Gazeteci Fatih Altaylı 3 Ekim’de Hâkim Karşısına Çıkıyor: “Cumhurbaşkanını Tehdit” Davasında En Az 5 Yıl Hapis İsteniyor

Yaklaşık 40 gündür tutuklu bulunan gazeteci Fatih Altaylı, hakkında “Cumhurbaşkanını tehdit” suçlamasıyla açılan davada 3 Ekim 2025’te ilk kez hâkim karşısına çıkacak. Altaylı için istenen ceza, beş yıldan az olmamak üzere hapis. Yargılamanın yapılacağı duruşma, Silivri Marmara Cezaevi Yerleşkesi karşısındaki 2 no’lu duruşma salonunda görülecek.

Yargının Gazeteciye Bakışı: Tahliye Talebi Reddedildi

Altaylı hakkında İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianamenin ardından, gazetecinin tahliyesine dair yapılan başvuru reddedildi. Mahkeme, kararında “suçun niteliği, kuvvetli suç şüphesine işaret eden somut delillerin varlığı, kaçma şüphesi” gibi gerekçelere yer verdi. Savunması henüz alınmayan Altaylı’nın, adli kontrol hükümleriyle serbest kalmasının yeterli denetimi sağlamayacağı savunuldu.

Gazetecilik faaliyetinin cezalandırıldığı bu süreçte yargı organlarının, bağımsız basını korumaktan ziyade iktidarın siyasal sınırlarını çizdiği bir alan olarak işlev gördüğü gözlemleniyor. Bir dönem ana akım medyanın güçlü kalemlerinden biri olan Altaylı’nın tutuklu yargılanması, ifade özgürlüğünün geldiği kırılgan noktayı ortaya koyuyor.

İddianamede “Tarihsel Referansla Tehdit” İddiası

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Altaylı hakkında 20 Haziran 2025 tarihli ifadeleri nedeniyle resen soruşturma başlattı. YouTube kanalında yaptığı bir yorum, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik tehdit olarak değerlendirildi. Hazırlanan iddianamede Erdoğan “müşteki” sıfatıyla yer alırken, 23 Haziran’da Erdoğan’ın avukatlarının şikâyetçi olduğu bildirildi.

İddianamede, Altaylı’nın “Milletin hoşuna gitmeyen padişahları boğduğu”na dair tarihsel bir örnekten hareketle yaptığı yorumun, Cumhurbaşkanı’nın yaşamına yönelik tehdit içerdiği ileri sürülüyor. Savcılık, Altaylı’nın bu sözlerle “sözde örneği pekiştirmeye çalıştığını” ve “Cumhurbaşkanını tehdit ettiğini” öne sürüyor. Bu ifadeler doğrultusunda en az beş yıl hapis cezası talep ediliyor.

İfade Özgürlüğü ve Yargının Siyasal Konumu

Altaylı’ya yöneltilen suçlama, iktidarın giderek genişleyen dokunulmazlık zırhının sadece siyasetin değil, tarihin, mizahın ve eleştirinin de alanını daralttığını gösteriyor. İddianamede bir tarihsel gönderme üzerinden kurulan yorum zincirinin “tehdit” suçu kapsamında değerlendirilmesi, basın özgürlüğünün mevcut anayasal güvenceleriyle ne kadar çeliştiğini gözler önüne seriyor.

Bu süreç, yargının, iktidar karşıtı düşünceleri bastırmaya yönelik araçsallaştırıldığını; özellikle de gazetecilerin ifade ettiği her sözün birer “delil”e dönüştürülerek susturulmak istendiğini düşündürüyor. Gazetecilik pratiği, artık yalnızca bilgi aktarma değil, aynı zamanda cezalandırma tehdidi altında bir direnç biçimi hâline gelmiş durumda.

Davanın Gölgesinde Toplumsal Muhalefet ve Dayanışma Arayışı

Fatih Altaylı davası, sadece bir gazetecinin yargılanmasından ibaret değil. Bu dava, Türkiye’de siyasal iktidarın eleştiriden duyduğu tahammülsüzlüğün geldiği noktayı ve bu tahammülsüzlüğün hukuksal enstrümanlarla nasıl meşrulaştırıldığını gözler önüne seriyor. Altaylı’nın yargılandığı salon, aynı zamanda toplumun suskunlaştırılmak istendiği bir mekâna dönüşüyor.

Altaylı’nın dava süreci, muhalefet ve basın çevrelerinde dikkatle izleniyor. Bu dikkat yalnızca mesleki dayanışma için değil, aynı zamanda Türkiye’nin demokratik reflekslerinin hâlâ canlı olup olmadığını sınamak adına da kritik bir önem taşıyor. Çünkü bu dava, Türkiye’de hangi sözlerin suç sayıldığına, hangi eleştirilerin susturulmak istendiğine ve hangi tarihsel göndermelerin iktidar karşıtı pozisyon sayıldığına dair belirleyici bir eşik oluşturuyor.