Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Körfez ülkeleriyle “stratejik ortaklık” vurgusu diplomatik fotoğraflarda karşılık bulurken, trilyon dolarlık Körfez varlık fonlarının Türkiye’ye kalıcı yatırım yapmaması, sorunun dış politikadan değil, rejimin öngörülemez ekonomi yönetiminden kaynaklandığını ortaya koyuyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son yıllarda Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkilerin “tarihinin en iyi döneminde” olduğunu sıkça vurguluyor. Karşılıklı ziyaretler, sıcak mesajlar ve kameralara yansıyan samimi görüntüler bu söylemi destekler nitelikte. Ancak ekonomi cephesinde tablo bambaşka: Eğer bu ilişkiler gerçekten derin ve stratejikse, dünyanın en büyük devlet varlık fonlarının neden Türkiye’yi yatırım rotasına almadığı sorusu yanıtsız kalıyor.
BirGün yazarı Güldem Atabay, köşe yazısında bu çelişkiye dikkat çekerek, Körfez sermayesinin Türkiye’den bilinçli biçimde uzak durduğunu ve bunun temel nedeninin Erdoğan yönetiminin ekonomi politikaları olduğunu vurguluyor.
Körfez Fonları Dünyayı Dolaşıyor, Türkiye’yi Es Geçiyor
Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu (PIF), Katar Yatırım Otoritesi (QIA), Abu Dabi’nin ADQ ve Mubadala fonları; her biri yüz milyarlarca doları yöneten, toplamda trilyon dolarlık büyüklüğe sahip küresel aktörler. Bu fonlar, fosil yakıt sonrası döneme hazırlık kapsamında uzun vadeli ve düşük riskli doğrudan yatırımlara odaklanıyor.
Atabay’ın altını çizdiği gibi, bu fonlar ABD’den Avrupa’ya, Çin’den Latin Amerika’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada teknoloji, altyapı ve üretim yatırımlarıyla kalıcı pozisyonlar alıyor. Ancak Türkiye, bu küresel yatırım haritasında dikkat çekici biçimde yer almıyor.
Yapay Zekâ, Enerji Ve Altyapı: Türkiye Denklemin Dışında
Körfez varlık fonlarının öncelikli yatırım alanlarının başında yapay zekâ, veri merkezleri ve bunları besleyecek enerji altyapıları geliyor. Katar ve Abu Dabi fonları, yüksek kapasiteli elektrik üretimi ve dijital altyapıyla entegre projelere milyarlarca dolar ayırıyor. Aynı yaklaşım, doğalgazdan yenilenebilir enerjiye, hidrojen projelerinden enerji depolamaya kadar uzanan geniş bir yelpazede sürdürülüyor.
Ulaştırma ve lojistik de bu stratejinin önemli bir parçası. Avrupa’da havalimanları, limanlar ve lojistik merkezlerine yapılan yatırımlar, küresel ticaretin düğüm noktalarını kontrol etmeyi hedefliyor. Coğrafi konumu itibarıyla Türkiye bu alanlar için avantajlı görünse de, siyasi ve hukuki riskler yatırımcı nezdinde bu avantajı işlevsiz kılıyor.
Beklenen Para Gelmedi, Gelen Sıcak Para Oldu
2023 seçimlerinin ardından “rasyonel politikalara dönüş” söylemiyle Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve dönemin Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın Katar’a yaptığı ziyaretler, kamuoyunda büyük beklenti yaratmıştı. 50 milyar dolara varan doğrudan yatırım ve finansman ihtimali, Türkiye ekonomisi için bir güven oyu olarak sunulmuştu.
Ancak aradan geçen sürede bu beklenti karşılanmadı. Atabay’a göre Türkiye’ye gelen, uzun vadeli doğrudan yatırımlar değil; faizlerin yüksek olduğu dönemlerde girip risk arttığında çıkan kısa vadeli portföy sermayesi oldu. Oysa Körfez fonları swap ve sıcak para değil, 20–30 yıllık nakit akışı üreten stratejik varlıklar peşinde.
Sorun Diplomasi Değil, Rejim Güveni
Analizin vardığı temel sonuç net: Bu tablo bir finansman ya da diplomasi sorunu değil. Sorun, Erdoğan yönetiminin yarattığı öngörülemez ekonomi rejimi. 2018’de başkanlık sistemine geçişten bu yana ekonomi, kurallara dayalı bir çerçeve yerine, siyasi talimatlarla yönetiliyor. Kurumların zayıflaması, sık değişen düzenlemeler ve hukuki belirsizlikler, uzun vadeli yatırımcıyı Türkiye’den uzak tutuyor.
Atabay’ın ifadesiyle, Körfez sermayesi Erdoğan’la fotoğraf vermekten kaçınmıyor; ancak Erdoğan’ın yönettiği ekonomiye milyarlarca dolar bağlamıyor. Çünkü bu rejimde kurallar kalıcı değil, kararlar öngörülebilir değil ve bir gecede tüm çerçeve değişebiliyor.
Adını Koyalım: Yapısal Bir Yönetim Krizi
Ortaya çıkan tablo, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sorunun geçici bir döviz ya da finansman açığı olmadığını gösteriyor. Bu, Erdoğan rejiminin yarattığı yapısal bir yönetim krizinin ekonomi alanındaki yansıması. Körfez varlık fonlarının mesafesi, uluslararası sermayenin Türkiye’ye duyduğu güvensizliğin en somut göstergelerinden biri olarak öne çıkıyor.
Kaynak:
Güldem Atabay, BirGün Gazetesi – Köşe Yazısı
Körfez Varlık Fonları ve Uluslararası Yatırım Eğilimlerine İlişkin Açık Kaynak Verileri
- Silivri’den Umuda: Resul Emrah Şahan’ın Cezaevinde Bestelediği “No:9” Sanatçıların Ortak Katkısıyla Yayımlandı - 31 Aralık 2025
- Vergi Yükü 2026’da Artıyor: MTV, Damga Vergisi Ve Harçlara Yüzde 18,95 Zam - 31 Aralık 2025
- İran’da Ekonomik Çöküş Üniversitelere Taştı: Protestolar Tahran’dan Ülke Geneline Yayılıyor - 31 Aralık 2025













