Siyaset bilimci ve yazar Murat Sevinç, Diken’de yayımlanan köşe yazısında, Türkiye’de Kürt meselesi ve seçim tartışmalarının “insanı silen” bir dile sıkıştığını belirterek, hem iktidarın hem muhalefetin sorunu çoğu zaman yalnızca oy hesabına indirgediğini söyledi. Sevinç, “Hiç kimse yalnızca seçmen değil; insan ve yurttaşız. Kürt sorununu konuşmak için akla en son gelmesi gereken sıfat belki de seçmenliktir,” diyerek güncel CHP–DEM polemiğinin siyasal dili nasıl daralttığını analiz etti.
İnsan Unutan Siyaset Dili: Kürt Seçmen Tek Tipleştiriyor
Sevinç, Türkiye’de yıllardır tekrar eden bir siyaset alışkanlığına dikkat çekiyor: Kürtlerin, seçim dönemlerinde homojen bir “oy kümesi” gibi ele alınması. Yazıda, Türk seçmenin sınıfsal, kültürel, ideolojik çeşitliliği üzerinden yapılan değerlendirmelerin Kürtlere gelince yerini “imtiyazsız ve sınıfsız kaynaşmış bir kitle” algısına bıraktığı vurgulanıyor.
Sevinç, 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerini örnek göstererek, muhalefet adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır’da aldığı oyun İzmir’den fazla olmasına rağmen Kürt seçmenin hâlâ “şüpheyle, önyargıyla ve çoğu zaman ithamla” anıldığını hatırlatıyor.
Bu yaklaşımın arka planında ise seçimlere dair kronik bir zihniyet sorunu bulunduğunu belirtiyor: Kürtlerin oy davranışının olası ittifaklar, hesaplar ve pazarlıklar üzerinden konuşulması; Kürt’ün yurttaş, komşu, çalışan, emekçi, sanatçı, kültür taşıyıcısı kimliğiyle değil, “oy matematiğiyle” var edilmesi.
CHP–DEM Gelirimi: “Seçim İmaları Siyaseti Daraltıyor”
Sevinç’e göre son haftalarda CHP ile DEM Parti arasında komisyon tartışmalarıyla başlayan gerilim, yine aynı handikaba sürüklendi: tartışmaların odağı çok hızlı biçimde “ilk seçimdeki oylar”a kaydı.
Yazar, bu tür imaların hem partilerin sağlıklı müzakere yürütmesini zorlaştırdığını hem de Kürt meselesinin derinliğini gözlerden sakladığını söylüyor. Ona göre mesele yalnızca bir siyasi parti arasındaki taktik çatışması değil; yıllardır süren demokratikleşme tartışmalarını geriye çeken, Türkiye’nin çoğulculuğunu daraltan bir dil kalıbı.
Sevinç, “Dereyi görmeden paçayı sıvamak, seçim gününe daha aylar varken her şeyi oy hesabına indirmek, seçmeni partilerin kölesi gibi görmek… Bunların hepsi meseleyi çarpıtan yaklaşımlar,” diyor.
“Kürt ve Türk, Önce İnsan: Sorunu Konuşmak İçin Seçmelik Yetmez
Sevinç, yazının en güçlü bölümünde, kimliklerin ve aidiyetlerin nasıl oluştuğunu anlatırken insanı merkeze koyuyor. Marx’tan alıntı yaparak, insanların eylemlerinin kendi tarihsel ve toplumsal koşulları içinde belirlendiğini hatırlatıyor.
Kürt meselesini yalnızca “verilen oy” düzleminde konuşmanın hem ahlaki hem politik bir yanlış olduğunu savunan Sevinç, Kürtlerin bu ülkenin yurttaşı ve ortak kültürün taşıyıcısı olduğunu vurguluyor:
“Bir Kürt beni yalnızca oy verme kabininde basacağı mühür nedeniyle ilgilendirmiyor. Aynı toprağın insanıyım; dilini işitmek, romanını okumak, müziğini dinlemek, kültüründen yararlanmak istiyorum. Eşit yurttaşlık bunu gerektirir.”
Yazar, hakların bir kesim tarafından diğerine “bahşedilecek” imtiyazlar olmadığını, eşit yurttaşlığın toplumdaki herkesin sorumluluğu olduğunu belirtiyor.
Sonuç: Siyaset Dilinin Yeniden Kurulması Şart
Sevinç’e göre Türkiye’nin temel meselelerinden biri, Kürt meselesinin “dürüstçe” konuşulamaması. Bunun önündeki engellerden biri de siyasetin, insanı değil seçmeni merkeze alan dar bakışı. Hem iktidarın hem muhalefetin bu dil kalıbını aşmadıkça demokratik bir ortak yaşam hayalinin zayıf kalacağını söylüyor.
CHP ve DEM’in güncel polemiklerinde de asıl kaygının “seçim günü”ne kilitlenmesi, bu sorunun güncel bir yansıması olarak değerlendiriliyor.
Kaynaklar: Murat Sevinç, Diken, “Türk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş”











