Türkiye’de siyaset uzun süredir sadece meydanlarda, ekranlarda ya da parti binalarında değil; sofralarda, mutfaklarda, pazar tezgâhlarında ve market raflarında da yapılıyor. Enflasyonun gündelik yaşamı belirlediği, alım gücünün her geçen gün eridiği bir ortamda, iktidarın geliştirdiği her yeni ekonomi hamlesi doğrudan vatandaşın sofrasına dokunuyor.
Son günlerde gündeme düşen “Cumhur Reyonu” iddiası da bunun bir örneği. İddiaya göre zincir marketlerde devlet destekli özel reyonlar açılacak ve bu bölümler “Cumhur Reyonu” adıyla tanımlanacak. İktidarın bunu bir tür “vatandaşa ucuz ürün sunma” girişimi olarak pazarlayacağı konuşuluyor. Ancak daha isimlendirme aşamasında bile bu reyonlar, bir ekonomik düzenleme olmanın ötesine geçip siyasi bir mühendislik aracına dönüşmüş durumda.
CHP’den Sert Tepki: “Bereket Değil, Kriz Getirecek”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Erhan Adem, konuya ilişkin yaptığı açıklamada çok net konuştu: “Cumhur Reyonu milletin sofrasına bereket değil, yeni bir kriz getirecektir.” Adem’e göre sorun sadece enflasyon ya da fiyat artışları değil; sorun, iktidarın enflasyonla mücadele yöntemini market raflarına siyasi etiket yapıştırmakta aramasında.
Adem, açıklamasında çözümü de işaret ediyor: çiftçiyi desteklemek, ithalata bağımlılığı azaltmak, maliyetleri düşürmek ve üretimi artırmak. Yani kökten, yapısal bir tarım politikası olmadan marketlerde yeni reyonlar açmak en fazla günü kurtarır; asıl sorunları çözmez.
Buradaki asıl mesele, Türkiye’nin tarım ve gıda alanında yaşadığı bağımlılık sarmalı. Yağda, şekerde, buğdayda, mercimekte ve hatta saman gibi en temel ürünlerde bile ithalata mecbur bırakılan bir ülkenin, kendi rafına “Cumhur” etiketi koyması gerçeği değiştirmiyor.
İktidarın Gıda Üzerinden Rıza Arayışı
“Cumhur Reyonu” iddiasını seçim öncesi stratejilerin bir parçası olarak okumak gerekiyor. İktidar, geçmişte de benzer adımlar attı: Şehir merkezlerinde kurulan “ucuz sebze-meyve tanzim satış noktaları” bunun en bilinen örneği. O dönem de uzun kuyruklar, sınırlı ürün çeşitliliği ve fiyatlardaki kısa vadeli düşüşün ardından bu standlar sessizce ortadan kalkmıştı.
Bugün yaşanan farklı değil. Market raflarının bir köşesinde “Cumhur Reyonu” adı altında sınırlı sayıdaki ürünü görece ucuz sunmak, vatandaşın en temel ihtiyacına siyasi etiket yapıştırmaktan öteye geçmiyor. CHP’li Adem’in de altını çizdiği gibi, bu model vatandaşın kendi vergisiyle oluşturulan bütçeyi, iktidarın oy avcılığı için kullanmasından ibaret.
İktidar böylece bir taşla iki kuş vurmak istiyor: Hem enflasyonun yarattığı toplumsal öfkeyi geçici olarak yatıştırmak, hem de “Cumhur” kavramını gündelik yaşamın en sıradan alanına kadar taşıyarak siyasal kimliği pekiştirmek.
“Fiyatı Belirleyen Ankara Değil, Dolar”
Erhan Adem’in açıklamasında özellikle dikkat çeken bir ifade var: “Fiyatı belirleyen Ankara değil, dolar kurudur.” Bu cümle, Türkiye’deki yapısal ekonomik krizin özünü özetliyor.
Türkiye uzun süredir tarımsal üretimde dışa bağımlı. Gübre, mazot, tohum ve ilaç gibi üretim girdilerinin önemli bölümü ithal ediliyor. Dolar kurundaki her dalgalanma doğrudan çiftçinin maliyetine, dolayısıyla da sofraya yansıyor. Dolayısıyla Ankara’da alınan kararların, market rafındaki fiyatlar üzerinde sınırlı etkisi var.
Üstelik bu bağımlılık zinciri sadece üretim maliyetlerinde değil; doğrudan ürünlerde de geçerli. Buğdaydan nohuda, mercimekten mısıra kadar birçok temel gıda ürünü dışarıdan ithal ediliyor. Hal böyle olunca, Ankara’nın market rafına “Cumhur” etiketi yapıştırması, vatandaşın ödediği fatura üzerinde hiçbir gerçek iyileştirme yaratmıyor.
Tarım Kredi Deneyimi: Pahalıya Mal Olan “Ucuzluk”
CHP’nin eleştirilerinde öne çıkan bir diğer nokta da Tarım Kredi Kooperatif Marketleri deneyimi. İktidar, bir dönem bu marketleri “ucuz ve güvenilir gıda” adresi olarak tanıttı. Ancak bugün tablo tam tersi: Vatandaşın sık sık dile getirdiği üzere Tarım Kredi Marketleri, zincir marketlerden daha pahalı hale geldi.
