Türkiye’de siyasi gündemin önemli konularından biri, seçim süreçlerindeki şeffaflık ve seçmen profillerinin netliği üzerine yoğunlaşmış durumda. CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a yönelttiği sorulara tatmin edici yanıtlar alamadığını belirtti. Gürer’in soruları, 14 Mayıs 2023 tarihinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri ile 28 Mayıs 2023’te yapılan ikinci tur Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanan seçmen gruplarına ilişkindi.
Gürer, özellikle yabancı uyruklulara verilen Türk vatandaşlığının sayısındaki artışa ve bu kişilerin seçimlerdeki rollerine dikkat çekti. Adalet Bakanı’na verdiği soru önergesinde, yurt dışında oy kullanan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ülkelere göre dağılımı, seçmen sayısı ve Türkiye’de doğmamış vatandaşların seçmen profili gibi konulara ilişkin ayrıntılı bilgiler talep etti. Bakan Tunç’un yanıtları, seçmen kütüklerinin adres kayıt sistemine dayalı olarak düzenlendiğini ve seçim dönemlerinde güncellendiğini vurgulasa da, Gürer bu yanıtları yeterli bulmadı ve özellikle Türkiye’de doğmamış vatandaşlar ve vatandaşlık kazanmış kişilerin seçmen profilinin açıklanmamış olmasını eleştirdi.
Gürer’in ifadelerine göre, bu verilerin paylaşılmaması, seçim süreçlerindeki şeffaflığa gölge düşürüyor ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak oy kullanan seçmenlerin profiline dair bilgi eksikliği, özellikle yurt dışından vatandaşlık alan kişilerin sayısı konusunda ciddi belirsizlik yaratıyor. Gürer, seçim sonuçlarını etkileyebilecek bu önemli konuda daha fazla şeffaflık talep ediyor ve vatandaşlık kazanmış yabancıların sayısının, doğdukları ülkelerin ve seçimlerde nasıl bir rol oynadıklarının net olarak açıklanması gerektiğini vurguluyor.
Bu tartışma, demokratik süreçlerin temel taşlarından biri olan seçim şeffaflığının, sadece Türkiye için değil, tüm dünya demokrasileri için ne kadar hayati olduğunu gösteriyor. Seçmen kütüklerinin doğruluğu ve güncelliği, göçmenlik, entegrasyon ve ulusal kimlik gibi daha geniş meselelere de dokunuyor. Gürer’in dile getirdiği endişeler, modern demokrasilerin değişen seçmen yapısını şeffaflık ve seçim sistemine duyulan güven ile nasıl dengeleyeceği konusunda ciddi bir tartışma gerektirdiğini ortaya koyuyor.
Son olarak, Gürer’in vurguladığı gibi, şeffaflık sadece prosedürel bir zarafet değil, demokratik meşruiyetin hayati bir unsuru ve seçim süreçlerine duyulan güvenin inşası ve sürdürülmesinde kilit bir rol oynuyor. Türkiye’nin bu karmaşık meseleleri ele alış biçimi, global demokratik yönetişimdeki geniş trendlerin bir göstergesi olarak uluslararası toplumun ilgisini çekmeye devam edecek.