Yaşam Döngüsü

Yaşadığımız Dünyada Tüm Canlıları Aynı Görebilmek En Büyük Erdemdir.

Doğadaki yaşam döngüsü bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlı ve birbirine geçmiştir. Tüm canlı ve cansız varlıkların varlığı birbirine bağlı olarak sürüp gitmektedir. Bunlardan birinin ve birkaç tanesinin tahrip olması zarar görmesi süreç içinde tüm yaşam döngüsü içindeki varlıkları otomatikman etkiler. Onlar da zarar görür. Hayata yaşama böyle bakıp, yaşam alanlarına o temelde sahip çıkmak biz insanların asli görevidir. Çünkü bu yaşam döngüsüne en büyük zarar insanlardan gelmektedir.

Kar güdüsü, zarara uğramama güdüsü, daha üstün olma güdüsü ile kendi dışındaki diğer canlı ve cansız varlıkları yok sayarak doğayı ve çevresini tahrip etmektedir. Oda yaşam döngüsünün zincirlerini tek tek kırarak yaşam akışını etkileyecek doğal afetlerin oluşmasına neden olmaktadır. Kısaca doğadaki her varlığı bilerek ve onlarla uyum içinde iş ve işlemler yapmak dünyamızı ve geleceğimizi kurtarabilir. Yoksa sonuç koca bir tufan demektir. Buna neden olanlar kendilerini de kurtaramazlar.

İşte yaşama sahip çıkmak, yaşam alanlarını kendi doğallığı ve döngüsü içinde sürüp gitmesi ise insanlığın doğru yaşam kültürü ve bilinciyle ilişkilidir. Dünyayı ve onun yaşam döngüsü ile ilişkili süreci iyi bilirse, çevresini ve doğal yaşamı da o derece korur ve sahiplenir. Bunu birbirine zıt iki yaklaşımla anlatmak istiyorum:

Budapeşte’nin Szeentendre Sanatçılar Köyünde bir esnafla olan sohbetimizde şuna tanık oldum; Öğlen vakti sivrisineklerin etrafımızda vızır vızır uçmalarından dolayı, kendisine; burada sivrisineklere karşı bir ilaçlama yapılmıyor mu? Diye sordum. Esnaf ise aynen şöyle söyledi: “Birkaç yıl öncesine kadar burada da yapılıyordu, ancak son yıllarda yapılmıyor. Gerekçesini sorduğumuzda ise, bize bu ilaçlama yalnız sivrisinekleri değil çevredeki diğer börtü böceklere de zarar verdiğinden artık ilaçlama yapılmayacaktır”. Kısaca bu cevapla bende dersimi aldım. Yaşam döngüsünü bütünlüklü düşünmemeden kaynaklı bir eksiklik olarak kendimde gördüm. Çünkü burada yaşam döngüsü içindeki tüm diğer canlıların yaşam hakkı da koruma altına alınmış oluyor. İnsan olarak ben değil, tüm canlı varlıklar için biz algısı öne çıkmış oluyor. Bir iki sivrinin ısırması ile bizler ölmeyiz, ancak o ilaçlama ile sivrisineklerin yanında başka canlıları da öldürmek istemiyorlar. Yani yaşam döngüsünü bu yolla koruma altına almaktadırlar. Yalnız oda değil, bu ilaçlama hem havamızı kirlettiği gibi, hem toprağı, hem de suyu kirletmektedir. “Tarımdaki ilaçlamalarda olduğu gibi.” Bu ise uzun süreçte telafisi mümkün olmayan zararlara yol açacağını tespit ettiklerinden dolayı, yol yakınken bu eylemlerinden vazgeçmişler. İşte tüm canlı yaşamı aynı görmek, onları korumak bu olsa gerek.

Birde bizde bakanın yangın konusundaki açıklaması ve canlı yaşamına bakışına bakalım. Bakan “çok şükür can kaybı yok” diyerek, canlıyı sadece insan olarak görüyor. İnsan dışındaki canlıları yok sayıyor. Onları bir kayıp saymıyor. Kısaca Dünyada Yaşam Döngüsünün içindeki tüm varlıkların birbirine bağlılığı ve birbirlerinin tamamlayıcısı olarak görememekte bu olsa gerek. Dünyadaki insan dışındaki diğer canlıların yaşam hakkına sahip çıkmak, onların yaşam hakkını ve yaşam alanlarını korumak biz insanlar için en büyük erdemdir. Bu erdeme sahip olmak hiçte zor olmasa gerek. Daha ne diyelim. İşte dünya üzerinde yaşama ve yaşam hakkına bakış bu kadar farklılık gösteriyor. Buda dünyayı, doğayı, yaşam hakkını doğru tanımayla ilgilidir. O bilinç düzeyine erişmek çok çok önemlidir. Onu yaşam kültürü haline getirmek gerekiyor.