Filistin’i Tanımanın Asıl Nedeni: İki Devletli Çözüme Yeni Zemin

Britanya, Kanada ve Avustralya’nın da aralarında bulunduğu bir grup ülke, geçtiğimiz hafta Filistin devletini resmen tanıdıklarını açıkladı. Bu karar, Birleşmiş Milletler’de düzenlenecek iki devletli çözüm konulu konferans öncesinde sembolik bir adım olarak öne çıktı. Ancak kararın sahadaki gerçekleri değiştirmediği yönünde eleştiriler de yoğun.

The Atlantic’te Yair Rosenberg’in kaleme aldığı makalede, tanıma kararının “boş, dikkat dağıtıcı ya da zararlı” bulunduğu görüşlerine yer veriliyor. Zira bu diplomatik çıkış, Gazze’deki insani krizi hafifletmiyor, Batı Şeria’daki İsrailli yerleşimcilerin şiddetini durdurmuyor ve İsrail’in fiili ilhak girişimlerini engellemiyor.

Yerleşimlerle “İki Devlet”i Bitirme Çabası

Makaleye göre, İsrail’deki aşırı sağcı yerleşimci hareket yıllardır iki devletli çözümü ortadan kaldırmak için sistematik olarak Batı Şeria’ya küçük yerleşim birimleri inşa ediyor. Bu “sahadaki gerçekler” yaklaşımı, Filistin topraklarını birbirinden kopararak olası bir devletin yaşamasını imkânsız hale getirmeyi hedefliyor.

İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in geçtiğimiz ay E1 koridorunda yeni yerleşim birimleri için onay alması bu stratejinin en açık örneklerinden biri olarak görülüyor. Smotrich, bu adımı “iki devletli yanılsamayı fiilen bitiren” bir gelişme olarak niteledi. Ancak Rosenberg’e göre, bu tür ilanlar aslında bir “blöf”: İki devletli çözüm hâlâ harita üzerinde çizilebilecek bir sınır meselesi.

Tanımanın Politik Anlamı

The Atlantic’teki yazıya göre, Filistin’in tanınması bugünkü koşullarda pratik bir değişim yaratmasa da, İsrail’in aşırı sağcılarının “iki devlet yok edilebilir” tezini boşa çıkarıyor. Çünkü uluslararası toplum, Filistin devletini tanıyarak, bu seçeneği masadan kaldırmak isteyenlere karşı güçlü bir politik irade gösteriyor.

Rosenberg, sınırlar belirlendiği takdirde Batı Şeria’daki İsrailli yerleşimcilerin ya Filistin vatandaşı olacağını ya da İsrail’e geri döneceğini, bunun da aslında uygulanabilir bir model sunduğunu hatırlatıyor. Bu senaryo, her iki tarafta da gerilim ve ayrımcılık ihtimali barındırsa da, mevcut savaş ve işgal koşullarından çok daha iyi bir seçenek olarak değerlendiriliyor.

ABD Desteği Belirleyici Olabilir

Tanıma kararlarının tek başına nihai çözüm getirmeyeceği açık. Ancak makalede, özellikle ABD’nin desteğinin bu süreci hızlandırabileceği belirtiliyor. Donald Trump’ın Gazze için açıkladığı plan iki devletli çözüme “bir yol haritası” sunuyor olsa da, İsrail Başbakanı Netanyahu bu dili sahiplenmekten kaçındı. Hamas ise henüz herhangi bir olumlu yanıt vermedi.

Yine de, uluslararası toplumun Filistin devletine desteğini açıklaması, ileride İsrail yerleşimlerine yönelik boykotlara ve hatta bu bölgelerde yaşayanların pasaportlarının tanınmamasına kadar varabilecek yaptırımların önünü açabilir. Bu da, İsrail’deki aşırı sağın “iki devletli çözüm öldü” iddiasını daha da zor bir hale getirebilir.

“Yeni Başlangıç İçin Gerekli Adım”

Rosenberg yazısını, bugünkü şartlarda iki devletli barışı tahayyül etmenin zor olduğunu ama uluslararası tanıma hamlesinin en azından bir “başlangıç” niteliği taşıdığını vurgulayarak sonlandırıyor. Ona göre, bu adım ne İsrail sağının “nihai zafer” hayalini ne de Hamas’ın “sıfır toplamlı” siyasetini kabul ediyor. Aksine, uluslararası toplumun iradesini ortaya koyarak geleceğe dair farklı bir ihtimalin kapısını aralıyor.