehlikede olan türlerin ticaretinin tüm dünyada kontrol altına alınabilmesi, bu türlerin devamı açısından gereklidir. Örneğin Deniz Atı ticareti yapan ülkeler listesinde Avustralya, Brezilya, Belize, Çin, Dubai, Ekvator, Mısır, Endonezya, Japonya, Kuveyt, Meksika, Yeni Zelanda, Pakistan, Singapur, İspanya, Tayvan, Tayland, ABD, Vietnam vardır. Listedeki ülkelerle beraber etnik Çin toplumu denizatlarını hem ithal hem de ihraç ederler. Çin en büyük kullanıcıdır (yaklaşık 60 milyon denizatı ). Bunu Tayvan yani 3 milyon deniz ati kayıtlı ihracatı ile Hong-Kong ve Singapur 3 + 3 milyon ile takip etmektedir. Beyazlatılmamış denizatlarının kilosu 280$; büyük ve beyazlatılmış denizatlarının kilosu 1200$ civarındadır. Bir başka sorun ise tropikallerde yapılan akvaryum balıkçılığıdır. UNESCO’ya göre yasadışı hayvan trafiği nedeniyle etkileşim yoluyla 37 000 hayvan ve bitki tehdit altındadır (All of Us 12, 1994, p.2). Ülkemizde bu çerçevede ve henüz nesli tehlikede olan yabani hayvanlardan saka kuşları oldukça dikkat çekicidir. Avrupa’da çevrecilerin yoğun tepkisine yol açan orkinos çiftlikleri Türkiye’de Orkinos çiftlikleri üzerine Antalya ve İzmir’de üretim yapan 4 tesis var. Bunların üretim kapasitesi 1800 ton civarındadır (Tosun B. 2002).

e) Evcil veya doğal yaşama ortamlarına tekrar uyum sağlayamayacak durumda olan hayvanları dışarı atmak

Ülkemizde sadece yaşlı insanlar için huzur evleri vardır. Ancak evcil karakterli hayvanlar iç güdüsel olarak evdekilere en ufak bir zarar verdiğinde, hastalandıklarında yada yaşlandıklarında ölümü için dışarı atılmaktadırlar. Örneğin yaşlanmış elden ayaktan düşmüş eşekler ölüme Eşek Adasına götürülüp bırakılarak terk edilmektedirler.

f) Denek Olarak Kullanma

Tedavi amacıyla bir hayvanı uyuşturmaksızın acı vererek müdahalede bulunmak, tedavi dışında organ veya dokularını almak. Bu hayvanlar arasında en çok kurbağalar, yılan türleri, fareler, tavşanlar, hemstırlar, kediler ve köpekler kullanılmaktadır. Kobay hayvanların kullanılması konusunda günümüzde oldukça fazla tartışılmaktadır. Sağlık ve tedavi açısından gerekli olmadıkça bir hayvana karşı zor kullanarak yem yedirmek, acı, ızdırap veren yiyeceklerle alkollü içki, sigara, uyuşturucu ve benzeri yiyecek, içecekleri vermekte kanser veba olabilecek mi diye onlara virüsler enjekte edilmektedir. Hayvana tür özelliklerine aykırı hale getirecek aşırı derecede

hormon, yüksek dozda ilaç vermek, doping yapmak ve onları kobay olarak kullanmak. Hayvanları, deterjan ve kozmetiklerin geliştirilmesi ya da denenmesi amacıyla kullanılmasıdır. Ancak ne yazık ki bu çalışmalar gerekli veri tabanı oluşturulmadan gerçekleştirildiğinden deney de yapılmadan hayvanlar ölmektedirler. Yine birçok okulda kurbağaların solunum sistemi fotoğraf ile ya da maket ile gösterilse daha kalıcı olabilecek iken kesilerek gösterilmektedir. Öğrencilerin aklında da solunum sistemi yerine bir canlı hayvanın kesilmesi ve çöpe atılması kalmaktadır.

