Onurlu ve Haysiyeli Yaşam Hakkı:  “Zehra Kurtay’ın Talepleri Kabul Edilsin”

Fransa’da yaşayan politik mülteci Zehra Kurtay, 3 Temmuz 2025’ten bu yana süresiz açlık grevinde. Yasal statüsünün tanınması ve politik mültecilik hakkının kabul edilmesi için başlattığı direniş bugün 100. gününe yaklaşırken, Fransa makamlarının sessizliği sürüyor.
Kurtay’ın açlık grevi, yalnızca bireysel bir mücadele değil; Avrupa’daki tüm siyasi sığınmacıların başının üzerinde sallanan “Demokles’in Kılıcı” haline gelen oturum hakkı meselesini de yeniden gündeme taşıyor.

Zehra Kurtay’ın durumunu aktaran Nokta Haber Yorum yazarı Arzu Torun, Fransa’dan yaptığı değerlendirmede şunları vurguluyor:

“Zehra’nın açlığı yalnızca kendi yaşamına değil, bütün siyasi mültecilerin onuruna, hak arayışına tutulmuş bir aynadır. Çünkü bugün oturum hakkı, birçok ülkede bir tehdit ya da şantaj aracına dönüştürülmüş durumda. İnsanlar sessiz kalıyor, çünkü gurbet ellerinde ‘başım belaya girmesin’ korkusu yaygın. Ama sessizliğin bedelini çoğu zaman en ağır biçimde yine bizler ödüyoruz.”

Torun’un vurguladığı üzere, Avrupa ülkelerinde yaşayan çok sayıda siyasi mülteci, yasal statü belirsizlikleri nedeniyle kaçak çalışmaya, tarikat veya suç örgütlerinin ağına düşmeye, ya da can güvenliği bulunmadığı halde ülkesine dönmeye zorlanıyor. Bu durum yalnızca ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda insan hakları ihlali olarak değerlendiriliyor.

Ajanlaştırma ve Şantaj Politikaları

Torun, özellikle son yıllarda mültecilere yönelik ajanlaştırma girişimlerinin arttığını belirtiyor.

“Birçok kişi yalnızlaştırma politikalarıyla direncinden koparılıyor. Ardından dolaylı veya doğrudan biçimlerde ajanlaştırılmaya zorlanıyor. Bu, en temel insanlık onuruna yönelik bir saldırıdır.”

Yazar, bu baskıların çoğu zaman “ya ülkenin hapishanelerine geri dön, ya da ihanet et” ikilemine dönüştüğünü söylüyor ve bu politikaları “ya sıtma ya ölüm” anlayışıyla özetliyor.

“Cenevre Sözleşmesi Uygulansın”

Torun, 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin siyasi mültecilerin korunmasına dair açık hükümler içerdiğini hatırlatarak Avrupa devletlerine çağrıda bulundu:

“Bizler bu sözleşme gereğince sığınma hakkına sahibiz. Ancak ırkçılığın yükseldiği bir dönemde bu haklar fiilen askıya alınmış durumda. Avrupa ülkeleri, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni ve kendi yasalarını çiğniyor. Siyasi mültecilerin oturum hakkı bir lütuf değil, en doğal hakkıdır.

Torun ayrıca, Fransa’nın 1789 “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi” ile doğan evrensel değerlere atıf yaparak şu ifadeleri kullandı:

“Fransa’nın devrimci mirası, bugün sokaklarda açlık grevinde olan bir kadının feryadında yeniden sınanıyor. Zehra Kurtay’ın talepleri kabul edilmeli, onurlu bir yaşam hakkı güvence altına alınmalıdır.”

“Onurlu Yaşamdan Vazgeçmiyoruz”

Arzu Torun yazısında, politik mültecilerin yalnızca hayatta kalma değil, onurlu bir yaşam mücadelesi verdiğini vurguladı:

“Bizler ülkemizi terk ettik ama ülkemizi sevmediğimiz için değil. İşkenceler, uzun hapis cezaları ve ölüm tehditleri bizi göçe zorladı. Bugün bulunduğumuz ülkelerde entegre olmaya, üretmeye, öğrenmeye çalışıyoruz. Ancak tüm bu çabalara rağmen üzerimizde sürekli bir baskı var. Onurumuzdan ve haysiyetli bir yaşamdan vazgeçmiyoruz.”

Torun, farklı siyasi görüşlerden insanların bu konuda birleşmesi gerektiğini de ifade etti:

“Zehra Kurtay’ın politik görüşlerini paylaşmak zorunda değiliz, ama burada bir insan hakları ihlali var. Her insan, kim olursa olsun, onurluca yaşama hakkına sahiptir.”

“Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz”

Son olarak Arzu Torun, yazısını şu sözlerle bitiriyor:

“Siyasi mülteciler olarak onurlu bir yaşam talep ediyoruz. 21. yüzyılın çağdaş köleleri değil, eşit yurttaşlar olmak istiyoruz. Oturum hakkı, başımızın üzerinde sallanan bir Demokles’in Kılıcı olmaktan çıkarılmalı. Direnme hakkımız, en temel yurttaşlık hakkımızdır.
Bu dünya bizim, bu gezegen bizim. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz. Kurtuluş yok tek başına!”