Zehirsiz sofralar mümkün

Gıda güvenliği fiziksel, biyolojik-mikrobiyolojik ve kimyasal nitelikli etkenlerden kaynaklanabilecek zararların ortadan kaldırılması amacıyla yapılan çalışmalar bütününü ifade eder. İklim krizinin derinleşmesi ile bu etkenlerden kaynaklanan sorunlarda artışlar olacağı tahmin ediliyor. Biyolojik ve mikrobiyolojik etkenler özellikle sular açısından önemli. Dolayısıyla içme suyu temininde bu etkenlerin bulaşmasını önleyecek, rutin kontrolünü ve izlemesini yapacak altyapıyı oluşturmak kritik önem taşıyor.

Bu etkenlerin kontrol ve izlemesini yapmaktan sorumlu kurum Sağlık Bakanlığı.

İçme suyu temini, arıtılması, dağıtımı vs. gibi işlerden doğrudan sorumlu kurumlar olan yerel yönetimlerde kendi bünyelerinde bulunan laboratuvarlar aracılığı ile bazı etkenlerin kontrol ve izlemesini yapıyor. Ancak bu konuda yerel yönetimlere daha büyük bir rol düşüyor.

13 Aralık 2020 tarihli bir habere göre Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir’de içme, kullanma, kaplıca, havuz ve deniz suları ile hemodiyaliz çözeltilerini analiz eden İl Halk Sağlığı Laboratuvarı 30 Ekim depreminde hasar görünce kapatılmış. Laboratuvarda görevli uzman personelin de ilçe sağlık müdürlüklerine dağıtıldığı belirtiliyor. Laboratuvarın yeni bir yere taşınmak ya da yıllar önce inşa edilen kendi binasında hizmet vermek yerine neden kapatıldığı belirsiz. İzmir’in sularla ilgili analiz ihtiyacı bir süredir Aydın ve Afyon’daki laboratuvarlardan karşılanıyor.

Laboratuvarın kapatılması geçici olarak alınmış bir önlem mi yoksa kalıcı bir durum değişikliği mi henüz bilmiyorum. Ancak kalıcı olması düşünülemez, düşünülmemelidir.

Düşünülmemelidir, çünkü önümüzdeki on yıllar içinde su sorunu ülkemizin yaşayacağı en kritik sorun olacak. İklim krizi nedeniyle ülkemizin içinde yer aldığı coğrafi bölgede su varlıklarında azalmalar olması bekleniyor. Sularda sorun yaratabilecek etkenlerin rutin kontrolünü ve izlemesini yapmak, kirlilik haritası çıkarmak ve gereken koruyucu önlemleri zamanında alabilmek için çok önem taşıyan faaliyetlerden biri.

Yerel yönetimlere rol düşüyor

Yerel yönetimler sularda fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik etkenleri tespit edecek, kontrol ve izlemesini yapacak laboratuvar hizmetleri veren (İSKİ, ASKİ vb.) kurumlara sahipler. Ancak bu kurumların çalışma kapsamı, yani sularda kontrol ve izleme yaptıkları etken sayısı genel olarak oldukça az. Bunun en önemli nedeni yerel yönetimlerin suların güvenliğinden doğrudan sorumlu kamu kurumları olmamaları. Hal böyle olunca bu alana yeterince yatırım yapmamaları sonucu doğuyor.

Sularda her türlü etken açısından kontrol-izleme yapmaktan sorumlu kurum olan Sağlık Bakanlığı yaşanan İzmir depreminin de gösterdiği gibi bu hizmeti yapamaz hale geldiğinde ya da yapmadığında ne olacak sorusu dikkate alınmayı gerektiriyor. Sağlık Bakanlığı tarafından sularda yürütülen kontrol, denetim, izleme hizmetleri özel sektöre devredilemez. Böyle bir şey gündeme getirildiğinde şiddetle reddedilmeli. Bu hizmetler bir kamusal faaliyettir. Bu çerçevede bakıldığında yerel yönetimlerin sularda kontrol ve izleme yapabilecek bir altyapıya sahip bir alternatif birim oluşturmayı gündemlerine alması gerekli görünüyor.

Sularda sorun yaratan mikrobiyolojik ve kimyasal tüm etkenlerin dikkate alındığı, iyi planlanmış bir çalışma ile su varlıklarımızdaki kirliliğin (özellikle de kimyasal kirliliğin) ne düzeyde olduğunu belirlemek gerekiyor. Bu çalışmaların süreklilik arz etmesi de çok önemli.