g) Sahipsiz hayvanları hiçbir neden yok iken imha etmek

Zehirleme uygulamasının bazı kamu kuruluşlarının gayri-resmi politikası olduğunu bilmekteyiz. Yüksek dozlarda striknin köftelere katılmakta ve sahipsiz köpeklerin bulunduğu bölgelerde araçlardan atılmaktadır. Oysa belediyeler zehirlemek yerine hayvanın hakkını almadan koruma altına alınabilecek alanlar tesis ederek onları besleyip barındırmak o belediyenin büyüklük ve gelişmişliğini gösterecektir.

h) Şiddete Maruz Kalma

Ayrıca hayvanlar, gerek kendi hemcinslerine gerekse farklı canlı hayvan türlerine karşı şiddet amaçlı eğitilerek dövüşe sevk edilmesi yine ülkemizde görülen bir başka hayvan hakkı ihlal türüdür. Sakat kalmalarına veya ölmelerine neden olacak şekilde dövüştürülmesi akıllardan silinmemektedir.

Deve Güreşleri hayvan haklarına yönelik yapılan bir müdahaledir. Dünyanın genelinde develer genelde yük taşımakta ve etinden yararlanmak üzere iki amaçla kullanılmaktadır. Oysa ülkemizde sadece ün yapmak, şan olsun diye deve beslenir ve develer güreştirilir. “deve güreşleri” ülkemizde kış sporu, eğlencesi olarak Çanakkale’den – Mersin’e kadar Akdeniz Bölgesinin de içine alarak Aralık, Ocak ve Şubat aylarında yerel tertip heyetleri tarafından yıllardır organize edilmektedir.

Ülkemizde boğaların güreştirme amaçlı spor diye addedilen, birbirlerine salıverilmesi sanıldığı ya da yanlış yansıtıldığı gibi hayvanlara eziyet verilerek güreş yapılan bir eğlence değildir. Burada esas gaye boğaların yaylalarda kendi başlarına kaldığında güreşip birbirlerine zarar vermemeleri için yapılmıştır. Tanışma merasimi dedikleri insanların kontrolünde güreşen boğalar, dağda tekrar güreş tutuşmayacaktır. Ancak daha sonra Doğu Karadeniz’de (Artvin ve civarında) amacını aşıp insanların görsel zevki için boğalar güreştirilmektedir. Boynuz darbeleriyle birbirlerinin karnını bile delmektedirler.

Ülkemizde daha çok kırsal alanda horozlar özel olarak yetiştirilip dövüş için eğitilirler. Genelde hint horozu denilen uzun boyunlu ve güçlü horozlar tercih nedenidir. Anadolu’nun bazı yörelerinde horozların mahmuzları ince eğe ile sivriltilir ve dövüş sırasında bacağına renkli kurdeleler ile çakı bağlanır (Büyük Laroussse Sözlük ve Ansiklopedi, 1986). Hatta bazen ayaklarına jilet bağlanarak dövüş sırasında horozlar göz, ibik gibi bölgelerinden ağır yaralar alması insanları daha bir mutlu etmektedir. Ülkemiz genelinde yaygın olmakla beraber Ege ve Akdeniz kırsalında oldukça fazladır.

ı) Gelir Sağlamak İçin Toplayıcılık

Derilerinden kürk yapmak veya boynuz, tüy ve tırnaklarından yararlanmak amacıyla öldürülmektedir. Bazı hayvanların haşlanarak, yakılarak, suda boğularak veya elektrik verilerek öldürmesi de ülkemizde görülen hayvan hakları ihlallerindendir. İpek gömlek giymek uğruna Bursa ve çevresinde canlı olarak haşlanarak öldürülen ipek böceklerinin çığlıkları oldukça önemlidir. Yine Doğu Anadolu akarsularında elektrik verilerek yenilmeyecek yüzlerce küçük-büyük balık ve canlı öldürülmektedir. Kış aylarında Çorum, Çankırı, Kayseri, Sivas civarında kürk için yüzlerce tilki katliamı da ülkemizde bir başka hayvan hakları ihlali olarak gözlemlenmektedir.

