Yeni Ekonomi Paketi ambalajdan ibaret

Berat Albayrak’ın heyecanla beklenen meşhur “reform paketi” tam bir hayal kırıklığı yarattı. Soyut bir takım temennilerin ötesinde elle tutulur hiçbir önleme rastlanamadı. Hazine ve Maliye Bakanı’nın teknik anlamda bu sürece hazırlıksız yakalanması beklenemez. Muhtemelen 31 Mart seçimlerinde başta İstanbul büyük metropolleri kazanıp, bir “meşruiyet” tazelemesi yaptıktan sonra, “acı reçetenin” açıklanması planlanmıştı. Seçim şokunun ardından siyasi sürecin gelişimini görmeden, Reis’in tam onayını almadan, somut planların paylaşılamayacağı anlaşıldı. Ne var ki, IMF-DB toplantısına eli boş gitmek de mümkün değildi. Son ana kadar beklendi ve sade suya tirit bir basın açıklamasıyla yetinildi.

Gelgelelim Albayrak’a alkış tutmak için aportta bekleyen “akademisyen-basın mensubu” güruhu bu durumu dahi “beklenti yönetiminin yüksek tutulması”, “geçmişte olduğu gibi aşırı beklenti yaratılmaması” gibi yorumlarla onaylamayı başardı.

Hazine ve Maliye Bakanı’nın “turizm gelirleri 70 milyar dolara çıkacak”, “küçükbaş hayvan sayısı 100 milyona ulaşacak” tarzı aslı astarı bulunmayan vaatlerini bir yana bırakırsanız, en dikkat çeken veri kamu bankalarına 28 milyar liralık DİBS verilecek olmasıydı. Hatırlanırsa 2018 Ekim’de 3 kamu bankasına İşsizlik Sigortası Fonu’nun kaynaklarıyla, diğer bir ifadeyle emekçilerin paralarıyla 10.2 milyar liralık destek sağlanmıştı. 1087 milyar  lirayı bulan kamu bankaları kredileri  içerisinde 28 milyar lira devede kulak bir rakam kabul edilebilir. Üstelik bu para kamu bankalarının sermaye yapılarını güçlendirmek için kullanılacaksa, kredilerin artışına bir destek sağlamayacak, ekonomik durgunluktan çıkışa bir merhem olmayacak demektir.

Ekonomi paketinde “enerji girişim sermaye fonu ve gayrimenkul fonu gibi fonlar oluşturacağız” ifadesi de yer aldı. Anlaşılan krizdeki enerji ve inşaat sektörüne ait aktiflerin banka bilançolarından ayıklanması planlanıyor. Bu kredilerin iskontolu olarak fonlara satışı yoluyla bir çıkış aranıyor. Gelgelelim teminat mektuplarıyla birlikte inşaat sektörü kredilerinin 400 milyar liraya, enerji sektörünün döviz borçlarının 50 milyar dolara ulaştığı bir durumda, asıl mesele zararın kim tarafından üstlenileceği. İster istemez akla, bir IMF desteği olmadan bu işini altından kalkılamayacağı gerçeği geliyor. EBRD yani Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası fon sağlama değil, istenirse deneyimiyle süreci yönetme konusunda devreye girebileceğini açıklamış, bu piyasalarda gelip geçici bir mutluluk rüzgarı estirmişti.

Diğer kayda değer bir açıklama ise, “kıdem tazminatlarının fona devri”  ile ilgiliydi. IMF son Türkiye raporunda da altını çizdiği gibi kıdem tazminatını işverenlere bir yük olarak görüyor ve kıdem tazminatı   hakkının emek piyasasının esnekliğini azalttığını öne sürüyor. Bu emek kesiminin çok ciddi tepki göstermesi gereken bir plan. Zaten Albayrak’ın Odalar, TÜSİAD, MÜSİAD tüm paydaşları sayarken sendikaları, meslek kuruluşlarını zikretmemesi bakış açısının “sermayeden yana” sınıfsal boyut taşıdığının itirafıydı.

Bir diğer reform alanımız yargı. “Hukuk ve ekonomi birbirini tamamlayan iki önemli alandır”… tarzı ifadelerin değerlendirmesini daha Ekrem İmamoğlu’na  mazbatası verilmemişken, burjuva demokrasisinin asgari ifadesi  sandık aritmetiğine bile saygı gösterilmezken size bırakıyorum. Ancak  kendi hesabıma acı bir kahkaha atmaktan da kendimi alamıyorum…

Hayri KOZANOĞLU
Latest posts by Hayri KOZANOĞLU (see all)