Adalet Boşluğunda Sessizlik: Devlet Susarken Sedat Peker Konuşuyor

Araştırmacı Bekir Ağırdır, Oksijen’deki son yazısında Türkiye’de adalet duygusunu aşındıran cezasızlık düzenini ve bu boşlukta Sedat Peker’in fiili bir aktör gibi ortaya çıkmasını mercek altına aldı; en çarpıcı tespit ise, hiçbir yetkilinin bugüne kadar Peker’e “Sana ne?” dememiş olması oldu.

Cezasızlık Algısının Biriktiği Dosyalar

Bekir Ağırdır, Türkiye’de toplumun “eşit adalet” beklentisinin sınandığı kritik davaların neredeyse tamamında ortak bir sonuç oluştuğunu vurguluyor: cezasızlık. Hrant Dink ve Tahir Elçi cinayetlerinden Rabia Naz dosyasına, kadın cinayetlerinden çocuk istismarı davalarına, Soma’dan Aladağ’a, Çorlu tren kazasından depremde sorumluluğu tartışılan müteahhitlere kadar uzanan geniş bir yelpazede, yargı süreçlerinin ya sonuçsuz kaldığını ya da kamu vicdanını tatmin etmediğini hatırlatıyor.

Ağırdır’a göre bu tablo, yalnızca tekil yargı hatalarından değil, sistematik bir adalet aşınmasından kaynaklanıyor ve toplumda “hukukun herkese eşit işlemediği” kanaatini kalıcı hale getiriyor.

İki Dosya, Derin Bir Güven Çöküşü

Yazıda özellikle son aylarda yaşanan iki olayın, adalete ve yargıya olan güveni daha da derinden sarstığı belirtiliyor. Ahmet Minguzzi cinayeti davasında sanıkların mahkeme salonunu bir “gösteri alanına” çevirmesi, herhangi bir pişmanlık emaresi göstermemesi ve aile üzerinde oluşan sosyal medya baskısı, adalet mekanizmasının caydırıcılığını sorgulatır hale getirdi.

Benzer biçimde, üniversite öğrencisi Rojin Kabaiş’in Van’da kaybolduktan sonra cansız bedenine ulaşılması ve dosyada ilerleme sağlanamaması da kamuoyunda ciddi soru işaretleri yarattı. Her iki dosyada da, Sedat Peker’in devreye girerek avukat görevlendirmesi ya da tanıklık için para ödülü vadetmesi dikkat çekti.

“Sana Ne” Denmeyen Bir Aktör

Ağırdır’ın yazısındaki en kritik vurgu, bu müdahaleler karşısında devletin sessizliği oldu. Ne siyasi otoritelerden, ne güvenlik bürokrasisinden ne de yargı hiyerarşisinden herhangi bir yetkilinin, Sedat Peker’e açık biçimde “Sana ne?” demediğine dikkat çekiliyor.

Bu sessizlik, yazara göre yalnızca bireysel bir tercihi değil, devletin adalet üretme kapasitesindeki zayıflığı da açığa çıkarıyor. Hukukun işlemediği yerde, meşru olmayan aktörlerin “çözüm üretici” gibi algılanmasının önü açılıyor.

Stratejik Yurttaşlık Ve Hukukun Geri Çekilişi

Bekir Ağırdır, bu tabloyu “stratejik yurttaşlık” kavramıyla açıklıyor. Yurttaşın artık hukuka güvenmek yerine, “uygun kişi, uygun zaman, uygun makam” arayışına yöneldiğini belirtiyor. Sistem çözüm üretmediğinde, pragmatik ve fiili yolların toplumsal olarak normalleştiğini vurguluyor.

Bu durumun en tehlikeli sonucu ise, hukukun geri çekildiği alanların kalıcı biçimde başka güç odakları tarafından doldurulması. Ağırdır’a göre, Sedat Peker’in çıkışlarının geniş bir toplumsal tepkiyle karşılanmaması da tam olarak bu zeminde anlam kazanıyor.

Adaletin Yerini Alan Fiili Düzen

Yazı, Türkiye’de hukukun yalnızca uygulanmadığı değil, aynı zamanda meşruiyet kaybına uğradığı bir döneme girildiği tespitiyle tamamlanıyor. Devletin çözüm üretmediği, yargının güven vermediği bir ortamda, fiili müdahalelerin “olağan” hale gelmesi, uzun vadede hukuk devleti fikrini daha da aşındıran bir risk olarak öne çıkıyor.

  • Yorum Haber Ajansı / Bekir Ağırdır, Oksijen gazetesi köşe yazısı