Örneğin Trakya, Hatay, Adana ve Samsun’daki “Helix Lucorum” cinsi salyangoza Fransa, Belçika, İspanya, İtalya, İsviçre, Almanya, ABD ve Japonya tarafından büyük talep vardır. Türkiye’de yılda 1500 ton salyangoz ihracatı yapılmaktadır (Anonim 6).

Türkiye su kurbağası “Ranaridibunda” Trakya (Edirne, İpsala), Isparta, Antalya, İskenderun, İç Anadolu ve Güney Doğu’dan toplanmaktadır. Türkiye kurbağa bacağı ihracatı yapan ülkeler arasında Çin’den sonra dünya ikincisidir. Doğal ortamdan toplanan kurbağaların kafası makasla kesilip temizlendikten sonra yaklaşık 1300 ton kurbağa bacağı Fransa, İtalya, Belçika, Lüksembourg gibi ülkelere satılmaktadır. Bir kısım kurbağalar da canlı olarak satılmaktadır. Türkiye’de 5 firma kurbağa ihracatı yapmaktadır (Anonim 7).

Bunun yanında Müslüman ülkeler hariç birçok ülkede tüketilen yılan, domuz, kaplumbağa toplanması ve ihracı yapılmaktadır.

Av bir spor değildir olmamalıdır, av yaşamak ve yiyecek temini için yapılmalıdır. Ama ülkemiz koşullarında Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nden alınacak sporcu lisansı ile yivli spor silahı ruhsatı alma hakkı verilmesi oldukça üzücüdür. Doğadaki hayvanlar zevk için öldürülmektedir. Örneğin, Antalya Düzlerçamı, Muğla Gökova ve Muğla Adaköy’de bulunan av üretme istasyonlarında yetiştirilen Alageyikler Toros’larda (Cervus Dama) binlerce dolar karşılığında zenginlere boynuzlarını eşlerine götürebilmeleri için avlandırılmakta zevk için yapılan bu davranış nesli tehlikede bulunan hayvanlara zarar vermektedir.

j) Fiziksel Müdahaleler

Hayvanların usulsüz kesimleri sırasında birçok olumsuzluk yaşanmaktadır. Özellikle kurbanların mezbahalar dışında uzman olmayan kişilerce kesilmesi esnasında gözlemlenenler içler acısı manzaralar bir başka hayvan hakları ihlali ayıbımızdır. Burada usulsüz kesim ile hayvanın acı çekmesinin yanında insan sağlığı da tehdit altındadır. Açık alanlarda kesilen hayvanlar her türlü mikrobun bulaşabileceği bir ortamdadır. Yerel yönetimlerin bu konudaki çalışmaları yeterli olamamaktadır.

Ülkemizde iğdiş edilmesi ve hayvanların damgalanması oldukça yaygındır. Büyükbaş hayvanların (sığır, manda, deve, eşek, at v.b.) erkek olanlarının daha verimli

olması ve güçten düşmemesi için testislerinin büyük bir kerpetenle sıkılarak damarların kopartılması, böylece bu hayvanların cinsel isteklerinin ve üreme yeteneklerinin yok edilmesi ile iğdiş edilmektedir. Üzerinde hayvan sahibinin işaretinin bulunduğu demir bir levha ısıtılarak hayvana değdirilir. Böylece demir levhadaki işaret hayvanın üzerine yanık izi olarak yerleşir. Daha çok danalara uygulanmakta olan bu damgalar hayvanlara büyük zarar vermektedir.

