“Gövdemiz besin açlığına, ruhumuz haz açlığına delice tutkundur.”
(S. Freud)
Ben, yani açlık, her türlü çağrılmanın olağan hali.*
Basit -sadece- yeme içme anlamındaki bir açlıktan değil, en geniş anlamdaki kişi açlığından (cinsel açlık, kültürel açlık dâhil) bahsetmek istiyorum.
Tüm ömrüm, eksikliğine başka bir isim aramakla geçti. İnsana dair olan, gerek duygusal, gerek biyolojik, gerek kültürel, maddi manevi ne varsa tümü açlık duygusundan yaratıldı. İnsanın en temel duygusudur açlık. Kişinin davranışlarına, karakterine, varlığına kök salar; iç ve dış dünyasını birleştirir. İnsanın açlığıyla imtihanı karakterini belirler. Kendisini böyle güzelleştirir ya da çirkinleştirir. Uygarlık, insanın açlığına verdiği cevabın bir sonucu oldu. İnsanın açlığına sesleniş biçimi nasılsa, yaşama biçimi de ona göredir.
Açlık cehennemimiz, açlık cennetimizdir… Entelektüelin gelişi, aydının gidişi; işçinin alın terinin temeli… Gözleri kör eden, bazen açan… Elimde net delillerim var! Açken biz, biz oluruz (bir reklam, açken biz, biz değiliz diyordu). Acıkınca, varlığımızda eksik olanı hatırlar, tamamlanmayı isteriz… Durmaz bir türlü; hatırlatır kendini; sonunda bir çeşit kayık gelip alana kadar.
Beni seveceğini bilmiyordum bu kadar. Gözlerinde bir işmar bir işmar. Beni sevdikçe başım aklanıyor, hayatım oluyor sonra. Her ne olduysam o beni sevdi diye oldum. Böyle bir sırrı oturtmuş ömrümün tam orta yerine.
Şifaya giden yolu, Vargit çiçeğini, bir başka olasılığın olası olmadığını bize başka ne gösterir ki açlıktan başka.
İnsanın, açlığı lekesiz gidermesi ne mümkün…. Ne var ki onu lekesiz tatmak da olasılık dışıdır. Açlığın, insana sağladığı bilgeliği, hangi bilge sunabilir ki.
Kişilere yeni bir insan ruhu kazandıran, açlığın derecesi oldu hep. Bir biçimiyle açlık hissi bizi bir an olsun terk etmeyen en kadim histir… Ne de olsa, uygarlığa ihtiyaç duyduğu yakıtı sağlayan vazgeçilmez nimet o!
O nedenle açlığa ihtiyaçkarız!
O nedenle yaşama değişik anlamlar veririz.
O nedenle açlığın kavramlarıyla düşünürüz.
Söylediğim manada açlık, şiirin maddesidir; varsa yalanım söylesin biri. Başka bir isim aradım ona, bulamadım; açlık, açlıktı işte.
Açlık bizi alçaltmaya da yüceltmeye de en yeterli olandır.
Evet, işte böyle, açlığın öğütleri hikmetle dolu; talepleri, “çok güzel hareketler” için paha biçilmez…
Açlığımız, bağımsızlığımızı çalan ve bizi kullanma yetkisini tekeline alan…
Açlığın ahlakıyla çizmişiz yolumuzu bir kere.
Ben, yani açlık, her türlü çağrılmanın olağan hali!
İnsanı yemeye, içmeye, bilmeye, öğrenmeye, giyinmeye, sevişmeye, üremeye; son tahlilde “medenileşmeye” çağıran açlık…
“Sokaklarda yitirmiş, cebimde bulmuşum/ama açlar söylemiş, sokaklar böyleymiş./ Ama sizin adınız ne, benim dengemi bozmayın” (T. Uyar)
Şimdi siz anladınız mı beni?
- Her Türlü Çağrılmanın Hali: Açlık - 26 Ağustos 2025
- Olay Yeri, Girilmez - 8 Ağustos 2025
- Yaşama Alışmak Lazım(mı) - 13 Temmuz 2025