18 Şubat 2011’de gazeteciler Soner Yalçın, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu’nun gözaltına alınmasıyla başlayan dava, İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nin aralarında Ahmet Şık, Nedim Şener, Hanefi Avcı, Müyesser Yıldız, Yalçın Küçük’ün de yer aldığı tüm sanıklar hakkında verdiği beraat kararıyla sona erdi.
Mahkeme başkanı karar duruşmasında son sözü ilk olarak Ahmet Şık’a verdi. Halen Cumhuriyet gazetesiyle ilgili soruşturma nedeniyle tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nden mahkeme getirilen Şık, İstanbul Adalet Sarayı’nın adaletin mezarının simgesi haline geldiğini söyledi.
Adliyenin girişinde adaletin sembolü olan elinde kılıç ve terazi bulunan Themis heykelinden iki tane olduğunu hatırlatan Şık, “Güya o terazi adaletin tesis edilmesisin simgesi ama şu bir gerçek ki bu mezarın içinde yargılananlar için herhangi bir adaleti tartmıyor. Savcı ve hakimler için bir tartı işlemi görüyor bir kefesinde haysiyet, onur ve şeref var, diğerinde de bunların haysiyetsizlik ve şerefsizlik gibi kavramlar var. Bu hakim ve savcılar için hep o terazi kefesindeki kötülük ağır basıyor,” dedi.
Kendilerine ‘kumpas’ kuranların yargılanmasını istediler
Mahkeme başkanının son sözlerini sorduğu sanıklardan Coşkun Musluk ve Sait Çakır beraatlerini isterken Hanefi Avcı ve Barış Pehlivan kendilerine kumpas kuran tüm devlet görevlilerinin yargılanmasını talep etti, Soner Yalçın ise FETÖ’den şikayetçi oldu.
Bir diğer sanık Oda TV Haber Müdürü Barış Terkoğlu, heyetin vereceği kararın önce duruşma salonuna sonra memlekete hayırlı olmasını istedi: “Altı yıl önce bu davada sanık olmak ülkenin lanetlisi olmak yazıları kitapları yasaklanmak demekti. 6 yıl sonra yozlaşmış iktidarlardan devlet içindeki çetelerden bağlantısız olmak anlamına geliyor. Bu davada hakim ya da savcı olmaktansa sanık olmayı tercih ediyorum, mutluyum. Biz yazgımızı kendimiz yazdık. Hakimler de yazgılarını kararlarıyla yazar.”
Nedim Şener, tutuklu Cumhuriyet çalışanlarına destek verdi
Posta gazetesi köşe yazarı Nedim Şener ise son söz olarak ilk gözaltına alındığı gün sarf ettiği “Hrant Dink için, adalet için” cümlesini sarf etti: “Benim bu davaya iliştirilmem Hrant Dink cinayetindeki sorumluları açığa çıkarmamdandır. Benim yaptığım yazdıklarımla kamuoyunu uyarmaktı. Bu davada yargılananların yazdıkları okunsaydı Türkiye bu günleri yaşamazdı. Bu davada Akın Atalay avukattı, Kadri Gürsel bizi savunurdu. Murat Sabuncu, benim görüşmecimdi. Şimdi onları içeri attılar. Bu dava bize çok şey kattı çok şey götürdü. Bu davadaki sanıkların haklarının teslim edilmesini istiyorum. Hrant için adalet için diyorum.”
Mahkeme yargılamada rolü olan kamu görevlileri hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunacak
Mahkeme heyeti sanıkların son sözlerini aldıktan sonra oturuma 1,5 saat ara verdi. Saat 13.30’da kararı açıklayan mahkeme tüm sanıkların beraatine hükmetti.
Mahkeme ayrıca suçlamalara mesnet teşkil eden verileri oluşturan ve sanıkların bilgisayarlarına gönderenlerle, bu kişilerle soruşturma ve kovuşturma aşamasında işbirliği yapan görevliler hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasına ve yargılama giderlerinin Hazine tarafından karşılanmasına karar verdi.
Ahmet Şık: “Biz çocuklarımızın düşlerini gerçek kılacak bir hayatı çıkaracağız”
Kararın açıklanmasının önce annesine ve kızına sarılan Ahmet
Şık, jandarmalar tarafından duruşma salonundan çıkarılırken, bir an durarak salondaki izleyicilere seslendi.
Jandarmanın engellemesine rağmen konuşan Şık, Oda TV davasında 6 yıl sonra gerçeklerin ortaya çıktığı Cumhuriyet davasında da aynısının olacağını söyledi.
Şık, “Bu karar Cumhuriyet iddianamesini yazan ve kabul eden savcılara ve hakimlere ders olsun. Biz çocuklarımızın düşlerini gerçek kılacağımız bir hayatı çıkaracağız. Bu mafya iktidarı, bu kötülüğün organize olmuş hali hak ettiği sonu bulacak. Kaçınılmaz olanı yaşayacak. Alaturka Führer’i de yaşayacak, tüm partisi de yaşayacak. Hepsi aynı çöplüğe gidecekler. Cemaat siyasetin hangi çöplüğündeyse AKP iktidarı da oraya gidecek. İyi ki varsınız” dedikten sonra duruşmaya katılanların alkışları ve “Ahmet çıkacak yine yazacak” sloganları arasında mahkeme salonundan çıkarıldı.
Dışarıdaki gazeteciler: “Tutuklu gazetecilerin serbest bırakılmasını istiyoruz”
Bu arada duruşma öncesi bir grup gazeteci ile CHP milletvekili adliye sarayı önünde basın açıklamasında biraraya geldi.
Ahmet Şık’ın resminin bulunduğu “Gazetecilere Özgürlük” yazılı pankartın önünde Dışarıdaki Gazeteciler adlı grubun hazırladığı açıklamayı okuyan Ertuğrul Mavioğlu, Oda TV davasında kişilerin değil gazeteciliğin ve basın özgürlüğün sanık sandalyesine oturtulduğunu ifade etti.
Mavioğlu, “Dünün savcıları Oda TV’de Ergenekon’la bağ kurma çabasında iken bugünün savcıları FETÖ, PKK, DHKP-C ile gazeteciler arasında örgüt ilişkisi arıyor. Unutulmamalı ki 150’ye yakın gazetecinin cezaevinde olduğu bir ülkenin ne denli demokratik bir ülke, ne kadar hukuk devleti olduğu tartışmaya açıktır. Biz, dün olduğu gibi bugün de adalet istiyoruz. Biz, dün olduğu gibi basın ve ifade özgürlüğünün serbest olmasını istiyoruz. Biz, dün olduğu gibi bugün de gazetecilerin serbest bırakılmasını istiyoruz,” dedi.
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024