Çeşitli sebeplerle özellikle güzel ve etkileyici görülmesi avlanma esnasında çalıya takılmamasını sağlamak, sinek geldiğinde köpekler kuyrukları ve kulaklarıyla ilgilenmelerini engellenmek, kurtlarla mücadele esnasında üstünlük kazanmalarını sağlamak için kuyruk ve kulakları kesilmektedir. Bu durumda ülkemizde görülen hayvan haklarına yönelik bir diğer önemli ihlallerdendir.

IV. SONUÇ

Hayvan haklarını savunmanın amacı, insan ve hayvanların eşit olmalarını sağlamak değil, hayvanların temel hak ve özgürlüklerini temin etmek, acı ve işkence çekmelerini, özellikle yavrulama zamanı öldürülmelerini, aç kalmalarını engellemek, basit zevkler için doğal ortamlarından koparılmalarını engellemektir. Hayvan haklarına bağlı kalmak, onları sevmek ve onlara karşı acıma duygusu beslemek, bir insanlık görevidir. Hayvanların en çok acı çektiği, insanların zulmüne uğradığı, aç ve sefil kaldığı ülkeler, yeryüzünün geri kalmış ülkeleri olması ise tesadüfi bir olay değildir. Hayvan haklarına saygı çağdaşlığın doğal bir sonucudur. Sorunların ve yanlışlıkların düzeltilmesi, insanların ahlâki normlarda birleşmesi ile mümkün olmaktadır. Dolayısıyla hayvan haklarının korunması için toplumlarda güzel ahlakın yerleşmesi gerekmektedir. Kısacası hayvan haklarını korunması insan hakları ve ahlaki normlar ile doğru orantılıdır.

Hak ve özgürlüklerin ulusal sınırları aşarak uluslararası bir sorun ve dava halinde ortaya çıkışında geniş bir kamuoyu hareketinin önayak olduğunu da görmekteyiz (Giffard 2001, s.20). Hayvan hakları da bu ölçütte değerlendirilmelidir. Karasal ve sucul ortam canlı hayatı korumacı tedbirleri ve yasal yaptırımlarının uygulanmasında asla tavizler verilmemelidir. Aksi takdirde kendilerini korumaktan aciz canlı türlerini gelecekte sadece hayvanat bahçesi yada fotoğraf albümlerinde görmek mümkün olacaktır. Bu da beraberinde ekolojik zincirin diğer halkalarını da etkilemektedir. Sonunda bu besin zincirinin bir halkasını da insanoğlunun kendisi oluşturmaktadır (Ilgar 2002).

Tüm insanlığın ortak değeri, erişmeyi amaçladığı ortak unsur hak kavramıdır. İnsanların ve insanlığın “ortak dili” olduğu düşünülen ve olmasına çaba gösterilen haklardır (Gülmez 2001, s.4). Hayvan haklarında da bu durum gözetilmelidir. Özellikle idari eylem ve işlemlerde, idareciye takdir yetkisi tanıyan düzenleyici icrai mevzuat olabildiğince sarih ve objektif olmalı ve idare edenin takdir yetkisini kullanırken, sübjektif veya değersel kriterlerle maksat saptırmasına cevap verecek unsurları içermemelidir (Gölcüklü, Gözübüyük 1994, s.70-71).

Korumaya alınmış sahalar 2000 yılında ülke genelinde %3’den en az %5 seviyesine çıkarılması hedeflenmiştir. Ancak bunda da başarı sağlanamamıştır. Doğal güzellikteki ve çevresel önem sahibi bölgeler (ulusal parklar, yaban hayat alanları, eski ormanlar, sulak alanlar) gelecek kuşaklara aktarılmak üzere korunacaktır. Yakınmaların yerinde incelenmesi ile güvence mekanizmasının etkinleştirilmesi amaçlanması (Genç 1997, s.57) oldukça önemlidir.

Yard.Doç.Dr.Rüştü ILGAR
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı 17100-Çanakkale, email:ilgar@mail.com