Maden İşçilerine Grev Yasağı: Sermayenin “Milli Güvenliği” Emekçinin Canından Daha Mı Değerli?

Türkiye Maden İşçileri Sendikası (Maden-İş), Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından grev kararlarının 60 gün süreyle ertelenmesine sert tepki gösterdi. Grev ertelemesinin Anayasa ile güvence altına alınan sendikal hakların açıkça gaspı olduğunu vurgulayan sendika, “Emeğimizin, haklarımızın ve alın terimizin bir kez daha hiçe sayıldığı bir kararla karşı karşıyayız” diyerek susmayacaklarını ilan etti.

Bu karar, sadece yerin yüzlerce metre altında çalışan binlerce işçinin değil; Türkiye işçi sınıfının tamamının demokratik ve anayasal haklarına yönelik açık bir saldırı olarak değerlendiriliyor. Sermaye birikiminin hızına “engel” olan her toplumsal talep gibi, grev hakkı da “milli güvenlik” kılıfıyla etkisizleştiriliyor.

Grev Hakkı: Demokrasiye Darbe, İşçiye Gasp

Cumhurbaşkanı kararıyla “milli güvenlik” gerekçesiyle ertelenen grev hakkı, Türkiye Maden-İş tarafından açıkça “fiili yasak” olarak tanımlandı. Yapılan açıklamada, “Bu karar, madenlerde canı pahasına çalışan işçilerin sesini kısmaya yönelik kabul edilemez bir adımdır” ifadeleri kullanıldı.

Bu yalnızca bir grev yasağı değil; Türkiye’deki emek rejiminin faşizan karakterinin bir kez daha görünür hale gelmesidir. Grev hakkı olmadan sendika, sadece adı olan bir tabela örgütüne dönüşür. Bugün grev erteleniyor, yarın toplu sözleşme hakkı yok sayılıyor, öbür gün işçiler mezarda emekli ediliyor. Bu zincirin her halkası bir sınıf saldırısının parçası.

Madenciler: “Geçim değil, hayatta kalma savaşı veriyoruz”

Açıklamada yer alan şu cümleler, işçilerin nasıl bir cehennem koşulunda çalıştığını bir kez daha ortaya koyuyor:

“600 bini aşkın kamu işçisini ilgilendiren toplu sözleşme sürecinde, ülkemizin içinde bulunduğu ağır ekonomik koşullar ve yüksek enflasyon karşısında verilen zam teklifleri beklentilerin çok altında kaldı. Yerin yüzlerce metre altında canı pahasına çalışan biz madenciler, geçim derdiyle boğuşmak zorunda bırakıldık.”

İşçilerin talepleri, “lüks” değil; hayatta kalmak için gerekli en asgari şartları ifade ediyor. Fakat maden işçisinin alın teri, bu düzende yalnızca maliyet kalemi olarak görülüyor. Bu zihniyet, işçinin üretici gücünü değil, susturulmuş emeğini önemsiyor. Çünkü emeği görünür kılmak, sermaye düzeninin kâr oranlarını tehdit ediyor.

“Bilek gücümüzden başka sermayemiz yok ama direncimiz var”

Maden-İş’in açıklamasında yer alan şu sözler, sınıfsal hakikatleri berrak şekilde ortaya koyuyor:

“Alın teri ve bilek gücünden başka hiçbir sermayesi olmayan biz madencilere reva görülen bu değersizliği kabul etmiyoruz. İnsan onuruna yaraşır bir ücreti bize çok görenler, yalnızca madenciyi değil, emeği, alın terini ve ülkemizin lokomotifi olan işçileri yok sayıyor.”

Bu sözlerin arkasında, sadece ekonomik talepler değil; bir sınıfın tarihsel onuru, örgütlü emeğin yaşamsal direnci var. Bu düzenin makbul işçisi, örgütsüz, tepkisiz ve güvencesiz olanıdır. Oysa Türkiye işçi sınıfı, bu makbul rolü reddediyor ve mücadeleyle kendi tarihini yeniden yazıyor.

Milli Güvenlik Kılıfıyla Grev Yasağı: Kimin Güvenliği?

Hükümetin grev yasağını “milli güvenlik” bahanesiyle savunması, artık kronikleşmiş bir baskı aracına dönüşmüş durumda. Oysa asıl milli güvenlik sorunu, yerin altında asgari ücretle çalışırken ölen işçidir; asıl güvenlik açığı, ekmeğini savunduğu için sesi kısılan madencidir. Hangi güvenlikten söz ediyoruz? Sermaye akışının kesintisizliği mi, yoksa emekçinin yaşama hakkı mı?

Bu grev yasağı kararıyla birlikte hükümet, sadece işçinin değil, demokrasinin de tabutuna bir çivi daha çakmıştır. Grev hakkı, yalnızca sendikal bir araç değil; halkın kendi geleceği üzerinde söz sahibi olma iradesidir. Bu hakkın gasbı, halk iradesinin gasbıdır.

Mücadele Sürdürülüyor: “Sessiz kalmayacağız!”

Maden-İş, karara karşı tüm yasal yolların kullanılacağını ve mücadeleden vazgeçilmeyeceğini ilan etti. Açıklamada, “Bu haksız ve hukuksuz karara karşı sessiz kalmayacağımızı, mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğimizi kamuoyuna ilan ediyoruz” denilerek, emek mücadelesinin örgütsüz bırakılmak istenmesine karşı direniş çağrısı yapıldı.

Ayrıca tüm emek örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarına çağrı yapılarak bu saldırıya karşı dayanışma büyütülmeye çalışılıyor. Çünkü bu mücadele sadece madencilerin değil; geleceği gasp edilen tüm işçilerin, gençlerin ve yoksul halkın ortak kavgası.

Bu grev yasağı, tek bir kararla işçilerin hayatını nasıl karartabileceğini gösteriyor. Ancak aynı zamanda şunu da gösteriyor: Emek susturuldukça örgütlenir, bastırıldıkça direnir. Türkiye Maden-İş’in bu çıkışı, işçi sınıfının yeniden örgütlü gücünü hatırlaması için bir vesile olabilir. Bu mücadele sadece madencilere değil, ekmeğini kazanmak için direnen herkese sesleniyor:

“Biz sustukça, onlar yasak koyacak. Biz direndikçe, bu düzen sarsılacak.”