Diyanet’ten “Köye Gidin” Çağrısı: Tatil Anlayışında Yeni Vurgu

Diyanet İşleri Başkanlığı, son cuma hutbesinde tatil kültürüne dair sert uyarılar yaptı. “Müslümanın tatili de çalışması gibi helal ve ahlaki sınırlar içinde olmalıdır” vurgusuyla başlayan hutbede, günümüz tatil anlayışının lüks ve israfla dolu olduğu, “helal-haram hassasiyetinden uzaklaştığı” iddia edildi.

Diyanet, “makbul tatil” olarak köy ve memleketi keşfetmeyi, “şehit kanlarıyla yoğrulmuş vatanın tarihi ve doğal güzelliklerini çocuklara tanıtmayı”, ayrıca akraba ziyaretlerini ön plana çıkardı. Hutbede çocukların tatillerde dini, sosyal ve kültürel faaliyetlere yönlendirilmesinin önemine dikkat çekildi.

“Tatilde Kulluğu Unutmayalım” Uyarısı ve Sosyal Sorumluluk Vurgusu

Hutbe metninde, tatilin sadece dinlenme değil, aynı zamanda “dinî, ahlaki ve sosyal sorumluluklarımızı hatırlama” dönemi olduğu belirtildi. “Tatilleri, kulluğumuzu unuttuğumuz, günahlara kapı araladığımız zamanlara çevirmeyelim” çağrısı yapıldı.

Özellikle anne-baba ve akraba ziyaretlerinin, sıla-i rahim bağlarının güçlendirilmesinde önemli olduğu ifade edildi. Böylelikle tatilin sadece bireysel keyif değil, toplumsal bağları kuvvetlendiren bir zaman dilimi olması gerektiği vurgulandı.

Yoksulluk Gerçeği ve Tatil Anlayışındaki Uçurum

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri, halkın büyük kesiminin tatil yapma imkânına sahip olmadığını ortaya koyuyor. Geçen yıl yaz sezonunda seyahat edenlerin çoğunluğu ya akraba evlerinde kalırken, otel ve pansiyonlar üçüncü sırada yer aldı.

TÜİK’e göre, ebeveynlerin yüzde 49’u çocukları için bir haftalık tatil masraflarını karşılayamıyor. 2024 Aralık’ında açıklanan yoksulluk raporu ise fertlerin yüzde 57,5’inin evden uzak bir tatil için gerekli harcamayı karşılayamadığını gösteriyor.

Bu tablo göz önüne alındığında, Diyanet’in lüks tatillere yönelik eleştirileri bir yandan gerçeklerle örtüşürken, diğer yandan kurumun üst düzey bürokratlarının lüks yaşam tarzı ve pahalı seyahatleriyle büyük bir çelişki oluşturuyor.

Diyanet’in Lüks Harcamaları ve Tatil Eleştirisi Arasındaki Çelişki

Diyanet, hutbelerinde “helal-haram hassasiyeti” vurgusu yaparken, Başkan Ali Erbaş’ın makam aracı olarak aldığı lüks Audi A8 ve yurt dışı gezileri sık sık eleştiri konusu oldu. Bu araç tartışmalar sonrası “garajın 150 metre ilerisindeki bir depoya kaldırıldı” açıklamasıyla gündeme geldi.

Erbaş’ın Kazakistan’daki etkinliğe altı kişilik heyetle katılması ve sonrasında Arnavutluk ile Sırbistan ziyaretleri, kamu kaynaklarının kullanımıyla ilgili soru işaretlerini artırdı.

Öte yandan, 2024 yılında İstanbul’da lüks bir otelde düzenlenen İsrail’in Filistin katliamını kınama etkinliği ve Diyanet’in merkez hizmet binasında milyonluk tadilatlar dikkat çekti. Bu tadilatlar arasında “otel konseptli misafirhane” yenilemesi de yer aldı.

Diyanet ve İktidarın Tatil Meselesi: Kırsala Dönüş Üzerine Bir Strateji

AKP iktidarının tabanındaki kırılmalar ve kentlerde yaşanan çözülmeler, Diyanet’in hutbesine yansıyan bir stratejiyi ortaya koyuyor. Kırsal ve köy hayatına dönüş çağrısı, aslında muhafazakâr seçmeni şehir hayatının modernleşme ve tüketim kültüründen uzaklaştırıp, geleneksel değerlerle yeniden buluşturmayı hedefliyor.

Diyanet, köylerde “şehit kanlarıyla yoğrulmuş cennet vatan” vurgusuyla, AKP’nin ideolojik tabanını güçlendirmeyi, genç kuşakların “geçmiş değerlerle” buluşmasıyla iktidarın çözülmesini engellemeyi amaçlıyor olabilir.

Bu yaklaşım, şehirlerde AKP’ye yönelen eleştiriler ve “tüketimle yozlaşma” algısına karşı bir müdahale biçimi olarak okunabilir. Ancak bu stratejinin, ekonomik zorluklar nedeniyle zaten kısıtlı olan tatil imkanlarını genişletmeyeceği; aksine, vatandaşın tatil seçeneklerini daraltacağı da göz ardı edilmemelidir.

Tatil mi, Siyasi Mesaj mı?

Diyanet’in bu cuma hutbesinde dile getirdiği tatil uyarıları, ekonomik gerçekler ve kurumun kendi harcama pratikleriyle çelişkiye düşüyor. Tatil anlayışına getirilen dini ve ahlaki sınır vurguları, sadece bireysel tercihleri değil, aynı zamanda siyasi bir söylemi de yansıtıyor.

Vatandaşın “tatil hakkı”nı genişleten somut politikalar yerine, sembolik ve biçimsel tavsiyelerle gündemi şekillendirmek, iktidarın sosyal tabanını koruma çabası olarak okunabilir. Bu noktada, tatil çağrısının arkasındaki siyasi motivasyonun farkında olmak ve gerçek sosyo-ekonomik koşullara odaklanmak gerekiyor.