MHP’li Semih Yalçın’dan Yangın Üzerinden CHP’ye Sert Sözler: Muhalefete “Sessiz Kalın” Mesajı mı?

Türkiye orman yangınlarıyla mücadele ederken, siyasi arenada tansiyon da yükseldi. MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Semih Yalçın, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada CHP’yi, “yangınlar üzerinden çirkin politika yapmakla” suçladı. Yalçın, “Devlet tüm imkânlarını seferber etmiş durumda… Ancak CHP’li yöneticiler yine iftira nöbetine tutulmuş durumda” ifadelerini kullandı.

Yalçın’ın açıklamaları, felaket anlarında muhalefetin kamusal sorumluluğuna dair tartışmaları da yeniden gündeme getirdi. Afet zamanlarında yurttaşların devletten hesap sorma hakkı ile iktidar ortaklarının muhalefeti susturma eğilimi arasındaki denge, bir kez daha sınandı.

“Yalan Kampanyaları” İddiası ve Sert Suçlamalar

MHP’li Yalçın’ın açıklamasında muhalefet partisi CHP’ye yönelttiği suçlamalar oldukça ağırdı. CHP’li sözcüleri “ahlaksızlıkla” itham eden Yalçın, “Yahu sizin hiç vicdanınız, imanınız, namusunuz yok mu?” sözleriyle eleştirisinin dozunu yükseltti. Bu ifadeler, bir yandan siyasal söylemde gerilimi tırmandırırken, diğer yandan afet anlarında siyasetin rolüne dair temel bir sorunu gündeme taşıdı: Kriz anlarında muhalefetin görevi nedir?

Yalçın, devletin “bütün imkânlarını seferber ettiğini” vurgularken, CHP’li yöneticileri “sosyal medyada bozgunculuk yapmakla” suçladı. Ancak, felaketler karşısında yürütülen kamusal tartışmaların, siyasal eleştirilerin ve alternatif kriz yönetimi önerilerinin demokrasilerin işleyişi açısından yaşamsal olduğu da hatırlatılmalı.

Afet Yönetimi Eleştiriden Muaf mı?

Muhalefet partilerinin özellikle afet ve kriz anlarında hükümet politikalarını sorgulaması, demokratik rejimlerde olağan ve gerekli bir işlevdir. Zira krizler, kamu kaynaklarının nasıl kullanıldığını, devletin reflekslerini ve yönetim kapasitesini gözler önüne seren önemli eşiklerdir. Bu nedenle muhalefetin eleştirileri sadece siyasal rekabetin değil, kamu yararına işleyen denetim mekanizmalarının da bir parçası olarak değerlendirilmelidir.

Semih Yalçın’ın açıklamaları ise bu eleştiri hakkını bir tür “ihanet” ya da “ahlaksızlık” olarak kodlamayı tercih ediyor. Bu yaklaşım, yalnızca siyasal çoğulculuğa zarar vermekle kalmıyor; aynı zamanda yurttaşların bilgi alma ve iktidarı sorgulama hakkını da gölgeleyen bir tutum olarak dikkat çekiyor.

“Pembe Siyaset” Beklentisi: Demokratik İşleyişe Ters

İktidar ortaklarının, kamuoyundan yalnızca olumlu haberler, muhalefetten ise tam destek beklediği bu siyasal dil, demokratik kamuoyunun gelişmesi açısından ciddi sorunlar yaratıyor. Muhalefetin görevi, hükümetin attığı her adımı onaylamak değil; halk adına sorgulamak, eleştirmek ve gerektiğinde alternatif politikalar geliştirmektir.

Yangınlar karşısında yurttaşların yaşadığı kayıplar ve devletin müdahale kapasitesi üzerine yapılan her yorum, bir siyasal görüş beyanıdır. Bu yorumları “çirkin politika” olarak damgalamak, toplumsal acıların istismarını engellemekten çok, siyasi eleştirinin bastırılması anlamına gelir. Oysa kamu denetimi, felaket zamanlarında daha da hayati hale gelir.

Krizde Sorumluluk, Eleştiride Özgürlük

Türkiye yangınla, yoksullukla, afetle boğuşurken; yalnızca doğanın değil, demokratik işleyişin de korunması gerekir. Siyaset kurumlarının görevi, kriz anlarında sadece birlik çağrısı yapmak değil, aynı zamanda hesap verebilirliği güçlendirmektir. Bu bağlamda, muhalefeti hedef alan ağır ithamlar değil; açıklık, şeffaflık ve karşılıklı saygı temelinde yürüyen bir siyasal diyalog esas olmalıdır. Felaketler üzerinden “pembe siyaset” çağrıları ise demokrasiyi daha da kuraklaştıran bir başka yangına dönüşebilir.