Nuh Mercimek’in Ateşe Verdiği Çığlığı

Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinde, belediye binasının önünde kendini ateşe veren Nuh Mercimek
Bir insanın, bir babanın, bir yurttaşın yaşamı böyle mi sığar bir cümleye?
Oysa o ateş, yalnızca bir bedenin değil, deprem bölgesinde çığlıkları duyulmayan binlerce insanın yanışının adıydı.

Beş çocuğunun yüzüne bakıp “bugün ne götürsem eve” diye düşünen, kapı kapı dolaşıp iş arayan, başvuru yaptığı kurumların sessiz koridorlarında ömrü eriyen bir adamdı Mercimek. Şimdi geriye sorulmamış sorular, yarım kalmış hayatlar ve büyük bir vicdan borcu kaldı.

Bir Babayı Ateşe Sürükleyen Kutuplaşmış Yoksulluk

Toplum Yararına Program’a başvurmuştu. Bir umut…
Ama işe başlamasının üzerinden çok geçmeden “dört gün gelmediği” gerekçesiyle işten çıkarıldı.
Dört gün! Bir insanın bütün yaşamını değiştiren dört gün…

Oysa TYP’ler zaten geçici bir soluk, teselli niteliğinde bir çalışma biçimi. İnsanlar burada çalışırken bile yarınlarından emin değiller. Deprem bölgesinde işsizlik oranı resmi rakamlara bile sığmayacak kadar yüksek; kayıt dışı, güvencesiz, günübirlik yaşam mücadelesi ise kimsenin rapor tutmadığı bir karanlık.

Mercimek, işten atıldığını duyunca Belediye Başkanı Koray Kıraç ile konuşmak istedi. Bir açıklama, bir ihtimal, bir insanlık… alamadı. İddiaya göre güvenlik görevlileri tarafından darp edildi. Onuru incindi, son umudu kırıldı.

Bir insanın darbedilmesi yalnızca bedenine değil, hayatına indirilen bir darbedir.

Depremin Enkazı Yalnız Binaların Altında Değil

CHP Kahramanmaraş İl Başkanı Ünal Ateş’in sözleri, bu trajedinin arka planındaki acı tabloyu açığa çıkarıyor:

“Deprem bölgesinde insanlar evine ekmek götüremiyor.”

Depremin ilk yıkımı evleri aldı.
İkincisi umutları…
Şimdi de işsizlik, borç, çaresizlik üçüncü bir yıkım olarak insanların üzerine çöküyor.

Tekstil fabrikaları kapanıyor.
İstihdam yok.
Borçlar artıyor.
İnsanlar günübirlik işlerin ardından koşmaktan yorulmuş durumda.

Bütün bunlar olup biterken, bir milletvekili çıkıp ekonomik kriz yok, sıkıntı yok diyebiliyor.
Nuh Mercimek’in alevlere yürüyen bedeni, işte tam da bu cümlelerin yalan olduğunu haykıran bir kanıt gibi önümüzde duruyor.

Nuh’un Yalnızlığı

Duyulmak için insan kendini yakar mı?
Bu ülkenin yoksulları, işsizleri, güvencesizleri bu sorunun cevabını acı bir biçimde biliyor.

Nuh Mercimek, devletin koruması altındaki bir vatandaş değil, kendi kaderine terk edilmiş bir nüfus numarası gibiydi.
Gittiği kurumlarda muhatap bulamadı.
Kentine iş bulamadı.
Sesine cevap bulamadı.

Bir baba, çaresizliğini belediye önünde ateşe verdi.
Biz ne yaptık?
Ortalama iki gün konuşup unuttuk.

Belki de en acısı bu: Yoksullar ölür, biz alışırız.

Bir Hikâye Değil, Bir Uyarı

Nuh Mercimek’in hikâyesi bir istisna değil; deprem bölgesinde ve Türkiye’nin dört bir yanında büyüyen bir yarığın işareti. İşsizliğin ne olduğunu bilmeyenler için bir istatistik; yaşayanlar için ise boğaza sarılan bir el, masada aç duran bir tabak, çocukların sürdürülmeye çalışılan bir geleceğidir.

Bu olay, Türkiye’nin sosyal devlet olma iddiasını sınayan bir kırılma anı aslında.
Bir ülke, yoksulunun çığlığını duymuyorsa;
Bir devlet, yurttaşını korumak yerine yalnız bırakıyorsa;
Siyaset, işsizlik ve yoksulluğu yalnızca tartışma konusu yapıyorsa…

O zaman sorun yalnızca ekonomik değildir; insanlığın kendisinde bir gedik açılmıştır.

Geride Kalanlar ve Yapılmayanlar

Nuh’un beş çocuğu şimdi neye tutunacak?
Bir insan canını alacak kadar derin bir çaresizliğe sürüklenmişse, orada yalnız bireysel değil, toplumsal bir suç vardır.

Bu nedenle:

– TYP süreci incelenmeli,
– Darp iddiaları araştırılmalı,
– Belediyenin ve yerel yönetimlerin sorumluluğu sorgulanmalı,
– Deprem bölgesindeki işsizlik politikaları yeniden ele alınmalı.

Çünkü bu ülkede kimse, bir daha kendini ateşe vererek duyulmaya çalışmasın.

Nuh Mercimek’in ölümü bize bir gerçeği hatırlatıyor:
Yoksulluk yalnızca bir ekonomik veri değil, insanın canına kast eden bir mekanizmadır.

Ve o mekanizmanın altında ezilen bir insan daha toprağa düştü.

Biz bu ateşi söndürecek bir söz söylemezsek, yarın başka Nuh’lar da yanacak.

Bu ülkenin sokaklarında yalnızca insanlar değil, umut da yanıyor.