Yargı Reformu Adı Altında, Kelepçeli Demokrasi

İktidarın yargıda reform adı altında atığı her adım toplumun büyük bir kesimini rahatsız ediyor. Bu değişikliklerin, yargının bağımsızlığına, tarafsızlığına ve adalete erişim hakkına zarar verdiği ileri sürülüyor. İktidarın yargı reformu saygın hukukçular ve demokratik kamuoyu tarafından eleştiriliyor. Bu eleştirilerin temelinde, bu girişimlerin yargının bağımsızlığına, tarafsızlığına ve adalete erişim hakkına zarar verdiği görüşü yatıyor.

Yargı Reformu Stratejisi Belgesi ve İnsan Hakları Eylem Planı

Yargı reformu stratejisi belgesi, 2019 yılında Cumhurbaşkanı tarafından kamuoyuna duyuruldu. Belge, demokrasi, insan hakları ve özgürlükler, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, adalete erişim gibi konularda 9 amaç, 63 hedef ve 256 faaliyet belirledi. Belge, aynı zamanda Avrupa Birliği üyeliğinin stratejik bir hedef olduğunu ve katılım sürecine bağlılık ifade ettiğini iddia etti. Belgenin izlenmesi ve değerlendirilmesi için bir eylem planı hazırlanacağı ve bir izleme kurulu oluşturulacağı söylendi.

Ancak bugüne kadar belgede yer alan hedef ve faaliyetlerin ne kadarının gerçekleştirildiği konusunda net bir bilgi yok. İzleme kurulu da henüz kurulmadı. Belgede öngörülen reformların hayata geçirilmesi için gerekli olan siyasi irade ve toplumsal mutabakat da sağlanamadı. Aksine, son iki yılda yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına yönelik pek çok ihlal yaşandı. Örneğin, HSK’nın yapısı değiştirildi, hakim ve savcılar görevden alındı veya sürgün edildi, yargılama süreçleri siyasallaştırıldı, tutukluluklar keyfi olarak uzatıldı, savunma hakları kısıtlandı, baskıcı ceza kanunu maddeleri uygulandı.

İnsan hakları eylem planı ise 2021 yılında Adalet Bakanlığı tarafından açıklandı. Plan, “Özgür Birey, Güçlü Toplum: Daha Demokratik Bir Türkiye” vizyonu ile hazırlandığını ileri sürdü. Plan, yargı reformu stratejisi belgesinin devamı niteliğinde olduğunu belirtti. Plan, tüm kamu kurum ve kuruluşlarının faaliyetlerini kapsadığını söyledi. Plan, 9 ana başlık altında 50 hedef ve 393 faaliyet içerdi. Bunların arasında anayasa değişikliği, siyasi partiler kanunu değişikliği, seçim kanunu değişikliği, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı, kişisel verilerin korunması, işkence ve kötü muamele yasağı gibi konular yer aldı.

Fakat bu plan da sadece kağıt üzerinde kaldı. Planın uygulanmasına yönelik somut bir takvim veya mekanizma yok. Planın içeriği de toplumun beklentilerini karşılamaktan uzak. Planın bazı maddeleri zaten mevcut olan anayasal veya uluslararası hukuki yükümlülükleri tekrar ediyor. Bazı maddeleri ise gerçekçi olmayan veya muğlak ifadeler içeriyor. Örneğin, anayasa değişikliği için geniş bir toplumsal mutabakat sağlanacağı söyleniyor, ancak bunun nasıl olacağı belirtilmiyor. İfade özgürlüğü için ceza kanununda değişiklik yapılacağı vaat ediliyor, ancak bu değişikliğin kapsamı ve niteliği açıklanmıyor. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı için güvenlik güçlerinin eğitileceği belirtiliyor, ancak bu eğitimin içeriği ve etkisi konusunda bir bilgi verilmiyor.

Son Yargı Paketleri ve Etkileri

Yargı paketleri de yargı reformu stratejisi belgesi ve insan hakları eylem planının uygulanmasına yönelik olarak hazırlandığı iddia ediliyor. Ancak bu paketlerin de yargının sorunlarını çözmekten çok, iktidarın çıkarlarına hizmet ettiği görülüyor. Örneğin, son olarak TBMM’ye sunulan her yargı paketi muhalifleri hedef alıyor. Hükümet yanlısı unsurları kayıran kollayan metin niteliğinde.

2023 yılında TBMM’ye sunulan 7. Yargı Paketi, muhalifleri hedef alan düzenlemeleri ile eleştirilere hedef oldu. Paket, HDP’li siyasetçilere, iktidarın karşıtı olan gazetecilere, akademisyenlere, insan hakları savunucularına yönelik cezaları ağırlaştırıyor.

Paketin en tartışmalı maddesi, “terör propagandası” suçunu düzenleyen 301. maddenin kapsamını genişletiyor. Bu değişiklikle, “terör propagandası” suçu, “terör örgütünün amacı doğrultusunda propagandasını yapmak” şeklinde tanımlanıyor. Bu tanım, muhaliflerin ifade özgürlüğünü kısıtlayacak şekilde yorumlanabilir.

Paket, “örgüt üyeliği” suçunu düzenleyen 314. maddeye de değişiklikler getiriyor. Bu değişikliklerle, örgüt üyeliği suçu, “örgütün amacı doğrultusunda faaliyette bulunmak” şeklinde tanımlanıyor. Bu tanım, muhaliflerin siyasi faaliyetlerini suç haline getirmeye yönelik yorumlanabilir.

Paket, “darbe ve casusluk” suçlarını düzenleyen 309. ve 328. maddelere de değişiklikler getiriyor. Bu değişikliklerle, bu suçların cezaları ağırlaştırılıyor. Bu değişiklikler, muhaliflerin siyasi faaliyetlerini engellemek için kullanılabileceğinden endişe ediliyor.

Paket, ayrıca, hakim ve savcıların görevden alınmasına ilişkin düzenlemeleri de içeriyor. Bu düzenlemeler, hakim ve savcıların iktidarın istediği şekilde görevden alınmasına olanak tanıdığı için eleştirilere hedef oldu.

Yargı Reformu Girişimleri ve İnsan Hakları

İktidarın yargı reformu girişimleri, insan hakları açısından da ciddi bir tehdit oluşturuyor. Bu girişimler, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını zedelemesinin yanı sıra, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı gibi temel insan haklarının ihlal edilmesine yol açıyor.

2023 yılının Mayıs ayında, Uluslararası Af Örgütü, Türkiye’deki insan hakları durumunu değerlendiren bir rapor yayınladı. Raporda, iktidarın yargı reformu girişimlerinin insan hakları ihlallerini daha da yaygınlaştırdığına dikkat çekildi. Raporda, iktidarın yargıyı siyasi bir araç olarak kullandığı ve muhalifleri susturmak için yargıyı kullandığı belirtildi.

Sonuç olarak, iktidarın yargıda reform adı altında yaptığı kanun değişiklikleri, toplumun güvenini ve desteğini kazanmak için değil, kendi iktidarını korumak ve pekiştirmek için yapıldığı izlenimi fazlasıyla veriyor. Bu değişiklikler, yargının bağımsızlığına, tarafsızlığına ve adalete erişim hakkına zarar vermekten başka bir işlev görmüyor.

NHY/ Uğur Kaymaz