Hiç kuşku yok ki, sadece sularda değil, gıdalarda da sorun yaratabilecek etkenlerin tespiti, kontrol ve izleme faaliyetlerinin kapsamlı bir şekilde yapılması ve elde edilen bilgilerin erişime açık kılınması esastır.

Önce kirletmemeli

Kirlilik etkenlerini izlemek gerekli, ancak en temel önceliğin kirliliğe yol açılmaması olduğu da çok açık. Bu konuda bütün kamu kurumlarına büyük bir sorumluluk düşüyor.

Ülkemizde çok ciddi bir kuraklık yaşanıyor. Kuraklık bu şekilde devam ederse önümüzdeki yaz İstanbul başta olmak üzere bazı kentlerimizde su kıtlığı ya da susuzluk sorunu yaşanacaktır.

Su kıtlığını sadece bir kuraklık meselesi olarak görmemeliyiz. Sular kirletildiği için de içilemez ya da kullanılamaz olabilmektedir. Özellikle de kalıcı bir kirliliğe yol açan zehirli kimyasal maddelerle kirletildiklerinde. Bu önemli mesele ne yazık ki epeyce gözden kaçıyor. Su varlıklarını korumak, kirliliğe yol açan etkenlerin sulara bulaşmasını önlemek, kirli suları iyi arıtmak, su kullanımında tasarruf sağlayıcı uygulamaları yürürlüğe koymak zorundayız.

İçinizi karartmak istemiyorum. Bu ağır ve ihmal edilmiş meselelerin bugünden yarına bir anda çözüme kavuşacağı söylenemez. Mevcut siyasal iktidarın bu tip meseleleri çözmek şöyle dursun, meseleleri büyüten bir faili olduğu da bir gerçektir. Dolayısıyla bu konularda öncelikle yerel yönetimlere destek olmak, gerekirse zorlamak, sorunlara kamu sağlığı adına müdahil olacak yurttaş girişimlerini ve sivil oluşumları da büyütmek-güçlendirmek gerekiyor.

Zehirsiz Sofralar Platformu

Bu konuda umut verici bir oluşum olan Zehirsiz Sofralar Platformu’ndan söz etmek istiyorum.

Zehirsiz Sofralar Platformu gıda, tarım, çevre, ekoloji, tüketici hakları başta olmak üzere çok sayıda sivil toplum örgütünün bir araya gelerek oluşturduğu bir platform. Platformun temelini Buğday Derneği öncülüğünde çok sayıda sivil toplum örgütü ile birlikte yürütülen bir çalışma olan Zehirsiz Sofralar Ağı oluşturuyor. Çok sayıda örgütün bir araya gelerek yaklaşık iki yıldır yürüttüğü çalışmalar nihayet çok önemli bulduğum bir platformun oluşumu ile büyüyerek devam edecek gibi görünüyor.

Platform soframıza gelen gıda ile gıda dışı tarımsal ürünlerin bulunabilir, erişilebilir, sağlıklı ve güvenilir olmasını sağlamak için yapılacak bütün faaliyetlerde söz sahibi olmayı hedefliyor.

Kamusal refahı, gelecek kuşakların ve tüm canlıların yaşam hakkını gözetecek, ekosistemi koruyacak, iklim krizini de dikkate alarak, uzun vadeli, ihtiyaçlara odaklı, yerelliği ve kendine yeterliliği öncelik olarak alan, kadim bilgi ve pratikleri de dikkate alan, adil bir bakış açısını egemen kılmak platformun ana amacını oluşturuyor.

Platformun, amacı doğrultusunda gıda güvenliği ve güvencesi kapsamına giren tüm konularda çalışmalar yapması, politikalar ve stratejiler üretmesi, savunuculuk ve lobi faaliyetleri yürütmesi hedefleniyor. Buna ek olarak, araştırma, geliştirme faaliyetlerinde bulunması, ilgili konularda araştırma, geliştirme çalışmalarını takip etmesi, agroekolojik alternatiflere yer vermesi, veri/kaynak/literatür taraması yapması ve bir veri bilgi bankası oluşturması da hedefler arasında yer alıyor.

Platformun faaliyetlerini oluşturacağı/kuracağı ağlar ve ağlar altında alt çalışma grupları vasıtasıyla yürütmesi planlanıyor. Bu konuda yoğun bir çalışma olduğunu söyleyebilirim.

Giderek derinleşecek gıda güvencesi ve güvenliği sorunlarına müdahil olmamızı sağlayacak bu tip oluşumları yerelde çoğaltmaya büyük bir ihtiyaç var.


Zehirsiz Sofralar Proje Danışmanı Dr. Bülent Şık’ın, “Zehirsiz sofralar mümkün” başlıklı yazısı bianet.org’dan alınmıştır…