Türkiye’nin son yıllarda alıştığı bir senaryo tekrar sahnelendi: Sandıkta kazanamayan iktidar bloku, bu kez belediyelere yargı eliyle çökmeye yöneldi. CHP’li üç belediye başkanının tutuklanması sonrası yapılan başkanvekili seçimleri, yalnızca yerel yönetimlerdeki bir değişikliği değil, aynı zamanda Türkiye demokrasisinin geldiği kırılma noktasını da gözler önüne serdi. Özellikle Gaziosmanpaşa’da yaşananlar, AKP ve MHP ortaklığının artık halkın oyuna değil, yargının sopasına güvendiğini gösterdi.
Yargı Yoluyla İktidar Teslimi
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik yürütülen “yolsuzluk” iddialı soruşturmanın 5. dalga operasyonunda, CHP’li Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı Hakan Bahçetepe’nin gözaltına alınarak tutuklanması ve görevden el çektirilmesiyle başlayan süreç, 11 Haziran sabahı yeni bir eşikle devam etti. Gaziosmanpaşa Belediyesi’nde yapılan başkanvekili seçiminde, CHP’nin adayı Belediye Başkan Yardımcısı Murat Topaloğlu’na karşı AKP’li Meclis Üyesi Eray Karadeniz yarıştı. AKP-MHP blokunun toplam 21 oyuna karşılık, CHP 16 oyda kaldı. Üç turda da sonuç değişmedi. Başkanvekili koltuğu AKP’ye geçti.
Ancak burada kazanan sadece bir parti değil; aynı zamanda, halkın sandıkta verdiği iradenin yerine, siyasi motivasyonla hareket eden bir yargı mekanizması yerleştirildi. CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik’in deyimiyle, “Bugün burada milli irade gaspı yaşandı.” Gaziosmanpaşa halkının oylarıyla seçtiği bir başkan, henüz yargı süreci tamamlanmadan görevden alındı; yerini, halkın değil belediye meclis çoğunluğunun belirlediği bir isim aldı.
Avcılar ve Büyükçekmece’de CHP Dayanışı
Benzer bir operasyonun hedefi olan Avcılar ve Büyükçekmece’de ise tablo farklı gelişti. Tutuklanan Belediye Başkanları Utku Caner Çaykara (Avcılar) ve Hasan Akgün’ün (Büyükçekmece) yerine yapılan başkanvekili seçimlerinde CHP meclis çoğunluğu sayesinde belediyeleri yeniden kazandı.
Büyükçekmece’de CHP’nin adayı Ahmet Şahin, 22 oy alarak Cumhur İttifakı adayı Mustafa Yazıcı’ya karşı başkanvekili seçimini kazandı. Avcılar’da ise CHP’li Yüksel Can, ikinci turda rakibi Mahmut Löptaş’la eşit oy almasına rağmen üçüncü turda salt çoğunluğu sağlayarak başkanlık görevine geldi. Bu sonuçlar, yargı eliyle yaratılan boşluklara rağmen halkın iradesini temsil eden meclislerin bazı ilçelerde ayakta kalabildiğini gösterdi.
Sandıkla Alamadığını Hukukla Gasp Etmek
AKP ve MHP ittifakı, İstanbul genelinde kaybettiği prestiji ve gücü, demokratik yollarla değil, hukuki operasyonlarla geri kazanma peşinde. Özellikle Gaziosmanpaşa gibi seçimde CHP’ye geçen belediyelerde, yargı yoluyla “başkan görevden alma – meclis üzerinden yerine kendi adayını getirme” modeli işletiliyor. Bu yöntemle hem seçim sonucu fiilen tersine çevriliyor hem de kamuoyunda CHP’ye yönelik yolsuzluk algısı yaratılarak moral üstünlük sağlanmaya çalışılıyor.
Ancak kamuoyunun gözünde bu girişimler, artık birer “hukuki darbe” olarak anılıyor. Yargı kararlarıyla seçilmiş başkanların tasfiye edilmesi, halkın iradesine açık bir müdahale olarak kayda geçiyor.
İktidarın Umutsuzluğu, Demokrasinin Çöküşü
Gaziosmanpaşa’da yaşananlar, seçimle iktidarı devralamayan blokun artık yargıyı bir siyasi aygıt gibi kullanmaya başladığını ortaya koyuyor. 31 Mart seçimlerinde sandıktan çıkan sonucu kabullenemeyen iktidar, özellikle stratejik ilçelerde belediye meclis dengelerini kullanarak CHP’nin elinden yönetimi almaya çalışıyor. Bu da artık bir siyasi rekabet değil, doğrudan doğruya bir rejim krizi anlamına geliyor.
Türkiye’de demokrasinin tabutuna çakılan bu son çivi, yalnızca bir ilçede koltuk değişimi değil; seçimle gelenin seçimle gitmediği bir dönemin resmidir.