Fasizm teorisi uzmanı ve sürgünde yaşayan akademisyen Stanley, ABD’deki mevcut siyasi durumun demokrasi açısından ciddi alarm sinyalleri verdiğini belirterek, ülkeyi 1933 Almanyası’na benzetti. Stanley’ye göre, Donald Trump yönetimiyle birlikte ABD, demokrasinin sınırlarını aşmış, artık temel demokratik kurumların işlevsizleştiği bir noktaya gelmiş durumda. “Rejim artık hiçbir sınır tanımıyor” diyen Stanley, muhalif siyasilerin hedef alınmasının bunun somut göstergesi olduğunu vurguladı.
1933 Almanyası ile Karşılaştırma: Hukukun Üstünlüğü Tehlikede
Stanley, ABD’de muhalif politikacıların fiziksel baskıya uğramasa da adalet sistemi üzerinden hedef alındığını ifade ederek, “Henüz 1938 Almanyası değil, ama 1933’ün koşullarındayız” dedi. Akademisyen, bu sürecin faşizmin erken aşamalarına işaret ettiğini ve halkın demokratik haklarının giderek kısıtlandığını söyledi. Ona göre, demokratik normların erozyona uğraması, basın özgürlüğünün tehdit altına girmesi ve muhalefetin etkisizleştirilmesi, ülkede otoriterleşmenin açık göstergeleri.
Stanley ayrıca ABD’deki durumu değerlendirirken, yalnızca Trump yönetimini değil, Avrupa’daki bazı siyasetçilerin Trump’a yaklaşımını da eleştirdi: “Trump’a karşı sergilenen tepkiler, demokratik ilkelerle bağdaşmıyor. Bu, uluslararası siyasette de demokratik normlara olan güveni sarsıyor.”
ZDF’nin Tepkisi: “Ama Hala Seçimler Var”
ZDF sunucusu Marietta Slomka, Stanley’nin sert eleştirilerine şaşkınlıkla karşılık vererek, hâlâ seçimlerin yapıldığını, basın özgürlüğünün sürdüğünü ve toplu tutuklamaların olmadığını hatırlattı. Stanley ise bu yanıtı reddederek, ABD’de demokrasinin sona erdiğini, artık bunun tartışma konusu bile olmadığını belirtti: “Artık ABD’de demokrasinin sona erdiğinden bahsetmeyi bırakmalıyız. Biz çoktan o noktayı aştık.”
Trump’ın Eleştirilmemesi ve Demokratik Boşluk
Stanley, Trump’ın medyada ve uluslararası platformlarda artık yalnızca övüldüğünü, eleştirilmediğini belirtti ve bunun demokratik bir sistemle bağdaşmadığını vurguladı. Ona göre, demokratik toplumlarda iktidar denetlenir ve eleştirilir; ancak ABD’de bu mekanizmalar işlevsizleşmiş durumda. Bu durum hem iç siyasette hem de uluslararası ilişkilerde demokratik normların aşınmasına yol açıyor.
Uluslararası Etkiler: Demokrasi Algısı ve Küresel Siyaset
Stanley, ABD’deki demokratik gerilemenin sadece ülke içinde değil, uluslararası siyasette de ciddi etkiler doğurduğunu ifade ediyor. Avrupa ve diğer demokratik ülkeler, Trump yönetimini eleştirmek yerine çoğunlukla övgüyle karşılıyor; bu da küresel demokratik standartların zayıflamasına yol açıyor. Akademisyene göre, demokratik değerlerin korunmaması, uluslararası ilişkilerde normatif boşluk yaratıyor ve otoriter rejimlerin güçlenmesine alan açıyor.
Faşizm Perspektifi: Teorik Uyarılar
Stanley, ABD’de gözlemlediği bu süreçleri, kendi akademik çalışmaları olan faşizm teorisi çerçevesinde değerlendiriyor. Ona göre faşizm, başlangıçta hukuk ve normların çiğnendiği, muhalefetin sindirildiği ve lider kültünün öne çıktığı süreçlerle başlar. ABD’deki güncel durumun bu belirtileri taşıdığını savunan Stanley, demokratik kurumların güçsüzleştiği her anın otoriterleşme yolunda kritik bir adım olduğunu vurguluyor.
Sonuç: Demokratik Alarm ve Toplumsal Sorumluluk
Stanley’nin uyarısı, yalnızca ABD’deki demokratik erozyonla sınırlı değil; aynı zamanda uluslararası toplumun demokratik normlara sahip çıkması gerekliliğine de işaret ediyor. Akademisyene göre, demokratik hakların korunması ve hukukun üstünlüğünün sağlanması, sadece ABD için değil, küresel demokrasi kültürü için hayati öneme sahip. Trump yönetimi ve destekçilerinin eleştiriden muaf tutulması, demokrasi ve hukuk açısından ciddi bir alarm sinyali veriyor.
- Yeni Eğitim Yılı Başlarken Eşitsizlik Tablosu - 10 Eylül 2025
- Baerbock resmen BM Genel Kurulu Başkanı - 10 Eylül 2025
- Özgür Özel: “Sokağa Çağırmak İcap Ettiği Gün Hiç Tereddüt Etmem” - 10 Eylül 2025