Bu tablo, “Cumhur Reyonu” projesinin de benzer bir akıbetle karşılaşacağına işaret ediyor. Çünkü sorun marketin adı değil, üretim zincirindeki yapısal bozukluk. Çiftçinin desteklenmediği, maliyetlerin düşürülmediği, ithalat bağımlılığının kırılmadığı koşullarda devletin marketçilik oynaması sadece bürokrasiyi ve yolsuzluğu artırıyor.
Popülizmle Ekonomi Politikası Arasında Sıkışma
“Cumhur Reyonu” projesi aslında AKP iktidarının popülizmle ekonomi politikası arasındaki sıkışmışlığını da gösteriyor. Bir yanda döviz kurları, dış ticaret açığı ve tarımsal üretimdeki çöküşle yüzleşmek zorunda olan bir ekonomi; diğer yanda seçmen karşısında güçlü görünmek zorunda olan bir siyasal iktidar.
Bu sıkışmayı aşmanın yolu yapısal reformlar olmalıydı. Ancak reformların kısa vadede sandığa yansımayacağını bilen iktidar, tercihini popülist adımlardan yana kullanıyor. Tanzim satış standları, Tarım Kredi Marketleri ve şimdi de “Cumhur Reyonu” bunun zincir halkaları.
Bu yöntemler belki birkaç günlüğüne “ucuz ürün” görüntüsü yaratabilir. Ama enflasyonun, döviz kurunun ve ithalat bağımlılığının belirlediği bir ekonomide bu adımlar kalıcı çözüm sunmuyor. Vatandaş kısa sürede fiyatların yeniden arttığını görüyor ve hayal kırıklığı büyüyor.
“Cumhur” Kavramının Siyasallaştırılması
Bir diğer kritik nokta ise kavramsal tercih. “Cumhur Reyonu” ifadesi, “Cumhur İttifakı” ile doğrudan özdeşleşen bir kavramı gündelik yaşamın en sıradan alanına taşıyor. Böylece market rafları bile siyasi bir mesajın aracı haline geliyor.
Bu durum, devletin tarafsızlığı ilkesini de zedeliyor. Vatandaşın vergisiyle oluşturulan bütçeden, belirli bir siyasi ittifakın adını taşıyan reyonlara kaynak aktarılması, kamu gücünün partizan kullanımına bir örnek teşkil ediyor. CHP’nin “oy avcılığı” eleştirisi tam da bu noktada anlam kazanıyor.
Çiftçi Desteklenmeden Sofra Kurtulmaz
Türkiye’nin tarımda yaşadığı kriz, sadece bugünün değil, uzun yılların birikimi. 1980’lerden itibaren uygulanan neoliberal politikalar, tarımda kendi kendine yeterlilikten uzaklaşmaya yol açtı. 2000’lerde ise bu tablo daha da derinleşti. Çiftçi desteklenmedi, üretim maliyetleri arttı, ithalat teşvik edildi.
Bugün geldiğimiz noktada Türkiye, kendi üreticisini ayakta tutamayan ama ithalatla günü kurtarmaya çalışan bir ülke konumunda. Bu tablo değişmeden sofradaki fiyatlar düşmeyecek. “Cumhur Reyonu” gibi adımlar ise sadece semptomları geçici olarak gizleyen pansumanlar olacak.
Market Rafına Etiket Değil, Tarlaya Destek
“Cumhur Reyonu” tartışması bize bir kez daha şunu gösteriyor: Enflasyonla mücadele market raflarına siyasi etiket yapıştırmakla değil, tarladan sofraya uzanan üretim zincirini adil ve sürdürülebilir biçimde yeniden kurmakla mümkün.
Çiftçiye gerçek destek verilmeden, ithalata bağımlılık azaltılmadan, üretim maliyetleri düşürülmeden ve tarımda planlama yapılmadan hiçbir reyon vatandaşın sofrasına kalıcı bereket getirmeyecek.
Bugün iktidarın yaptığı, vatandaşın vergisiyle oluşan bütçeyi bir seçim kampanyası aracına çevirmekten ibaret. Ama ne raflardaki “Cumhur” etiketi, ne de üç beş kuruşluk indirim, vatandaşın cebindeki yangını söndürecek.
Türkiye’nin ihtiyacı, market raflarında yeni bir isim değil; çiftçinin alın terini değerli kılan, sofraya hakkaniyetli ve kalıcı bir bolluk taşıyan bir tarım politikasıdır.
- “Cumhur Reyonu”: Market Raflarında Siyasetin Etiketi - 21 Ağustos 2025
- Türkiye’de Geniş Tanımlı İşsizlik AB’nin Üç Katı - 20 Ağustos 2025
- Ozan Bingöl: TRT Bandrol Ücretleriyle Vatandaştan 11,5 Milyar Dolar Toplandı - 15 Ağustos 2025